Sabahın ilk ışıkları gözüme ulaşırken, uyuyakaldığım koltukta gözlerimi aralamıştım. Kafam çok bulanıktı. Kendime gelene kadar kanatlarımın açık olduğunu ve bebek Ejderhaların da kanatların sarı tüylerine gömülerek uyuduklarını fark edememiştim.
Benim derin bir şekilde esnememle birlikte Ejderhalar da gözlerini açarak bana bakmışlardı. Gerçek anlamda çok sevimliydiler. Bundan bir kaç gün öncesine kadar Ejderhalar ve tüm bu yaşadığım şeyler, efsane ve hayal gibi gelirken, şimdi kendi Ejderhalarım olmuş ve hiç kimse de olmayan bir kutsamaya sahip olmuştum.
Ejderhalar da benim gibi esnedikten sonra resmen gözlerimin içine bakmaya başlamışlardı. Neyin peşlerinde olduklarını anlayamasam da ikisi de birbirlerine baktıktan sonra aynı anda bana dönmüşlerdi. Ben neler oluyor diyemeden ikilinin göz bebekleri altın sarısı bir formda parlamıştı.
Parlama olur olmaz benim zihnimde bir et resmi anlık olarak belirmişti. Bununla birlikte kaşlarımı kaldırarak ikiliye bakmıştım.
"Siz az önce benimle zihin yoluyla iletişimime geçtiniz ?"
Sözlerimden sonra ikili resmen kafalarını sallamışlardı. Hem beni anlayabiliyorlar hem de zihinsel imge yoluyla benimle iletişime geçebiliyorlardı. Fakat ben burada eti nerede bulabileceğimi bile bilmiyordum.
Bu konu hakkında düşünürken, odanın kapısı açılmış ve kapıda duran muhafızlardan birisi ellerinde taşıdığı kırmızı bir şeyle önüme kadar gelerek eğilmişti.
"Ejderha Kral Klaus'a saygılarımı sunuyorum. Ben ablanızın hususi muhafız komutanı Andre. Ablanız tarafından sizlerin emrine verildim. Toplamda 10 muhafız ile burayı ve sizleri koruyacağız. Ejderhaların beslenmesi için gerekli besinleri ise biz halledeceğiz. İki Ejderha şu seviyede günlük onar kilodan 20 kilo et tüketmeliler. Etler burada. Ek olarak ders programınızı da masanın üstüne bıraktık. Başka bir isteğiniz varsa bana iletebilirsiniz Kralım."
Ablamın işleri çabuk hallettiğini şu görüntüden anlayabilmiştim. Olaylar o kadar anlık gelişmişti ki, adamı sadece kafamla onaylamıştım. Fakat Andre bunlara alışık olacak ki etleri bırakarak kapıya yöneldi ve dışarı çıkmıştı.
Et iki poşetin içerisindeydi. Poşetlerden etleri yavaşça çıkarmıştım. Büyük tabaklar içerisinde iki tabakta çiğ etler vardı. üzerlerinde ki tek tük kandan taze olduklarını görebiliyordum. Ejderhalar ise etlere sulanan ağızları ile baksalar da direk yemek yerine bana bakmışlardı.
Bende bu davranışları karşısında gülümseyerek başımla onaylamıştım. İşaretimle sanki bir kaç gündür yemek yememiş gibi etlere saldırmışlardı. Onlar etleri yerken, bende masanın üzerinde ki programa bakmıştım. Saat daha sabahın yedisiydi.
"Bir bakalım... Her gün bir teori bir uygulama bir de antrenman dersi var. Bugün ise teori olarak Tarih, uygulama olarak büyü kullanımı antrenman olarak ise fiziksel antrenman... İyi, iyi. Bunlar öğlene kadar bitiyor. Öğleden sonra biraz gezebilir ve Avalon hakkında bilgi edinebilirim. Eh birde sosyalleşme kısmı var ama güçlerini öğrenmek daha ilgi çekici geliyor."
Burada hiç eşyam olmadığı için ve yemek saati sekizde olduğu için Ejderhaların yanına giderek onlara seslenmiştim.
"Şimdi... İkinize bir isim vermek lazım değil mi. Ne koysak isminizi ? Bir düşünelim... kırmızı gözlü olanın Bloodfyre, mavi gözlü olan da Skyfyre olsun. Sizin içinde uygun mu ?"
Sözlerimi söyledikten sonra et yemeyi bırakan ikili, mutlu bir ifade ile başlarını sallamışlardı. Beni anladıklarını biliyordum. Demek ki isimler hoşlarına gitmişlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...