Saray Yemeği

49 14 68
                                    

6 AY SONRA

"Sonunda teşrif edebildin" dedim sinirle Jiyong'a. Kesinlikle bir tribi hak etmişti. Yanağımı öpüp karşıma geçti ve oturdu. 

"Bebeğim biliyorsun"

"Ay hep aynısını diyorsun Jiyong ama ne konuşmuştuk  ? Yemek zamanı şu işe bir ara ver!" dedim. 6 aydır çok uğraşıyordu biliyorum ama bende tek başıma sıkılıyordum. Hem de çok fazla.

"Çok az kaldı" dedi. Yaklaşık bir aydır çok az kaldı diyordu. Krallık tekrar ondaydı işte. Halk bile buna aşırı sevinmişti. Azizlerden bu kadar nefret ettiklerini bilmiyordum. Azizlerin 4'ü yine sürgüne yollanmıştı ama ayaklanma bile çıkaramayacaklarına emindim. Halk onlardan cidden nefret ediyordu. Saraya döndüğüm günden sonra Jiyong'la bütün OStra'yı gezmiştik. İnsanlara yardım etmiştik. 

"Umarım az kalmıştır"

"Ciddiyim. Her şey artık yarında. İnsanlar askere gönüllü katılıyor. " dediğinde gülümsedim. Onun için işlerin iyi gitmesine seviniyordum. Yine de keşke ejderhamı yollamasaydım. En azından bu kadar tek kalmazdım. Jiyong onun kendi hayatına geri dönmesi gerektiğini söylemişti. İnsanların içinde kötülük vardı. Bunu benim kadar oda biliyordu ve ejderhayı rahat bırakmayacaklarını da biliyorduk. Bu yüzden geri gitmişti. İnsanların onu hala efsane olarak anması daha iyiydi. Yine de arada Epesis'e uğruyorduk. Jiyong ise hala ikimizin aramızdaki enerjiyi kıskanıyordu.

"Yakında bir geziye gider  miyiz ?" dedim gülerek. Gülümsedi. 

"Bunun imkansız olduğunu biliyorsun bebeğim. Askerler peşimizde olacak"

"Kaçarız bizde. Gizlice" dediğimde gülümsemesi büyüdü. 

"Aklımda. Bunu planlayacağım" dediğinde arkama yaslandım. 

"Nerede kaldı bu yemek ya ? Açım"

"Her zamanki gibi" dediğinde surat astım. Pislik benimle uğraşmayı seviyordu. Elimi açıp sönmek üzeri olan şömineyi yaktım. 

"Chae..hala kabus görüyorsun" dediğinde dikkatimi ona baktım. Evet kabuslar beni hiç bırakmıyordu ama artık daha iyiydim. Daha iyi olmaya çalışıyordum. 

"Sorun değil. Bununla başa çıkıyorum"

 "Ben korkuyorum" diye itiraf etti. Kafamı eğip onu süzdüm. Korkmasına gerek yoktu ama korkmasını anlıyordum. 

"Korkacak bir şey yok" diyip onu rahatlatmaya çalıştım. 

"Bir daha kendine..Chae bunu düşünmezsin bile. Dimi ?" dedi. Düşünmüştüm. Çok düşünmüştüm. Bu yük çok ağırdı. Geçmişim çok acıydı. İhanet ve nefret doluydu ve bazen bunu kaldıramayacak gibiydim. Özellikle savaştan sonraki bir ayda aklımda sadece o fikir vardı. 

"Asla. Düşünmüyorum bile. Sen bensiz ne yapabilirsin ki ?" dedim gülmeye çalışarak. Uzanıp elimi tuttu. 

"Bunun için korkmak istemiyorum."

"Korkma" dedim gergince. Bu yersiz bir korkuydu. Onu cidden bırakmak istemiyorum. Buna karar vermiştim. Dayanacaktım. 

"Sensizliği düşünmekte istemiyorum"

"Ben sensizliği düşünmüyorum. Sende düşünme. Ben iyiyim Jiyong. Bir çocukmuşum gibi üzerime düşmene gerek yok. Hallediyorum ama kabuslar için bir şey yapamam. Zamanla oda geçecek ama şuan elimde değil"

"Biliyorum. Sadece..seni çığlıklar atarak uyanırken görünce" dedi ve sustu. Elini sıktım ve gülümsedim. 

"Her şey geçecek. Zor olan kısmı geride bıraktık" dediğimde gülümsedi. Bu gülümseme için her şeye göğüs gerebilirdim. Sorun yoktu. Onun mutlu olması yeterdi. Derin bir nefes aldı. 

