❄️22.Bölüm❄️

10K 773 245
                                    

❄️

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

❄️

Savaş'ın bakışları altında yemek yemek ne kadar kötü gelse de iştahla bütün sandviçi yemiştim. Tabağım bitince tabağı alıp bulaşık makinesinin içine attım. Savaş'a doğru döndüğümde bana değişik bir şekilde bakmaya başladı. Onu umursamadan mutfaktan çıktığımda salona göz gezdirdim. Benim için oraya girmek ne kadar zor olsa da elbette ki korktuğumu belli etmeyecektim. Derin bir nefes alıp ufak adımlarla salona doğru yürümeye başladım. Arkamda adım sesleri işitince Savaş'ın olduğunu bilsem de zaman kazanmak için ona doğru döndüm.

Yüzü eski ciddiyetini kazanırken yanıma doğru geldi ve beni kolunun altına alıp salona doğru yönlendirdi. İçimdeki korku ufak parçalara ayrılarak yok oldu. Kolum istemsiz bir şekilde Savaş'ın beline dolanırken bunu kesinlikle korkup Savaş'a sığınmak için yapmamıştım. Savaş'ın bakışlarını üzerimde hissedince başımı kaldırarak ona baktım ve sorun yok der gibi başımı salladım. Kısık sesle "Güzel" diye mırıldandı.

Koltukların olduğu yere geldiğimizde beni geçen gece oturduğum koltuğa oturtacakken kendimi geri çektim. Bazen böyle tuhaf huylarım olabiliyordu. Eğer kötü bir şey yaşayıp o olayı sindiremediysem olay içime işleyene kadar kaçmaya çalışırdım. Bana kötü bir şekilde bakıp ikimizi birden koltuğa oturttu. Elinden kurtulmak istesemde buna izin vermedi. Hala kolunun altındayken beline doladığım kolumu çektim. Masanın üstündeki içki şişesini alıp bardağa gerek duymadan koca bir yudum aldı. Başımı kaldırıp ona bakarken hareketlenen adem elmasını takip ettim.

Hava iyice kararmıştı ve bazı büyük eşyalar dışında pek bir şey gözükmüyordu. Onun kolunun altından kalkacağım sırada beni tuttu ve ne olduğunu anlamaya çalışır gibi baktı. Açıklama yapma gereği duyarak elimi kaldırdım ve baş parmağımla göstererek  "Işıkları açacağım" dedim. Beni bırakıp dikkatlice beni izlemeye başladı. Hızlı adımlarla dün gece adamın başımı çarptığı yere gidip ışığı açtım. Duvarlar, perdeler ve bahçe kapısındaki kan izleri temizlenmişti. Büyük ihtimalle Savaş, sabah bu yüzden salona girmeme izin vermemişti. Bazen bu kadar ince düşünmesine bir anlam veremiyordum.

Ona karşı olan kırgınlığım hala diriyken bana eskisi gibi davranması tuhafıma gidiyordu. Arkama dönüp tekrardan koltuklara yöneleceğim sırada Savaş'ın oturduğu koltuğu es geçip yandaki berjere oturdum. Savaş bana öfke kırıntılarıyla bakınca neden böyle baktığını anlamasam da bakışlarımı kaçırdım. Odadaki derin sessizliği bozan tek şey Savaş'ın yudum sesleriydi. Bu kadar fazla içipte nasıl sarhoş olmadığını anlayamıyordum.

Bakışlarını üzerimden ayırmaması beni fazlasıyla gersede bu durumu yok saymaya çalışıyorudum. Aklımda milyonlarca soru varken susmam garip gelebilirdi fakat sorularımın cevaplarından korkuyordum. Kendimle savaş vermek fazlasıyla zor oluyordu. Bedenimi kendi isteğimle bir kavanozun içine hapsetmiştim. Orada kendimi çürümeye makhum bırakmıştım. Olaylara sadece kavanozun dışından bakabiliyordum. Ciğerlerime aldığım her nefes bana eziyet veriyordu. Bedenim ayakta dursa da ruhum ölüm kalım savaşı veriyordu. Onu öldürecek olan da yaşatacak olan da bendim. İçerideki hava her saniye azalırken cam kavanozdan hayatımı nasıl yönettiklerini izliyordum.

SİYAHIN ESİRİ | Lobelia Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin