Starfyre'in üstüne bindikten sonra kaleden kükremeler eşliğinde yükselmiştik. Bloodfyre ve Skyfyre hemen arkamızdan uçarken, ormanın üzerinden doğru İcestone'a gidiyorduk. Ejderhaların kükremeleri tüm ortamda duyulmuştu. İcestone'nun önünde ki askerler mızraklarını doğrultarak savunma pozisyonuna geçmişlerdi.
Denge ve Ateş Ejderhası ise önlerinde bulunan Prenses ve Lordun önüne geçerek direk bize kilitlenmişlerdi. Savaş zamanı bu tip bir kükreme tehdit sayılırdı. Özellikle gelen orduda iki tane tam büyümüş Su Ejderhası varsa...
Biz ilerlerken, savaşın geçtiği ormana bakıyordum. Savaşın başladığı ilk yerler resmen külden oluşan bir çöle dönmüştü. En ufak bir yaşam izi yok gibiydi. Hatta ara ara yanan Gök alevlerini görebiliyordum.
Sonra ki yaptığım deprem saldırısı ise daha da kötüydü. İcestone'ün giriş kapısının yan tarafında ki surlardan, önünde ki ormana kadar her yer lavlar ile kaplıydı ve hala daha sönmemişlerdi. Oluşturduğum gök lavları ile aramda bir bağ hissedebiliyordum. Hem yerin altındakiler ile hem de yerin üstündekiler ile...
Bir kaç dakika içerisine kaleye ulaştığımızda herkesin gözleri bize dönmüştü. Bunu fark eden Sky, adeta gövde gösterisi yapar gibi kalenin üstünde tur atmış ve derin kükremeler salarak herkese beni göstermişti.
En son ise Prenses Skylar, Lord Ignis ve Lord Ken'in olduğu yere iniş yapmıştı. Onların arkalarında ise 400 metrelik bir Denge Ejderhası ve 250 metrelik bir Ateş Ejderhası vardı. Buna rağmen iki ejderha da Skyfire'a korku dolu gözler ile bakıyordu.
Hiç beklemediğim bir şekilde Starfyre'ın diğer ejderhalara kükremesiyle iki ejderha da kafalarını Starfyre karşısında eğmişlerdi. Bu adeta bir saygı gösterimiydi. Bunu gördükten sonra ben şaşkın dolu bakışlar ile 40 metrelik Star'ın karşısında eğilen ejderhalara bakarken, Star, bakışlarını insanlara çevirerek onlara hırlamış ve inmem için kanadını eğmişti.
Neler olduğunu anlayamasam da Star'ın sırtından inerek ona bakmıştım. Ona baktığımda gözlerinde gururun ışıklarını görebiliyordum. Yine de bu tuhafıma gitmişti. En güçlü Gök Ejderha olsa da bu iki ejderhanın onu tanımasına imkan yoktu. En azından benim için öyleydi.
"Git ve kardeşlerine katıl."
Zihnimden Star'a seslenmemin ardından kanatlarını açarak gökyüzüne geri uçmuştu. Onun kalkışını izledikten sonra derin bir nefes alarak arkamı dönmüştüm. Bakışlarım üçlünün yüzlerine teker teker odaklanırken, Lord Ignis'e mahcubiyet, inceleyen gözler ile mavi alevlere bakan Prenses Skylar'a ise kafa karışıklığı ile bakıyordum.
"Daha fazla toprak getirin! Bu lanet olası mavi alevler sönmüyor!"
"Lavları kapatmak için de toprak ve kar bulun! Hadi daha surları onarmalıyız!"
"Tüm yaralılar şifahanelere gitsin! Acilen! Hadi!"
Surların yıkılmış olan kısımlarından ve kalenin içerisinde ki kasabada ki insanların sesleri kulağıma geliyordu. Tüm bu hasar... Tüm bu yaralanmalar benim gücümün kontrolden çıkması yüzündendi. İşin tuhaf yanı sadece fiziksel güç, Gök Alevi ve Gök Lavı kullanmıştım. Fiziksel güç neyse de son iki unsur benim müdahalem olmadan tükenmiyordu bile.
Acı çığlıkları ve iş yaparken insanların zorlanma sesleri kulağıma geldikçe daha da suçlu hissediyordum. Etrafıma baktığımda lavların ve ateşlerin sönmemesi, halkın en çok uğraştığı konuydu.
Bu yüzden kimseye çaktırmadan büyü gücümü salarak elime toplamıştım. Büyü gücümü elime toplanıp, elimi kapattığımda ise tüm Gök Ateşleri sönmüş, Gök lavları kuruyarak yok olmuşlardı. Sadece surların önüne açılan hendeklerin içerisinde ki Gök Lavları aktif kalmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...