"Peki...artık dileğimi yerine getirebilir misin ?"

"Dilek ? Ah şu dilek. Söyle bakalım" 

"Ya sanki kabul etmeyecekmişsin gibi konuştun" 

"Kabul edeceğim. Bir kere söz verdim. Söyle" dediğimde gergince etrafına bakındı. Elini takımının cebine soktu ve bir kutu çıkardı. Kutuyu açıp masaya bıraktığında onu izliyordum. Beceriksizce kutuyu bana doğru itti. 

"Şey...be-benimle"

"Ah cidden! Sadece söyle şunu. Zaten evet diyeceğimi biliyorsun"

"O zaman söyletme!" dedi yüksek sesle. Kızarmasını gülerek izledim. Hala bu tarz şeylerden çekinmesi hoşuma gidiyordu. Geri kalan her şeyde rahatken bu hali komikti ve değişmesini hiç istemiyordum. 

"Söylemen gerek"

"Benimle evlenir misin ?" dedi hızla gözlerini kaparken. Gülümsedim ve kutuyu elime aldım. İçerisindeki yüzüğü aldım ve inceledim. 

"Hım.."

"Ya şöyle yapma" dedi yalvarırcasına. Gözlerimi yüzükten ona çevirdim.

"Ama çocuk isterim. Bunu kabul edecek misin ?" dediğimde gülümsedi. Önceki yaşamımda çok çocuk istemişti ve bana bunu bir kere açmıştı ben ise korkmuştum. Benim gibi bir yaratığı dünyaya getirmek istediğimden emin değildim. Yani Jiyong'a Kara Orman'da dönüp çocuğumuz var mıydı diye sorduğumda bocalaması bu yüzdendi. Ben istememiştim. Bir canavar istememiştim ve o bana saygı duydu. Saygı duymasına duydu ama içinde hep bir yerde o isteğin kaldığını biliyordum. 

"Eh madem çok istiyorsun kabul etmem gerek" dedi şakayla. Kutuyu ona verdim ve elimi uzattım. Yüzüğü çıkarıp parmağıma geçirdi ve elimin üzerine bir öpücük bıraktı. 

"Seninle her yola varım"

"Seni seviyorum" dediğinde gülümsedim. 

"Seni seviyorum bebeğim" dedim ve kapı açıldı. Elimi geri çekerken aşçı ve yardımcısı içeri girdi ve yemeklerimizi masaya bıraktı. Önümdeki küçücük yemeğe bakıp sinirle geriye yaslandım. 

"Bir şey sormak istiyorum" dediğimde aşçı bana döndü

"Buyrun efendim"

"Acaba bütün aşçıların hobisi mi var yemekleri az koymak gibi ? Ben bunla doymam ki" diye isyan ettiğimde Jiyong kahkaha attı. Aşçı özür dileyip daha fazla getireceğini söyleyip hızla odadan çıktı. 

"Eh önceden hiç söylemiyordun. Önüne geleni yiyip, gece mutfağa koşuyordun"

"Sanırım kraliçe olmaya alışıyorum" dedim gülerek. 

"Kızlarla konuştun mu ?" dediğinde kafamı iki yana salladım. Benim kızları merak ettiğim kadar oda merak ediyordu. Tek kızları da değil. 

"Ama konuşmam lazım. Belli ki yakında düğünümüz var. Burada olmaları gerek" dediğinde hızla kafa salladı. 

"Ben diyorum ki şöyle gösterişli bir düğün olsun. Ülkenin her yerin-"

"Hey hey abartma. Bunu bir kez yaptım. Artık benim istediğim gibi olacak. Sade bir düğün. Arkadaşlarımız ve biz. Bütün ülke zaten duyacak. Ona harcayacağımız parayı onlara dağıt"

"Sen kraliçesin bebeğim. Para en son düşündüğün şey"

"Parayı düşünmüyorum zaten. Gelecek misafirlerle tek tek ilgilenmektense tüm enerjimizi balayına saklarım" dediğimde yüzü kızardı. Kahkaha atarken yerimden kalktım ve yanına gittim. Boynuna sarılıp yanağını öptüm. 

"Ne oldu ?"

"Hi-hiç bir şey. Güzel fikir diyecektim sadece. Yani sadece düğünden bahsediyorum"

"Hı hı. Öyledir"

"Ciddiyim! Sade düğün istiyorum"

"İstersin tabi" dedim onu kızdırmak için. O ise kızmak yerine beni kendine çekti ve öptü. Sanırım bu kızmasından daha iyiydi. 

SKYDRAGONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin