Meydanda yaptığım şeylerden sonra sarayın içerisine girmiştim. Buranın fotoğraflarını ve bilgilerini sadece internetten görmüştüm. İlk geldiğim yer Arz Odası denen yerdi. Burada krallar danışmanları ve imparatorluğun ileri gelenleri ile konuları konuşurlardı. Babamın bir kaç toplantısı da kaybolmadan önce kaydedilmişti. Boş zamanlarımda onları izleyerek zaman geçirmiştim.
Arz odasını kapından geçerken, beni izleyen dört muhafız kapıda kalarak geride kalmışlardı. İçeriye girdiğimde oldukça geniş bir salon beni karşılamıştı. Geniş sütunlar ve ejderha motifli süslemeler tüm alanı kaplarken, salonun sonunda gerçekten görkemli bir taht bulunuyordu. Bu gerçek Ejderha Tahtıydı. Maxwell Hanedanı iki adet Ejderha Tahtı yaptırmıştı. Şu anda önümde duran Ejderha ve sonsuzluk işaretleri ile dolu olan, önünde 10 adet basamak olan taht gerçek Ejderha Tahtıydı. Efsanelerde geçen Kral Rason'un ilk yaptırdığı taht buydu.
Dışarıda ki taht ise ondan sonra yapılan tahttı. Dışarı da veya başka bir mekanda yapılacak toplantılar için yapıldığı söyleniyordu. Burada ki tahtın birebir kopyası sayılırdı. Tahta geçerek oturduğumda mutlu olmak olmak yerine tuhaf hissediyordum. Yaptığım eylemler, bana yapılanlar karşısında onlara merhamet bile sayılırdı. Fakat yine de neden rahat hissetmiyordum.
Bu düşünceler içerisindeyken, kapılar tekrar açılmış ve içeriye muhafızlar girmişti.
"Majesteleri, Işık Kraliçesi ve Hava Kraliçesi ablalarınız geldiler. Ek olarak Akademi halkından bir kaç kimse de huzura kabulü isterler."
Muhafızın söylediklerinden sonra elimle gelmelerini emretmiştim. İşaretimden sonra eğilerek geri çıkan muhafızın ardından kapılar sonuna kadar açılmış ve ablalarım ile birlikte içeriye Müdür John, Cassie, Jaden, Stephan, Sophia ve Chloe girmişti.
Ablalarım hafif dokunaklı bir şekilde önüme doğru yürürken, arkadaşlarım Arz odasına büyülenmiş bir şekilde bakıyorlardı. Müdür John'un ise bana bakan gözlerinde özlem ve babama olan benzerliğim hakkında düşünceleri vardı.
Ablalarımın ve arkadaşlarımın arkasından Aqua Krallığından aldığım ordu komutan Alair de içeriye girerek önümde eğilmişti. Arkadaşlarıma ve ablalarıma olan özlemimim çok daha büyük olsa da gözlerimi Cassie'den çekemiyordum.
Biraz tereddütte kalsam da tahttan ayağa kalkarak birden olduğum yerden hareketlenmiş ve Cassie'nin önünde bitmiştim. Kızın okyanus mavisi gözlerine bakarken, kendimi birden onu kucaklarken bulmuştum. Saçlarının kokusunu içime çekerken, ağzımdan "Seni çok özledim..." sözleri istemsizce dökülmüştü.
Kucaklamamı ilk başta şaşkınlıkla karşılayan Cassie, bir kaç saniye içerisinde beni geri kucaklarken, titreyen bir ses tonuyla "Bende..." demişti. Duygusal durumumuz uzun bir kucaklaşmanın ardından Müdür John'un boğazını temizlemesi ile bitivermişti. Haklıydı... Yani kızına önünde sarılmak azıcık abartıydı.
"Majesteleri, Kral Martin'in eli Rayzer ve son altı ayda seçtiği tüm bakanlar emriniz üzere yakalanarak zindana atıldılar. Sorgularımıza göre her birinin kökenleri Batı Denizi Krallığına dayanmaktadır. Bu el ve bakanlık alımları Maxwell usullerine göre yapılmamış. Emriniz nedir ?"
Komutan Alair'in sözlerinden sonra bir kaç saniye kadar düşünmüştüm. Tabi ki karar vermem çok uzun sürmemişti. Arkamı dönerek tahtıma geri oturduğumda soğuk gözler ile Alair'e baktım.
"Hepsini idam edin ve kellelerini şehrin kapılarına asın. Herkes görsün bana ihanet edenlerin kaderlerini..."
Ağzımdan dökülen soğukkanlı sözlerden sonra ablalarım kadar arkadaşlarım da şaşırmışlardı. Sanki böyle bir şeyi beklemiyor gibiydiler. Emrimden sonra muhafızlara işaret veren Alair, tekrar bana dönmüştü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...