-----------------
Gece'den
Sabah kalktığımda daha iyiydim ama dün yaşananlar aklıma geldikçe sinirleniyordum. Onun yüzünü görmek bile istemiyordum. Adını bile anmak istemiyordum. Bunları unutup kahvaltımı yaptım. Ama gülemiyordum. Ruhsuz ve üzgün gözüküyordum. Neyse düzelir zamanla. Kahvaltıdan sonra pijamalarımı değiştirdim.
Giydiklerim
Bunları giyip kitap okudum. Uzun süre sonunda kapı açıldığında içeri Beyza girdi. Kitabı bırakıp onun yanına gittim.
Ben: Hoş geldin. Bir şey mi oldu?
Beyza: Kendini nasıl hissediyorsun?
Ben: Daha iyiyim.
Beyza: Sana şunu sormak istiyorum. Birisi yaralandı ve senden ona bakmanı istiyorlar diğer doktor izindeymiş.
Bir benim izinim yok herhalde. Şimdi Jungkook'un yüzünü görmek istemiyorum ama insanlara yardım etmekte benim görevim. Şimdi gitmezsem vicdan azabından ölürüm.
Ben: Sadece yaralı kişi için.
Beyza: Tamam. Hadi gel.
Elimden tutup beni o da o ameliyathaneye benzeyen yere getirdi. İçeri girdiğimizde direk olarak Jungkook ile bakışlarımız çarpışmıştı. Ben direk olarak gözlerimi hastaya çevirdim. Onun yanına gidip eline baktım. Eli çok kötüydü. Kurşun bir taraftan girip bir taraftan çıkmıştı. Ben buna bir şey yapamazdım. Elinin röntgeni felan filanı çekilcek... Çekilmeden bir şey yapamam.
Ben: Ben buna bir şey yapamam.
Jungkook: Sen doktor değil misin?
Onun sesini duymamla sinirlerim tepeme çıkmıştı. Ama onunla yine de konuşmayacağım.
Ben: Beyzacım şimdi bu elin röntgeni çekilmesi gerekiyor. Eğer ben buna direk müdahale edersem elinin sinirlerini felan öldüyse çocuk kangren olur.
Adam: Küçüleyimde cebine gireyim mi?
Ahhh adam çocuk demiştim. Oysaki bu adam bildiğin sakallı saçları dikik bir adamdı. Çocuklukla alakası yoktu.
Ben: Cebim yok. Başka zamana artık.
Hiç birisinden ses gelmemişti.
Ben: Eğer istiyorsanız şimdilik sararız ama bir süre sonra kan kaybından ölür. Dikersekte ölür. Sararsakta. Siz bilirsiniz.
Dedim ve adamın yanına oturdum. Sessizce konuşmaya başladım.
Ben: Kanka olabiliriz. Çünkü eninde sonunda ölücez.
Adam yarım bir gülüşle başını diğer yana çevirdi. Adam benden yaşlıydı. Ama dinçti. Vayy be.
Adam: Sen salaksın.
Ben: Aramızda kalsın ama biraz var.
Adam ya sabır çekmeye başlamıştı bile.
Beyza: Kanka hadi gel biraz senle vakit geçirelim. Seni özledim ben.
Ben: Bak aramızda.
Dedim ve ayağa kalkıp arkamda duran Beyza'ya döndüm.
Ben: Olabilir.
Dedim ve yanına gittim. Yine elimi tutup yürümeye başladı. Mutfağa gelmiştik.
Ben: Kanka burda ne yapıcaz?
Beyza: Çocukken yapamadığımızı.
Ben: Pastaa.
Beyza: Evet. Hadi gel.
Küçükken hep birlikte yapmak isterdik ama annelerimiz izin vermezdi. Daha küçüksünüz derdi. Bizde kaderimize razı olurduk ama şimdi büyümüştük ve yapabilirdik.
Beyza bütün malzemeleri dolaptan çıkarıp tarifi bana anlattı. Beraber yapmaya başladık. Hırkanın kolları sürekli düşüp durduğu için hırkayı çıkartıp sandalyenin üstüne koydum. İçimdeki tişört kalın askılı bir tişörttü.
Yapmaya devam ettik. Çok eğlenceli bir şeydi. Ve Beyza'nın da yaptığımız karışımı yanağıma sürmesiyle daha da eğlenceli olmuştu. Bende ona sürmüştüm. Daha sonra da tepsiye döküp pişmesini beklerken yüzlerimizi sildik. Sonra da pastanın kremasını hazırladık. Pastanın keki zaten hemen olmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ukala Mafya Bozuntusu /Jeon Jungkook
FanfictionNerden bileyim onun sen olduğunu? Ben o adam sanmıştım ama sen çıktın. Şimdi de beni tutuyorsunuz. Resmen kaçırdınız. Beni korumasaydınız olmazdı. Siz istediniz. Benim suçum yok. Ama bunu anlayan kim? Sadece kendi bildiğini okuyor. Bana kötü davranı...