84.

14.6K 880 121
                                    

İki gün sonra:

İki saattir oturduğum yerde hem oturmaktan kıçım uyuşmuştu hemde soğuk her iliğime işlemişti. Ellerim bile artık cebimde ısınmıyordu. İçeride giremiyorum. Daha doğrusu girmek istemiyorum. Tek ben değil. Elif ve Jimin'de. İçerisi gelecek uçak için tıklım tıklım dolu ve nefes alınacak bir yer yok. Herkes kendi çevresinde konuşuyor. İçerisi çok karışıkken ve o kadar insan varken oraya girmek bir işkence. Bunu dayanamam. Bu benim için asansörde mahsur kalmak ile aynı şey. Asansör demişken aklıma Jungkook'un beni sakinleştirmek için başlattığı konuşma geldi. Sonunda kahkaha atması. O bir harikaydı. Hem fiziksel hemde kalpsel.(aklıma gelen ilk şeyi yazdım.)

Jimin: Biraz daha burada beklersek soğuktan felç geçireceğiz. Arabaya gidelim.

Ben: Hayır. Hayır Jimin.

Jimin: Ama burası çok soğuk.

Elif: ben onların arasından bir daha geçmem. Boğuluyordum ya. Zaten uçakları birazdan iniş yapacak. Bekleyelim.

Jimin: Siz bilirsiniz. Bana sıkıntı yok. İyice kendime sarıldım ve beklemeye devam ettik. Beyzagil geliyordu. Bizde onları almak için gelmiştik. Keşke ben gelemseydim. Neden geldim?

İçerden gelen bizimkilerin uçağının iniş yaptığıyla ilgili ses gelince hepimiz aynı anda kapıya yöneldik. Dikilip bakmaya başladık. En az on dakika daha bekledik ve ben Beyza'yı aradım. Arkaya gelmelerini söyledim. Bir süre sonra yanımızda belirince ikisine de sımsıkı sarıldım. Onlar Elif ile sarılıp konuşurlarken bizimkilerin içinde Jungkook'u aradı. Bir dakika. Ne ara bizimkiler olmuştu? Bence onlara sormam gerek. Saçmalıyorum. Bizimkiler diyeceğim. Hepsini tek tek söyleyemeyeceğim. Kısaltma olarak alalım. Tahmin gibi Jungkook yoktu. O buradaydı. Ve buraya gelerek büyük bir hata yapmıştı. Görüşme süremizi sadece kendisi beni görerek bitirmişti. Bitip bitmediğinden emin değilim ama az kaldığı belliydi. Sonunda birisi zarar görecekti. Birisi... Bizden birisi.

Ben: Selam.

Dedim bizimkilere soğuk bir şekilde. Zaten soğuktum. Donmuştum burada. Onları bekliycem diye.

Tae: Sana ne oldu?

Jimin: Dondu.

Uyuşmak üzere olan dudaklarımla hafifçe gülmeye çalıştım.

Tae: Hadi gidelim ya. Gerçekten çok soğuk.

Ben: Birde bize sor.

Suga: İçeride bekleseydiniz.

Bıkınca başımı yere eğdim.

Ben: Oraya girip o kargaşaya maruz kalmaktansa burada donmak daha iyi.

Jimin: Hadi kızlar. Daha çok vaktiniz var. Gidiyoruz.

Ama benim yok. Sadece iki günüm. Jungkook'u son kez görmek içinde sadece bir günüm vardı. O günde düğün günü. O da belli bile değil.

Arabaya ulaştık zar zor. İki araba vardı ama valizler felan olunca Tae ile ben dışarda kaldık.

Ben: Biz taksiyle geliyoruz.

Dedim ve donmak üzere olduğum için ısınmak amaçlı Tae'nın koluna girdim ve onu yola doğru götürmeye başladım.

Tae: Sana bugüne kadar yaptıklarım için ceza vermeye götürmüyorsun demi?

Ben: Yok ya. Seni takisde boğazlayıp, şoförü de aracı yapıp seni gömüp gelicez. Başka işimiz yok ya. Donuyorum yürü.

Tae: Emir vermeye de başlamışsın.

Ben: Elimde hiç Emir yok. Olsaydı versemde ne yaparsın. Yoksa...

