"Ölüm Tanrısı mı ? Avalon'un Antik Tanrılarından birisi olan Ölüm Tanrısı mı ? Onların birer efsane olduğunu düşünüyordum."
"Doğru... Fakat anlattığın şeyler bu tanıma uyuyor. Ölmeden önce babanla bu konu hakkında araştırıyorduk. Bulduğumuz şeylere göre Tanrılar bile kendi türleri arasında sınıflara ayrılıyorlar. Ejderha Tanrı bile Boyuta hükmeden Tanrılardan sadece birisi." derken gelen bilgiler ile yapboz tamamlanmış gibi hissetmiş ve cümlenin kalanını ben getirmiştim.
"Öyle olsa bile Ejderha Tanrının gücü çok büyük. Ben öldüğümde oldukça karanlık bir alandaydım. Nerede veya ne zamanda olduğumu bilmediğim bir sürede karşıma altın sarısı devasa bir ejderha çıktı. O anda bilmesem de ona Ejderha Tanrı olarak hitap etmiştim. Yani bunu bilinçli olarak yaptığımı zannetmiyorum. Ortalama bir kaç dakikalık konuşmamızın ardından hayata döndüm. Fakat döndüğümde orada geçirdiğim bir kaç dakikalık konuşma, bizim dünyamızda altı aya denk gelmiş. Durun bu konuşmayı sizler için canlandırabilirim. Sanırım..."
Sözlerim bittiğinde salonun kapıları ardına kadar açılmıştı. Herkesin gözleri açılan kapılara giderken, içeriye Maxwell Hanedanının tamamı gelmişti. En önde ablalarım, arkalarında kocaları ve aileleri vardı.
Ablalarımın yüzlerinde pişmanlığın ve hüznün ibareleri varken, çocukların yüzlerinde korkuları görebiliyordum. Özellikle yeğenim David gerçekten çok korkmuştu. Onun bu halini görür görmez ufaktan pişman olmuştum. Ne düşünüyordum ki ? Çocuk daha 10 yaşındaydı.
Onlar içeriye girdikten sonra tahtın önüne gelerek hepsi birden eğilmişlerdi. Bu sırada salonda açık olan hologramda Avalon da ki ulusal haberler açılmıştı. Tüm Avalon tek bir konu ile çalkalanıyordu. Oda benim taht meydanına gelerek Kral Martin'i tahttan indirmem ve tüm merkezi orduyu tehdit ederek tahta çıkmamdı. Birde işte Su Ejderhasının katledilmesi olayı vardı. Sesin birden açılması ile tüm gözler merkezi orduyu tehdit ettiğim sahneye dönmüştü.
"Eğer beni öldürmek veya sürgün etmek istiyorsanız bilin... Ben ne atam Kral Alrenzo'ya benzerim ne de babam gibi merhametli bir krala! Altı ay önce ki merhametim ve sevgimin kırıntısı dahi şu anda içimde yok! Bu sefer... BEN SAVAŞIRIM! ASLA PES ETMEM! ASLA TESLİM OLMAM! BÖYLE BİR EYLEMİNİZ OLURSA DA, BU ŞEHRİ BAŞINIZA YIKARIM!"
"Ölümümden sonra oğlunu tahta geçirmek istemişsin. Oğlun büyüyene kadar da saltanat naibi olacağını belirtmişsin. MADEM KARANLIK KRALİÇESİ DARCY VE OĞLU PRENS DAVİD EJDERHA TAHTINA ÇIKMAK İSTİYOR! İLK ÖNCE BENİM CANIMI ALMASI GEREK!"
"Sana son bir şans vereceğim abla. Gaspçı Kral'ı ortadan kaldırdığımıza göre taht için bir şansın daha var! Tüm soyluları ve merkezi orduyu benden daha iyi tanıyorsun. Bugün burada beni ortadan kaldırabilirsen tahta bizzat çıkabilirsin. Yada oğlun David'i çıkartarak yönetebilirsin. Maden imparatorluğun başındasın. Söyle askerlerine! Hepsi birden! Üzerime saldırsınlar!"
Kameralar en önemli gördükleri sahneleri ardı ardına koyarak tüm Avalon'a izletiyorlardı. Bu sahnelerin tekrardan ortaya çıkmasıyla ortam yeniden gerilmişti. Üstelik benim arkadaşlarım bile aynı durumdaydı. Şu anda her birinin hangisinin benim gerçek karakterim olduğunu düşündüklerini biliyordum. Mangal yapalım diyen neşeli benim mi yoksa tüm orduya rest çekerek şehri başınıza yıkarım diyen benim mi...
"Dayı..."
David'in bana seslenmesiyle odaklarımız ona dönmüştü. Korkunun ışıklarını gözünde gördüğümü yeğenimin yanına tahtımdan kalkarak gittiğimde çocuğun titrediğini görmüştüm. Elimi onun omzuna koyduğum "Söyle David..." demiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...