"Zamanı geldi mi ? Gitme vakti mi ? Zaman, veda zamanı mı ?
Bak gökyüzüne. Yine çıkmış ay. Nasılda aydınlatıyor etrafı, bak. Birisini anımsatıyor sana; güneşten öte, güneşten güzel. Ay yüzlüm dediğin birisini, o kadar temiz, o kadar saf.
Zaman gitme vaktidir, belki de çoktan gitmişsindir kim bilir ? Yalnızca kelimelerle gidiyorsun bu sefer. Öylesine boş, öylesine yalnız. Bak etrafına, kimse yok. Eşsiz olan Ay'a benzettiğin, canından çok sevdiğin kişi yok. Ama Ay, gökyüzünde. Sanki bu bir eziyet, işkence şekli. Odada tek başına oturmuş, öylesine bakınıyorsun etrafa. Işıklar kapalı, etraf karanlık. Belki böylesi daha iyi. Işıklar açık olsa, onu göreceksin odanda. Onu derken; yalnızca hayalini, yoksa kendisi başka birisinin kollarında. Hep hayal ettiklerini başkasıyla yaşıyor; başkası onu öpüyor, ona sarılıyor, onun elini tutuyor. Ve daha fazlası. Zaman gitme vaktidir, belki de çoktan gitmişsindir.
Mutlusun. Belki bu dünyada olmadı. Yine umut var içinde, belki başka bir yerde olurum onunla umudu var. Bak işte, karşında. Gülümsüyor. Karanlıkta fark ediyorsun sana baktığını. Ay'ın ışığı aydınlatıyor odanı, o kusursuz yüzü sana bakıyor. Söylüyorsun ona "Zaman gitme vaktidir aşkım." yalnızca gülümsüyor sana. Gitmeye kararlı olduğuna mı gülümsüyor yoksa ona asla "aşkım" diyemediğin için mi bilmiyorsun.
Bir anlık acı çekiyorsun, ama bunca zamandır çektiğin acılar kadar canını acıtmıyor. Hep hayalini kurduğun, o'na asla sarılamadığın kadar acıtmıyor canını. Bileklerinde hissediyorsun. Yavaş yavaş yere süzülüyor kanın, bileklerin değil kalbin acıyor. Yalnızca gidiyorsun. Gözlerinin önünden, sürekli bahsi geçen "film şeridi" geçiyor. Bileklerinden yere süzülen ve yerdeki fayansı kırmızıya boyan kanın, odayı aydınlatan Ay sayesinde belirginleşiyor. Zaman gitme vaktidir, belki de çoktan gitmişsindir.
Üşüme hissi geliyor. Vücudundaki kanın azaldığını, halsizleştiğini fark ediyorsun. Nefes alıp verişin değişiyor, bileklerin acıyor. Ama, kalbinin acısı kadar değil, onun yanında küçük bir çizik kadar hafif. Karşında o duruyor. Adeta sana koşup sarılacakmış gibi bakıyor. Gülümsüyorsun ona, gülümse. Ona, onun gibi karşılık ver. Yavaş adımlarla yanına yaklaşıyor. O narin ellerinin sıcaklığını, ellerini tuttuğu anda hissettiriyor sana. Ne güzel bir duygudur bu, yeniden doğmuş gibiyim ellerimi tuttuğu andan itibaren.
Yaşam ile ölüm çizgisinde fark ediyorsun kendini, yalnızca dakikalar belki de saniyeler kaldı artık gitmene buradan. Gitmek diyorsam, yalnızca bedenen. Ruhun çoktan gitmişti, onun sana ait olmayacağını öğrendiğin zamandan beri. Hafifçe yaklaştırıyor kafasını, göğsüne yaslıyor. Ellerinle okşuyorsun; her bir telini ayrı sevdiğin kadının saçlarını. Bu ne güzel bir koku, sanki cennetin kokusu. Bak şimdi, Ay daha da fazla aydınlatıyor odanı. Etrafın görülüyor, her şey yerli yerinde. Hissetmiyorsun artık hiçbir şeyi. Anlıyorsun, yerlerde süzülen kanın tamamen sana ait olduğunu ve artık öldüğünü. Bak, o da yanında. Kafası göğsünde, okşasana hadi onun güzel saçlarını.
Zaman gitme vaktidir, belki de çoktan gitmişsindir..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofren Şair.
Roman d'amourBu cümle, yazmayı öğrendiğimin kanıtıdır. Bu cümleyse, okumaya devam ettiğinin kanıtı. Birlikte, iki kanıtı olan bir suç işleyeceğiz. (-Şizofren Şair-)