TAEYANG
Karanlık ormandan çıktığımda atım peşimden geliyordu. Ona bakıp gülümsedim. Heyecanlıydım. Sonunda Kara Orman'dan çıkmakta bana iyi gelmişti. Kara Orman'nın kenarındaki çeteden bir kaç kişinin beni gördüğünü biliyordum. Aralarında gülerek bana yaklaştıklarında, atıma atladım. Ortada olan diğerlerinin yanından hızlanarak bana doğru koştu.
"Hey nereye gittiğini sanıyorsun ? Orada bekle" dediğinde belimdeki silahımı tuttum. Yüzümde bir gülümseme oluştu. " Dostum acelem var"
"O çantanı göster. Bize verecek bir şeyin olmalı" dedi elindeki bıçağı çekerek. Arkadaşları bunu komik bulmuş olacak ki güldüler ve yaklaşmaya devam ettiler. Silahımı çıkardım ve ona doğru çevirdim. Arkadakiler anında dururken bana bıçak çekenin yüzü gerildi. Tetiği çektim. Mermi alnının ortasına geldiğinde çocuk yere düştü.
"Siz!" dedim arkadaşlarına bakarak. Çocuklar yüzüme baktı.
"Çetenizin liderine söyleyin o günler bitiyor. Çok az zamanları var. Buradan bir sonraki geçişimde o mermi onun alnında olur. Burayı terk edin" dedim ve oradan uzaklaşmaya başladım. Çeteler çok fazla olmaya başlamıştı. Her zaman sinir bozucu bir şekilde hareket ediyor, insanları sömürüyorlardı. Artık tüm bunlar bitecekti. Umarım.
Önümde uzun bir yol vardı ama sabırsızdım. Atım Ostra'ya doğru yol alırken neler olabileceğini düşündüm. Neler yaşayabileceğimizi, bizi nelerin beklediğini. Sanırım buna varmadan cevap vermezdim. Her şey her an değişiyordu. Bu yüzden hiç birimiz yaşamadan bilemeyecektik.
Ostra'nın merkezine varmam 2 günü mü almıştı. Merkeze geldiğim gibi attan atladım. Yorulmuştum hem de çok fazla ama saraya gitmek istiyordum. Saraya gitmek zorundaydım. Tezgahlardan birine yaklaştım ve yiyecek bir şeyler aldım. Gitmeden bir şeyler atıştırmak iyi olabilirdi. Orada ne ile karşılaşacağımı bilmiyordum. Şuan sarayda sadece elçilerin olduğunu düşünüyordum.
Tanıdık tezgahı görünce oraya yaklaştım. Adam beni görünce şaşırsa da hafif eğilip selam verdi. Gülümsedim. Normalde Ostra'ya sık sık gelirdim ama sanırım o günden sonra geleceğimi düşünmemişti. Tezgahtaki heykellere bir göz gezdirdim.
"Merhaba"
"Youngbae Bey"
"Şeyi sormak için durdum. Paketi aldı mı ?"
"Almadı" dedi gergince. Kaşlarımı çattım. O kolye ucunu bilerek oraya bırakmıştım. Alacağını düşünmüştüm. "Neden ?"
"Aslında alacak gibiydi. Heykellere baktı ama onda takılı kaldı. Hatta bana onun ne olduğunu sordu."
"Açıkladın mı ?" dediğimde kafasını hızla iki yana salladı.
"Hayır. Açıklamaya fırsatım bile olmadı. Bir anda alev aldı v-ve tezgah yandı. Herkes panik olmuştu. O ise bir miktar para bıraktı ve özür diledi. Sonra koşar adım buradan uzaklaştı. O günden sonra bir daha görmedim de onu. Zaten heykelde onun elleri arasında kül olmuştu." dediğinde yavaşça kafa salladım ama anlamamıştım. Normalde böyle bir şey olmaması gerekiyordu. Acaba heykelin ne olduğunu hatırlayıp sinirlenmiş miydi ?
"Anladım. Kolay gelsin"
"Aslında -" dedi ama sustu. Ona döndüm. "Aslında ne ?"
"Bir söylenti var. Yani onun Ostra simgesi olmasıyla ilgili. Eski Ostra" dedi sessizce. Gülümsedim. Gözlerinin önündeki şeyi görmeye başlamışlardı sonunda.
"Öyle zaten" dedim ve tezgahtan uzaklaştım. Atıma bindim ve saraya doğru ilerledim. Gerginliğim artmıştı. Chaerin neden bir anda tezgahı yakmıştı ? İsteyerek olmadığı kesindi çünkü isteyerek yapsa özür dilemezdi. Gücünü mü kontrol edememişti ?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SKYDRAGON
FantasyGücümü biliyordum Ne yapmam gerektiğini de Ama o gözler her şeyden vazgeçip, onunla beraber sessizce yaşama isteği oluşturuyordu işimde. Yine de ben o kişi değildim Oda beni tanımıyordu. Ben ne kadar yıllarca onu beklemiş olsam da.