Mezar ve kemikler

90 17 157
                                    


Benden ayrıldı. Hayır, ben ondan ayrıldım. Beynim bir kaosun içindeydi ve o an hangimizin ayrıldığını bile hatırlayamayacak kadar donmuştum. Gergindim, yorgundum ama aynı zamanda hiç bu kadar dinç hissetmemiştim. Bir daha istiyordum ama beynimin onun lanet bir sevgilisi var diye attığı çığlıkları aklımdan çıkaramıyordum. 

"Ben...bunu neden yaptın ?" dedim sessizce. Mantıklı bir cevap istiyordum ama söyleyeceği hiç bir şeyde mantık arayamayacağımı da bilmiyordum. Her cevabı mantıklı yapmanın bir yolunu arayacak ve bulacaktım.

"Chaerin"

"Sevgilin var. Olmasa bile ne değişir ki ?" dedim. Salaksın sen Chaerin. Az önce geri çekilmedin bile. Ama karşılık da vermemiştim. Yerdeki çiçeğe baktım. Şimdi morları toprakla karışmıştı ve ezilmişti. Kalbim gibi. İçten gelen pişmanlık.

"Bu büyük bir hata. Kafan karıştı ve sevgilini özledin ve ve şey oldu. Kafan karıştı" dedim tekrardan. Kendimi vurmak istiyordum. Şuan Minzy'nin yanımda olmasını ve toprağı benim için yarmasını istiyordum. Böylelikle içine girebilir ve sonsuza kadar utanarak, kendime acırdım. 

"Öyle mi oldu ?" dedi alayla. Hızla kafa salladım. Sadece bir kaç gündür birlikteydik. Beni tanımıyordu. Bir anda dank etti. Bende onu tanımıyordum. Beni öpmesini, sarılmasını ne kadar istediğim önemli değildi. Benimkisi sadece bir açlıktı. Sevgiye olan bir açlık, bu lanetin Jiyong'la alakası yoktu. 

"Chaerin.."  dedi ve bende bekledim. Mantıklı yada değil. Bir açıklama bekledim ama ellerini sinirle saçına geçirdi ve sustu. Alayla bir ha çıktı ağzımdan ve ona omuz atarak yanından geçtim. Çiçeklerle kaplı bahçeyi hızla yürüdüm. İçten gelen pişmanlıkmış. Dönüp kafasını yarmak istiyordum. Bu deliceydi. Daha beni öpmeden pişman olacağını biliyordu.

"Yanlış yöne gidiyorsun" dediğinde sinirle ona baktım. Adi pislik. Sinirle ona doğru yürümeye başladım.

"Beni tanımıyorsun! Bu yüzden asla üzerime gelme. Seni mahvederim duydun mu ?" diye sesimi yükselttim. İçimde gücüm alev alevdi. Onu yakmak istiyordum, onu öpmek istiyorum. Siktir!

"Haklısın. Üzgünüm. Üzerine falan gelmiyorum. Sadece yol bu taraftan. Orası sadece yolu uzatır."

"Ah öyle mi ? Kızları öpmek yerine sevgiline daha hızı kavuşmak istediğine daha önce karar verseydin ve sadece yürüseydin o zaman. Vakit kaybetmezdin"

"Evet! Öyle yapmalıydım"

"Tam şerefsiz gibi konuşuyorsun şuan" diye sesimi yükselttim. Minzy olsa susardı, Dara olsa onun yanında bile durmazdı, Bom ise  çoktan yumruğu geçirmişti onun suratına ama ben ne gidebiliyordum ne de kalmak istiyordum. 

"Belki de öyleyimdir. Beni tanımıyorsun. Sen kendin dedin bunu-

-Bunu yapmak zorunda mıyım ?- kafamı az önce gittiğim yöne çevirdim. Jiyong'u siktir ettim çünkü saçmalamaktan başka yaptığı bir şey yoktu. Gözlerim kısıldı 

-Biliyorum yapmak istemiyorsun. Bende orada olmaktansa seninle vakit geçirmeyi seçerim- dedi aynı erkek sesi. Bu sefer sesler yakındı. Bir kaç adım attım. 

"Beni duyuyor musun ? Şu lanet yol uzun"

"O sikik çeneni kapat" dedim sinirle. Yürümeye başladım. Az önce döndüğüm yola, uzun olan ama aynı zamanda sesin geldiği yola. Gerekirse yolu bir hafta uzatırdım. Şuan umurumda değildi.

-O zaman yapmayalım. Sen istersen kimse yaptıramaz-

-Emin ol her şey benim elimde olsaydı seninle bir adaya kapanır, hayatımın sonuna kadar orada yaşarım- dediğinde koşmaya başladım. Sese doğru koştum, tüm gücümle

-Yaa öyle mi ?- kızın cilveli sesi kulaklarıma dolduğunda hızlandım. Ağaçların görünüşleri hızımla bulanıklaştı. Tek odaklandığım seslerdi. Onları yakalayacaktım. Bu sefer benden kaçamazlardı, bu sefer yakınlardı.

-Evet. Yemin ederim- dedi erkek. Durdum ve etrafıma bakındım. Sesi öyle netti ki ben bile onun bunu istediğine yemin edebilirdim. Ama neredeydi ? Neredelerdi ? Kimlerdi ? 

-Bu hayatımda duyduğum en güzel plan- dedi kız gülerken. Koşmaya tekrar başladım. Yosun kaplı ağaçların arasından geçtim. Uzaktan şelalenin sesi geliyordu. Kara Orman'da böyle koşmak delilikti ama onları yakalamam gerekiyordu. Neden ben demek istiyordum onlara. Neden kafamı içinde sesleriniz. Hesap sormak istiyordum. Jiyong'un karşısında, ona hesap soramayacak kadar korkak olmayacaktım onlara. Ayağım bir şeye takıldığında yuvarlandım ve sert zemine yüz üstü düştüm. Gözlerimi acıyla sıkıca kapattım. 

"Chaerin!" diye bağırdı Jiyong. Benimle koşmuş muydu ? Bu kız deli deyip bırakmamıştı ve peşimden gelmişti. Gözlerimi açtığımda kuru kafa görmemle korkuyla sürünerek geri geri gittim ama elimin çarptığı şeye döndüğümde nefesimi tutum. Yerde bir iskelet vardı. Kafamı kaldırdım ve etrafıma baktım. Her yer kemik doluydu. İnsan kemikleri. Onlarca. 

Çığlık atmak istiyordum ama atmadım, atamadım. Yerden kalkarken bir kaval kemiğine basmamla tekrar düştüm ve ellerim kaburgaların üzerinde durunca mide bulantımı bastırıp kendimi kaldırdım. Alnımdan aşağı kan akıyordu, elimin tersiyle sildim. Tüylerim diken diken olmuştu ve midem düğümlenmiş gibi hissettim.

"Bu da ne ?" dedi Jiyong. Bu sefer bu sorunun benden gelmemesi beni rahatlatmıştı çünkü Jiyong burayı biliyorsa ne hissedeceğimden emin değilim. Bütün kemiklere baktım. Kafatasları, ayaklar,  kemikler sanki beyaz bir toprak gibi yerde uzanıyordu. Gözlerim bir mezar taşında takıldı. Tüm kemiklerin ortasında duruyordu. Gösterişten uzak, gri ve bir mermerdi. Kanım donuştu. Hareket edemeyeceğimi düşünüyordum ama o mezara olan merakım beni harekete geçirdi. Kemiklerin üzerine basarak ona ilerledim. Ayaklarımın altında kırılma seslerini duyuyordum.

"Chaerin buraya gel. Ne yapıyorsun ?" dedi Jiyong. Onu duymamazlıktan geldim. Tüm sesler burada durmuştu. Sanki beni buraya getirmek istiyorlardı. Saçmaydı biliyordum ama bunu hissetmekten kendimi alamıyordum.

"Bu saçmalık" dediğinde düşmemek için bir kafatasını ittim ve ellerimi mezara koyup düşmeyeceğimi garantiledim. Kendimi mezarın yanına ittim. Mezarın üzerinde ne isim ne de yıl vardı. Sadece tek bir cümle ve Kraliyetin işareti.

Gözlerine bakamadığım her saniye kalbimin çürüdüğünü hissediyorum

Kraliçe. Bu Kraliçenin mezarı. Nefesim kesildi. Birinin bana bunu söylemesine gerek yoktu. Tüm bedenim bunu hissediyordu. Bir kraliçe için ne gösterişsiz bir mezar, tam onun gibi. Onun isteyeceği gibi.

"Chaerin bu kadar yeter. Gidelim buradan" dedi Jiyong. Kemiklerin başladığı yerde duruyordu, beni bekliyordu. Elim toprağın üzerine geldi. Tüm acısı, yaşadığı tüm haksızlıklar, korkusu, korkusuzluğu, cesareti, endişeleri,  sevgisi, şefkati, mutluluğu, hüznü, aşkı vücudumda yer buldu. Bende tekrar canlandı. İçimde onlarca duyguyu bir anda yaşadım. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Göz  yaşlarım yanaklarımdan toprağa döküldü. 

"Bu haksızlık" dedim onun için. Neden ağlıyordum bilmiyordum. Neden korkmadığımı da bilmiyordum. Onlarca insanın kemikleri neden buradaydı ve ben bunları neden umursamıyordum bilmiyordum ama umurumda değildi hiç biri şuan. Şuan kraliçe için üzgündüm, kral için ve bunları yaşadıkları için üzgündüm. Yaşayamadıkları şeyler için üzgündüm. Bu kadar mutlu olmayı hak ederken sırf kıskançlık için yok olmalarına üzüldüm. Hıçkırıklarıma engel olamadan toprağa kapandım ve yanağımı toprağın serin yüzeyine koydum.

"Keşke yanında olabilseydim" diye mırıldandım toprağa. Göz yaşlarım toprağı ıslatmış, çamur yapmıştı ve alnımdan akan kanla birleşmişti.

"Keşke seni koruyabilseydim, önüne çıkan her şeyi yakıp yok etseydim. Yıkımı getirseydim senin için çünkü sen bunları hak etmeyen bir çocuktun."

SKYDRAGONHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin