Her şey çok garipti; ensemdeki nefes, beynimin kabullenmeyeceği gerçekler, hissetmem gereken ama kesinlikle hissedemediğim korku.. görmüyor muydu Savaş şuan olanları? Peki ya Akın? Arkamdaki adam geriye doğru sendelememi fırsat bilerek yaptığım at kuyruğuna parmaklarını doladı ve beni kendine doğru çekti. Sırtım adamın göğsüne çarparken kulağıma iğrenç nefesini üfledi ve sinir bozucu sesiyle "Savaş gerçekten de çok aptal!" Dedi.
İçimden adama her ne kadar hak versem de kalbimi ele geçiren duygularla sesimin yankılanmasını umursamdan "Sensin aptal!" Diye bağırdım. Bedenimi iyice kendine yakınlaştırırken elini ani bir hareketle kaldırdı ve boynuma soğuk metali hissedeceğim şekilde yasladı. Şuan yaşadıklarım şaka gibi gelirken kesinlikle hiç bir şeyi doğru düşünemiyorum. Sadece içimde bir ses hep konuşup kafamı bulandırıyordu.
Boynumda hissettiğim acı ile bıçağı boynuma yasladığını hissederken bana cevap vermek yerine boynuma bıçağı daha çok bastırdı. Bedenim acı içinde kıvransa da Savaş'a inat, arkamdaki bedene inat, her şeye sesini çıkartmayan Akın'a inat dudaklarımdan samimi bir kahkaha döküldü. Bütün salonda sesim yankılanırken boğazımdaki bıçağı umursamadan adamın kolları arasından kurtulmak için bir kaç hamle yaptım ve parmaklarımı boğazındaki eline geçirdim.
Hiç bir şey umrumda değildi. Çünkü ben kimsenin umrunda değildim. Acı bütün hücrelerimi kaplarken bedenim de ruhum gibi hissizleşmişti. Boğazım da hissettiğim sıcak sıvının göğüs oluğuma kadar kaydığını hissederken bedenimi esiri altına alan hırs duygusuyla adamın elinin üzerindeki parmaklarımı sıklaştırdım ve güçlü bir sesle "Kes! Kessene?!" Diye bağırdım.
Bazı şeylerin şuan farkındaydım ama hiç bir şekilde karşı çıkmak istemiyordum. Her saniye aklımı yitirdiğimi hissetmek davranışlarımı etkisi altına alırken bu durumdan şikayetçi değildim. Sanki bu sefer aklıma eseni yapmazsam işte o zaman ölecekmişim gibi hissediyordum. Savaş'ın gelmiyor oluşu beni daha çok tetiklerken adamın elini bıraktım ve direk bıçağa sarılıp kendi boğazıma yaklaştırdım. Kulağımın dibinde bir kez daha büyük bir kahkaha patlattığında dirseğimi büyük bir hızla adamın karnına geçirdim.
Adam pek etkilenmese de kahkahasını yarıda kesti ve ani bir hareketle bedenimi kendine doğru çevirip parmaklarımın sarmış olduğu kanlı bıçağı yere attı. Ağzından büyük bir kükreme çıkarken yüz ifadem fazlasıyla donuktu. Bu beni kesinlikle korkutmuyordu. Fakat korkmamamın sebebi Savaş'ın burada olduğunu bilmek değildi. Artık gözümü karartmıştım, hemde hiç olmadığı kadar..Ölmek bana hiç bu kadar çekici gelmemişti.
Boğazımdan akan sıcak sıvıyı göğüs oluğumda hissederken bakışlarımı sadece adamın gözlerinde tutuyordum. Çünkü yüzü maskeliydi. Fakat masmavi gözleri geceye meydan okuyarak ışıl ışıl parlıyordu. Yüzümü sanki iğrenç bir şey görmüş gibi ekşitirken adam kollarımı daha sıkı tuttu ve "Sen yürüyemezsen eğer ben seni eceline koştururum." Dedi. Bakışlarında gördüğüm karanlık pırıltılar ile yüzümde daha büyük bir alay oluşurken "Hadi.." biraz bekledim ve boğazımın acımasını umursamayarak "Hadisene!" Diye bağırdım.
Gözlerindeki karanlık pırıltılar her an yok olurken bana onaylayan bakışlar attı ve tek kolumdan tutarak beni yukarı doğru sürüklemeye başladı. Ona engel olmadan neredeyse onunla aynı adımları atarken bu yaptığımın bir intihar olduğunu biliyordum. Canımın ne değeri vardı ki..Ben sadece bir yemdim. Ölmem ne ifade edecekti ki? Kelebeklerim bile beni terk etmişlerdi. Ben haketmiştim. Kalbim bu gün sahipsiz kalmayı hak etmişti..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SİYAHIN ESİRİ | Lobelia
Teen FictionTAMAMLANDI✓ SİYAHIN ESİRİ SERİSİNİN 1. KİTABI Uzun soluklu ve gizemlerle dolu bir kurgudur. İlk bölümlerde sanıldığı gibi bir kurgu ortada yoktur! ❝Elimi kalbinin üzerine koyduğumda konuşmak için derin bir nefes aldım. Savaş sanki bunu anlamış gibi...