Ben: Şirketlerden biri değil. O şirketlerin başıyım.
Doğruldum. Dedeme dönüp olmayan şefkatle elimi sırtına koydum.
Dedem: Kızım ne istiyorsan söyle?
Sıkıntı dolu bir nefes verip ayağa kalktım. Çantamı çıkartıp bir koltuğun kenarına koydum. Ortada bir tur atıp tam eniştemle dedemin ortasında durdum.
Ben: Ne istediğimi tam bilmiyorum.
Eniştem: Deli misin sen?
Ben: Siz delirtmiş olamaz mısınız?
Dedem: Sende kimsin? Böyle evimize girip saçma sapan nasıl konuşursun?
Ben: Yanılıyorsun dede. Bunamışsın iğice. Bu ev benim. Anlıyor musun benim?
Sinirlerime hakim olmadım (yapmıycam.) Ve bağırarak konuşmuştum. Dedem de ona dede dememle garip bir duyguya bürünmüştü. Bence başlamalı.
Ben: Ne yapıyorsun enişte? Uykuların rahattır inşaallah.
Teyzeme döndüm.
Ben: Teyzecim. Anne yarısı. Lan annemin atomu olamazsın. Ağzımı bozdurma şimdi benim.
Dayım: Ne oluyor burada?
Elif: Aaa dayısı. Gel sende tanış.
Ben: Hoş geldin. Yengem nerede?
Dayım: Yengen mi? O şey yani hastada hastanede.
Ben: Geçmiş olsun. Geç otursana.
Tedirgin adımlarla geçip oturdu.
Arkamda ki kuzenime oturttuğum kuzenime döndüm.
Ben: Selim sende mi şirkette çalışıyorsun?
Hırçın çocuk. Koltuktan hızlıca kalkıp boy farkından dolayı gözümü korkutmak için yaklaşıp üsten üsten baktı.
Selim: Bir delinin gelipte aileme ailesi gibi davranmasına izin vermem.
Bu çocuk neden bu kadar kabaydı. Ya da benim hayatımda ki bütün erkekler kaba.
Kolumu tuttu ve sıktırarak beni kapıya doğru sürükledi. Bana birkaç adımı zor attırdı. Sonra kolumu bırakmayınca ayağımı ayağının önüne koydum yani bir nevi çelme taktım. Yere düşerken beni de çekti ama ben dengemi sağlamayı başardığım için düşmedim. Selim'in düşmesiyle herkesten anı çıkan bir ses gelmişti.
Ben: Benimle uğraşma Selim.
Selim yerden kalktı ve gözlerinde acayip büyük bir kin vardı. Bana vurmak için elini kaldırdı ama sonra elini havada yumruk yapıp koşarak yukarı çıktı.
Ben içeri döndüm tekrar.
Ben: Hâla mı tanımadınız?
Elif: Dur ben tanıtayım.
İçeri doğru attığı adımlarla konuştu.
Elif: Hani şu daha sekiz yaşındayken annesi babası öldüğü için hatta sizin kızınız ve oğlunuz olur işte onlar öldü diye yurda bıraktığınız kız. O küçük kız.
Annanem duyduğu şeylerle birlikte ağlamaya başladı. Ellerini de ağzına kapattı. Dedem ayağa fırladı. Eniştem ve teyzem birbirlerine baktılar. Dayım yüzüme bakmaya başladı. Kuzenlerim ise bir şey anlamadı doğal olarak. Kendi pisliklerini anlatacak halleri yok.
Ben: Eee ne düşünüyorsunuz? İşte karşınızdayım. Söylemek istediğiniz bir şey varsa söyleyin. Yoksa ben söyleyeceklerimi söyliycem.
Hepsinin suratına teker teker baktım. Selim tekrar aşağı indi. Bu sefer bir meydan okuma vardı.
Selim: Benim var.
Ben: Hoşgeldin. Söyle.
Selim: Peki bunca yıldır neredeydin? İstesen bin kere gelirdin.
İyi bir soruydu. İşte bu ya. Yavaşça gidip köşede olan büyük cam masanın üstüne kıçımın yarısıyla oturdum. Ellerimi birbirine kenetledim.
Ben: Bunca senedir dedemin beni bırakıp gittiği yurttaydım. O zamanlar gelebilirdim belki ama güvenim, desteğim ya da bir dayanağım yoktu. Kendime olan gübveni daha yeni sağlayabildim.
Selim yerine oturdu ve rahat bir pozisyon aldı. Bende derin bir nefes alıp yurtta daha o yaşta ne yaşadığımı onları vicdan azabına düşürecek şekilde bazen bağırarak bazende sakin bir şekilde amlattın. Hiç birisinden çıt çıkmadı. En ufak bir ses yoktu.
Bütün anlatacaklarım bittiğinde sinir krizi geçirmeye başladım ve oturduğum yerden kalkıp cam masayı iktirdim ve masa büyük bir gürültüyle tuzla buz oldu. Bir kaç kişi çığlık atarken bazıları sessiz sessiz ağlamaya devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ukala Mafya Bozuntusu /Jeon Jungkook
FanficNerden bileyim onun sen olduğunu? Ben o adam sanmıştım ama sen çıktın. Şimdi de beni tutuyorsunuz. Resmen kaçırdınız. Beni korumasaydınız olmazdı. Siz istediniz. Benim suçum yok. Ama bunu anlayan kim? Sadece kendi bildiğini okuyor. Bana kötü davranı...