|EKİN'DEN|İnsanlara muhtaç bir yaşam sürdürmek kadar kötü bir şey yoktu şu hayatta. Karşılayacağınız tuvalet ihtiyacı için bile birileri seferber oluyordu sizin için ve bunun yaşattığı hezimet yadsınamazdı. Bazılarınızın abartı dediğini duyar gibiyim ama bir engelli için çok zor şeylerdi bunlar.
Şu an tuvalete gitme ihtiyacıyla kavruluyor olsam bile o kadar çok eğleniyorlardı ki bu eğlencelerini sekteye uğratmak istemiyordum. Sonuçta zorla yedirmemişlerdi koca hamburgeri ve içirmemişlerdi o kafam kadar kolayı. Aslında Sina yüzünden birazcık zorla olabilirdi ama onlarla arkadaş olmak istiyordum. Hem Feza yaralı bir çocuktu, kafa dengiydiler, en önemlisi de evimize yakındılar.
Ailemin sırf ben yüzünden bir sürü arkadaşına sırt çevirdiğini ve kimsenin kapımızı doğru dürüst açmadığını biliyordum. Bu benim yüzümdendi çünkü hastaneden taburcu olduğum ilk zamanlarda eve gelen her insan evladının ahlayıp vahlayarak konuşması bende kötü tesir ediyor ve ablam gözümün seğirmesinden bile ne olduğunu anladığından bir hışımla kovuyordu onları evden.
Size bu hayattaki en büyük şansımın ablam olduğunu söylemiş miydim? Zaten yarım bir adamdım ama o sanki elindeki örgüyü tamamlar gibi tamamlıyordu beni. En çok da bazı sabahlar sabah namazından sonra odamıza gelip saçlarımı okşayarak beni dinlediği anları severdim. Hangi günler geleceğini hisseder ve gözüme baktığı anda koyverirdim kendimi. Açıkçası annem gibiydi ablam. Sırf bu yüzden onunla yaşıyor, sırf onun sevgisiyle iyileşiyordum. Beni o muhteşem kadın büyütmüştü ve büyütüyordu. Dünyalar kadar gönlü olan iki evladıyla.
Tabi büyüğü şu an bacağını ağzıma koymuş bir şekilde horul horul uyumuyor olsa daha mutlu olurdum. Mahmut demek istiyordum ama çorabı kokuyor olduğu için nefesimi tutmuştum. Aslında kirli bir herif değildi ama akşam çorabı çıkarınca sabah onu giydiğini unutup tekrar aynısını giyiyor ve temiz olanı kirli sepete atıyordu. Ablam ilk başta endişe etmişti zekası konusunda ama sadece gamsız bir hergeleydi. Zira okulda elde ettiği başarılar bunun en büyük örneğiydi ki bu konuda ablama yaşattığı her bir gurura bende tanık olmuştum.
Saat sabahın altısıydı ve ben uyanmalıydım. Dün kuzenler bir odaya bizde diğerine gitmiştik ve akşam gayet sakin bir şekilde uyumuştuk. Sabahının bu işkenceyle sonlanacağını bilsem hayatta girmezdim onunla aynı yatağa. Yine de bir umut ayağını ittirip "Maho uyan, boğuluyorum." dediğimde ayağıma gelişine bir tane koydu ve istemesem de inledim acıyla. Sanırım onun yüzünden panikle dudağımı dişlemiştim ve bu akan tuzlu sıvı kanım olmalıydı.
Bir anda duyduğum ayak sesleri ile dudağımı emip Maho'nun açık unuttuğu kapıya baktım. Birkaç saniye sonra görüş açıma yeşil bir tişört ve siyah bir eşofmanla giren adamın sırtı dönük bir şekilde ilerlediğini görünce seslenip seslenmemek arasında bocaladım. Büyük ihtimal tuvalete gidiyordu ve uykulu gözlerinden bu uykuyu esirgeyemezdim. Ben böyle düşünürken gözü bir anda benimkilerle buluşunca o panikle gözlerimi yumdum. Saçmaladığımı fark edip tekrar açtım ve acıyan dudağımı dişledim. O ise şaşkın bakışları bir süre yüzümde dolansa da sonra dişlediğim dudağıma bakmış ve tekrar gözlerime çivilemişti yeşillerini. Tuhaf bir bakışmanın içindeydik ve konuşmak istesem de konuşunca nefesi burnumdan alacağım için bunu göze alamıyordum. Çünkü o çoraplar... O çoraplar aklıma gelince istemsizce ekşittim yüzümü.
"Ekin iyi misin sen? Can çekişiyor gibi duruyorsun?" diyen uykulu sese bakıp tekrar emdim dudağımı ve tuzlu tat damağımı istila ederken beni kurtarması umuduyla iki kolumu da öne doğru uzattım. İlkin afallasa da sonra isteğimi anlamış gibi odaya girmiş ve Mahmut'un ayaklarını üstümden çekmişti.
"Maho'nun başı akşam yastıkta değil miydi ya? Hangi ara yataktan sarkar oldu kafası ve bu ölü fare kokusu da nerden geliyor böyle? Evde fare mi var ki?"
Üzerimdeki ağırlık kalktığı için derin bir nefes aldım ve şaşkın şaşkın etrafına bakan Sina'ya Maho'nun ayağını gösterdim. Saf gibi eğilip kokladığı zaman yüzünün aldığı şekil ve kusacak gibi duruşu çok komik olduğu için istemsizce güldüm. Gözleri benimkine değince ayıp ettiğimi düşünüp başımı yere eğdim ve göz ucuyla Maho'nun ayağından çorabı "Bu atom bombasını imha etmeliyim." diye çıkaran Sina'yı izledim. Uykudan şişmiş ve kısık gözlerini siyah tutamlar örtmüştü ve yüzünün aldığı şekilde buna eklenince cidden tatlı gelmişti gözüme. Ne düşünüyordum ben?
"Ekin tuvalete gitsek mi? Sonra sigara içeriz. Sabah herkes ihtiyaö duyar boşaltıma." Gözümü teklifi eden yüze çevirdim şaşkınca.
"Her gün bu saatte sigara içtiğini biliyorum Ekin." Gözlerim faltaşı gibi açılırken gözlerinin dudaklarıma kaydığını gördüm ve "Mahmut tekmeyi basınca o panikle ısırdım. Hem sen bu saatte sigara içtiğimi nerden biliyorsun?" diye sordum ciddi bir suratla.
Kısık gözleri önce kocaman açılıp sonra paniklemiş gibi "N-Nerden mi biliyorum?" diyip etrafına baktı. Bu hali beni gülümsetti.
"Sina takılıyorum sana. Genelde tiryakiler bu saatte de içerler. Sende bu saate uyandığına göre kendinden biliyorsundur herhalde."
Kaşları yay gibi havalanıp sonra çabucak toparlarken "Y- ya ya öyle oldu." diyerek odada gezdirdi gözlerini. Uykusu hepten kaçmış gibi duruyordu ve konuşacak birinin olması işime gelmişti. Kısa bir süre sonra gözlerime bakıp yataktan çıkmama yardım etmiş ve elini belime koyup tuvalete kadar eşlik etmişti. Allah razı olsundu.
"Bir mikrofonla söylemediğim kalıyor tuvalete gideceğimi." dediğimde tek amacım bu utancı biraz olsun üzerimden atmaktı ama bana öyle bir bakmıştı ki daha çok utanmış ve kafamı eğmiştim. Daha bir haftadır tanıdığım adama da tuvalet sohbeti yapmak ne bileyim benim gibi yarımların işiydi.
"Benim ufaklığın ayaklarımı tuvalete ne kadar yönlendirdiğini bilsen Ekin, gider Maho'yu uyandırır mahalleye koca koca hoparlörler diker her saniye 'Sina tuvalette' diye bağırırdınız. Senin mikrofon vız gelir tırıs gider."
Anlık bir şaşkınlıkla Sina'ya baktıktan sonra güldüm ve önüme döndüm tekrar. Ağırlığımın büyük kısmını ona verdiğimin farkındaydım ama ayaklarım hâlâ çok güçlü değildi ve söylemeye utanıyordum ama buna mecburdum. Bağımlılık kötüydü...
...
"Kahve içer miyiz?"
Sandalyemi çevirip Sina ile göz göze geldim. Hava serinlediği için üzerine ince bir hırka geçirmişti. Sabahki dağınık saçlarına nazaran daha düzgün olan saçlarını eliyle geriye taradığı zaman "Kahve sevmem." dedim ve gözümü tekrar masanın üzerindeki bilgisayarlara çevirdim. Biraz huysuz gibi hissediyordum kendimi. Bunun sebebi ablamı görememekti ama küçük çocuk gibi davranıyor olduğumun farkındaydım. O yüzden değil konuşmak kimseyle göz göze dahi gelmek istemiyordum.
"İyi misin sen Ekin?"
Sert bir şekilde "Değilim." dediğimde arkamdaki beden sesli bir nefes verdi ve uzaklaşan ayak seslerini işittim. Neden yarım saat içinde bu kadar değişmiştim bilmiyordum. Öyleki dakikalar sonra çarpan kapı sesi ile tek tepki vermemiştim. Alışkındım çünkü insanların bu tepkilerine. Ben bile bana dayanamıyordum niye diğer insanlar çeksindi ki bu tripli ergen halimi?
Gözümden bir damla yaş aktığında elimin tersiyle sildim ve ofladım. İçimdeki bu sıkıntı da neydi?
Ablamı istiyordum ben...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MAHMUTLAR DA SEVER ULAN!! [BxB]
Humor[TAMAMLANDI] 🍫 Aşk, fıstıklı çukulattır. Aksini iddia eden fındıklı çukulat seviyordur. 💚Tekerlekli sandalyeye mahkum eski bir asker ve ona ilk görüşte vurulan yeni komşusu animatör. Mah-Fez & Eko-Sin çifti. Başlangıç tarihi: 18.11.2020 Bitiş t...