Gerçekten onun yanında olarak yaptığım bu muydu? Onu yavaş yavaş öldürüyor muydum? Bu mu oluyordu sadece? Bu mu? Kahretsin bu mu? Her şey doğru. Tek yaptığım şey onu üzmek. Onu... Sevdiğim kişiyi.
Gözlerimden firar eden ağzımdan kaçan hıçkırıklarla odadan uzaklaşmam gerektiğini düşündüğüm için koşarak terk ettim. Kendimi dışarıya attığım gibi yoldan geçen bir taksiyi durdurdum ve kimsenin daha fazla dikkatini çekmeden bindim. Taksiye adresi verdim ve adamın soru sormasına izin vermeden ağlamaya devam ettim. Kelimeler hala oradaydı. Gözlerimin karşısında. O ekranın üstünde. *Katil. Sevdiği adamı öldüren bir katil.* Sesler hala kulağımda yankılanıyordu. Gülüşme seslerinin yavaş yavaş sinire dönüşmesi. Hiç bir şey orada kalmamıştı. Hepsi hala benimleydi ve benimle geliyordu. Gözlerimin önünde, beynimin içinde. Her şey birbirine karışıyordu. Beynimde üçüncü dünya savaşı başlamıştı. Bir taraf onların hepsi yalan diyordu. İnanma, Jungkook seni seviyor diyordu. Karşı taraf onlar haklı. Onu öldürüyorsun. Daha fazla katil olmadan dur diyordu. Kalbim ortada kalmıştı. Seviyorsun ama öldürüyorsun. Ondan uzaklaşman sanada ona da zarar verir diyordu. Ama yakınlaşırsanda ona zarar gelir. Peki ya ne yapacaktım? Kalbimde bunu bilmiyordu.
Adam: Hanımefendi. Hanımefendi iyi misiniz? Geldik. Bakar mısınız?
Dirseklerimi dizlerimden ellerimi başımdan çekip doğruldum. Adamın yüzüne baktıktan sonra nerede ve ne olduğunu anladım ve gözlerimi silip çantamdan bir miktar para çıkarıp verdim ve kapıyı açıp indim. Arkamdan adam bağırarak.
Adam: Bu çok fazla.
Dediğini duydum ama ben daha ne kadar verdiğimin bile haberinde değilken birde para üstüyle mi uğraşcaktım. Onu umursamdan bahçeden içeri girdim ve kimseye bir şey demeden odaya çıktım. Meraklı bakışlarının altından ışık hızıyla geçip gittim. Odanın kapısını kitledim. Çantamı ve telefonu yapatğın üzerine fırlattıktan sonra camın önüne geçip camdan dışarı bakamaya başladım gözlerimden akan yaşlarla.
Hayat bu muydu? Seviyorum deyip ona zarar vermek? Onu koruyamamak. Hayır. Sen onu her şeyden sakınırsın ama bazıları vardır ki sakındığın her şeyden değerli olan varlığını bir kerede senden alırdı. Ona zarar verirdi. Sanada vermiş olurdu. Peki ya bu hayatta neden basit sevilmiyor? Seviyorsun ama kaybediyorsun. Neden? Neden sevdiklerim? Dünya da o kadar gereksiz varken ben neden gidip sevdiklerime zarar veriyordum. Önce annem, babam, abim. Şimdi Jungkook. Peki ya sonra... Sonrası yok. Hayatımda dördüncü kez önemli birisini kaybetmeye katlanamam. Bu kadarına da katlanamam.
Aklımda ki bin bir düşünceyle birlikte ağlamayı ve hıçkırıklarımı sürdürdüm. En son yatağın cama doğru olan kenarına yere oturup başımı da yatağın beyaz başlığına koyup ağlıyordum. Ne olacaktı? Ne yapacaktım? Gidebilecek miydim?
Kapıyı birisi çalmaya başladı. Sesinden kim olduğu belliydi. Hemde çok.
Jimin: Gece içerde misin? Gece?
Sonra kapı daha sert çalınmaya başladı ama şimdi kıynaşacak bir durumda bile değildim. Halim yok. Konuşamıyorum, yürüyemiyor ya da kolay nefes alabiliyorum. Tek yapabalidiğim şey gözlerimden akan yaşları serbest bırakmak. En iyi yapabildiğim bu.
Kapı en son ben cevap vermeyince kapıya bildiğiniz abandı. Bir kaç kere daha aynı şeyi yaptı. Elif'te hala beni telefonla aramakla meşguldü. Telefonum yatağımda üstünde sadece titriyordu. Hiç durmadan. Kapı en son kırıldı ve Elif, Jimin, Elif'in annesi ve babası içeri girdi. Elif ile Jimin karşıma geçmişlerdi. Ayakkabıları tam önümde duruyordu. Görüş alanımda olan şey onlardı sadece. Çünkü sadece yere odaklanmıştım. Yere bakıyordum sadece.
Elif yanıma geçip dizlerinin üzerine oturdu. Yüzüme baktı. Bende onun baktığını fark edip ağlamaktan bitmiş olan gözlerimi yavaşça Elif'in yüzüne kaldırdım. Elif bir anda bana gerekli olan şefkat sarılmasını verdi. Beni kendine çekip boynuma sımsıkı sarıldı. Bende ona sarıldım ve daha yeni susturduğum hıçkırıklarımı tekrar bıraktım. Kendimi o kadar kötü hissediyorum ki kendimi öldürmemek için zor duruyorum. Her an intihara kalkışa bilirim ama şimdi olmaz. Çünkü emin değilim. Eğer bunların hepsi birer oyunsa. Jungkook'a düşman olan birisi yapıyorsa ya bunu.
Elif'ten yavaşça ayrıldım. O da ayrıldı. Bir eliyle iki yanağımdan akan yaşları sildi ve yüzüme ne oldu der gibi baktı. Cevap vermeyip sustum.
Jimin: Sana kim ne yaptı?
Sinirle ve bağırarak söylediği şeyle birlikte yataktan destek alarak ayağa kalktım. Elif'te benimle birlikte kalktı. Gözlerimi hızlıca temizledim ve Jimin'in sorgulayıcı gözlerinden gözlerimi kaçırdım.
Jimin: Ne oldu dedim.
Elif: Gece? Anlatsana.
Elif'in her zamankine göre sessiz ve sakin çıkan sesiyle Elif'e baktım. "Hadi" der gibi kaşlarını kaldırdıp başını eğdi.
Ben: B-bir şey ol-
Jimin: Söyle dedim. Gece bana bak eğer doğruyu söylemezsen seni sandalyeye bağlarım ve konuşasıya kadar da beklerim. O zaman içinde ne yapacağımı iyi biliyorsun.
Hemde çok iyi. Döversin demi?
Elif: Gece?
Elif'in sesi daha katı çıkmıştı.
Ben: Ben sevdiklerimi öldürüyorum. Ben bir katilim. Yakında Jungkook'u da öldürücem.
Dedim ve ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. İkiside ne olduğu anlamadığı için kaşlarını çatıp garip bir ifadeye büründüler.
-
İyi okumalar.
-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ukala Mafya Bozuntusu /Jeon Jungkook
FanfictionNerden bileyim onun sen olduğunu? Ben o adam sanmıştım ama sen çıktın. Şimdi de beni tutuyorsunuz. Resmen kaçırdınız. Beni korumasaydınız olmazdı. Siz istediniz. Benim suçum yok. Ama bunu anlayan kim? Sadece kendi bildiğini okuyor. Bana kötü davranı...