Saatler saatleri kovalarken, pencerenin kenarından yağan kar eşliğinde havanın kararmasını izliyordum. Ejderhalar da havanın kararması ile yanıma gelerek bana sokulmuşlardı. Bunların bu hareketlerini gördükçe, üçünün de Gök Ejderhalar arasında çok güçlü ve bilindik olmalarına şaşırıyordum. Şu anda bir bebekten farkları yoktu.
Bir yandan dışarıyı seyrederken, bir yandan da Star'ın kafasını okşuyordum. Bu hareketi seviyor gibiydi. İçeri de ki şöminenin içinde yanan ateşin cızırtıları odayı doldururken, hislerime takılan şey ile kafamı kalenin olduğu tarafa çevirmiştim. Binlerce kişiden yayılabilecek bir büyü gücünün hissiyatını buradan bile alabiliyordum.
"Gelin bakalım çocuklar. Biraz gösteri izleyelim."
Ejderhalara doğru konuştuktan sonra sırtımı gererek altın sarısı kanatlarımı ortaya çıkarmıştım. Aynı anda çocuklarda benle dışarıya çıkarak kalenin üstüne doğru yükselmiştik. İcestone kalesini görebilen bir seviyeye kadar geldikten sonra sabit kalarak kaleyi izlemiştik.
Şu anda kaleye 50 bin siyah ve kırmızı savaş zırhları giymiş askerler ilerliyordu. Kalenin boyotu her birini almak için yeterliydi. Fakat benim yarattığım lav engeli yüzünden tek giriş kapısından yani ana girişi kullanmak zorunda kalmışlardı. Bu yüzden de uzun bir sıra birikmişti.
Bunu görmek bana herhangi bir kuşatma sırasında iyi bir engel faktörü olabileceğini hatırlatmıştı. Tüm askerler geçerken şaşkın bir şekilde yarı beyaz yarı mavi olan Gök lavına bakıyorlardı. Aramızda neredeyse 20 kilometre vardı. Buna rağmen rahat bir şekilde görebiliyordum. Vücudum beklediğimden daha hızlı kutsamaya adapte oluyor gibiydi.
Askerlerin geçişini izlerken iki ejderha kükremesi tüm alanda yankılanmıştı. Çok geçmeden hislerim kalenin arkasında ki bulutların içerisinde beliren iki büyük ejderhayı belirlemişti. Birisinin beyaz bir rengi vardı ve boyutu 400 metre civarındaydı. Kanat açıklığı neredeyse kalenin yarısını kaplıyordu. Üstünde ki kız ise olay yerinde belirdikten sonra etrafı incelemişti. Onun yanında ki nispeten daha küçük bir ejderhaydı.
Görünüşe göre 250 metrelik bir ateş ejderhası ve üstünde de bir erkek oturuyordu. Azor Hanedanın da diğer krallıklar gibi üç ateş ejderhası olmalıydı. Kesin zafer için 50 bin kişilik ordu ve iki ejderha... Bence gayet yeterli gibi gözüküyordu. Belki de müdahale etmeme bile gerek kalmayabilirdi.
Yine de emin olamıyordum. Gözlerim 400 metrelik olan denge ejderhasından çekememiştim. Bu ikinci defa neredeyse Gök Ejderhasına yakın güçte bir ejderha görüşümdü. Ki ilk gördüğümde işler pek iyi bitmemişti.
Ejderhalar, bir kere kaleyi tur attıktan sonra girişin önünde belirmişlerdi. İlk önce Ateş ejderhasından inen çocuk, Lord Ignis'in önüne gelerek durmuştu.
"Ben Azor Hanedanından Lord Ken. Kraliçe teyzemin emriyle kuzenim Prenses Skylar ile birlikte kuzeyi savunmak için geldik. İsterseniz savaş konseyini toplayarak gerekli meseleleri konuşalım."
Sözde Lord'un konuşmasından sonra Lord Ignis tam söze girecekken, ortam prensesin benim yarattığım lavlara bakarak konuşmasıyla bölünmüştü.
"Bu lavları kim oluşturdu ?"
Prensesin sorusuyla hafiften panikleyen Lord Ignis, "Kudretli bir büyücü tarafından oluşturuldular ekselansları. Büyücü bunu yardım olması için oluşturduktan sonra gitti." demişti. Kıvırmaya çalışmasına rağmen ses tonu her şeyi belli ediyordu. Prensesin benim gibi zihin gücü olmasa bile ters giden bir şeyler olduğunu anlamış olmalıydı.
Öyle de olmuştu. Prenses tek kaşını kaldırarak Lord'a bakmıştı. Bu hareketiyle onu baştan aşağı bir inceleme fırsatım olmuştu. Bu kızın dış görünüşü Lord'un söylediği kadar vardı. Gerçek anlamda güzel bir fiziği ve yüzü vardı. Vücudundan akan büyü gücünün şakası yok gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...