Tae: Saçmalama.

Dedi ve susturdu. Bende gülmemek için zor tuttum kendimi. Yola çıkınca bir taksi durdurdum ve bindik. İkimizde arka koltuğa bindik. Gideceğimiz yeri söyledikten sonra Tae ile konuşma vakti geldi. Merakla ona döndüm ve yüzüne baktım. Baktığımı fark edince kaşlarını çatarak başını döndürdü.

Tae: Ne oldu?

Ben: Şimdi sana bir şey sorucam cevap ver.

Onaylar gibi başını salladı.

Ben: Bir... Jungkook nerede?

Tae: Bunu en son cevaplıycam.

Ben: Peki. İki... Jungkook'a kim söyledi.

Tae: Neyi?

Ben: Türkiye'ye döndüğümü.

Tae: Jin bir şeyler anlatıyordu. Galiba Feride ağzından kaçırmıştı. Sonra da Beyza ile doğrulayıp Jimin ile Türkiye'ye geldi. Bu arada her şeyi bildiğin fark ettiğim için anlatıyorum.

Ben: Üç... Şimdi nerede olabilir?

Tae: Bir fikrim yok.

Ben: Dört... Immm. Bir düşmanı var mı? Ama piskopata bağlamış.

Hayır anlamında başını sallayınca birden omuzlarım düştü. Kim olduğunu öğrenemeyecektim.

Ben: Beş. O beni seviyor mu.

Tae: Bunu sende biliyorsun.

Ben: Bu gereksizdi. Neyse. Altı. Düğüne ya da yemeğe gelecek mi?

Derin bir nefes bıraktı ve onu da onayladı. Aslı soruya geldi.

Ben: Tae ben onu çok seviyorum. Ama şu var ki... Sence ben ona zarar mı veriyorum?

Tae kaşlarını çattı ve sonra sen salaksın der gibi havaya kaldırdı. Bende duygusuz bir şekilde baktım.

Tae: Neden böyle düşünüyorsun?

Bacaklarımı karşıya hizaladım ve sıkıntıyla arkama yaslandım. Bir anda gözlerim doldu olanlar aklıma gelince.

Ben: Düşünmüyorum.

Dedim bir anda.

Ben: Düşünmüyorum çünkü öyle. Her şeyi gözlerimle gördüm.

Tae: Neyi gördün?

Ben: O benimle tanıştığında ağlamaya başladı. Yüzü yavaş soldu. O benden sürekli özür diledikçe... Özür sayılmaz. Yani bana hatalı olduğunu defalarca söyledikçe benim ona umurumda olmadığını söylemem ile yıkıldı. Sonra gözünden bir damla yaş aşağı doğru süzüldü. Bu arttı. Her olay oldukça arttı. En son daha da kötü oldu. İşte ben onu üzüyorum. Tae ben bunu yapıyorum.

Dolan gözümde ki bir yaş kendini uçurumdan atar gibi serbest bir şekilde yanağımdan aşağı aktı gitti. Hızlıca silip camdan dışarı odaklandı gözlerim.

Tae: Sen ne dediğinin farkında mısın?

Havlar gibi tek seslik nefes bıraktı. Bir nevi güldü. Öyle bir şey oldu. Elini çeneme koyup yüzümü ona çevirdi. Yüzünde alay eden bir bakış vardı.

Tae: Sen nasıl böyle düşünürsün? Sen bilmiyor musun? İnsanlar sadece sevdikleri ve değer verdikleri için göz yaşı dökerler. Değer verdikleri için. Jungkook'ta sana senden çok değer veriyor bunu bil. Ondan uzak durma.

Ben: Yapamam. Ona yaklaşamam.

Dedim ve hıçkırıklarım ağzımdan bir bir kaçtı. Tae büyük bir anlayışla kendine çekti ve sarıldı. Orada öylece kaldım ve ağladım. İçimi dökesiye kadar.

Tae: O seni seviyor. Şunu bilki sen ondan ayrı kaldıkça asıl zararı o zaman veriyorsun. İnsanların ne dediklerini umursama. Önemli olan senin kalbinin ne dediği. Tamam mı küçük yaramaz...

-
İyi okumalar.
-

Ukala Mafya Bozuntusu /Jeon JungkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin