Bir süre büyü gücümün yoğunlaşmasını bekledikten sonra surlardan atlayarak büyük bir hızla yapay akarsuyun oraya inmiştim. 100 metrelik kuyuların açılacağı yerler büyü işaretleri ile belli edilmişti. Ben oraya indikten sonra askerler hızla mızraklarına asılarak bana doğrultmuşlardı.
"Sende kimsin!"
"Derhal kendini tanıt!"
"Burası kuzeyin merkezi olan İcestone! İstediğin gibi hareket edebileceğin bir yer mi sandın burayı yabancı !"
Etrafımı çevreleyen muhafızlar, yavaş yavaş bana yaklaşırken, muhafızların lideri gibi görünen kişi üstümde ki zırha ve vücudumda duran büyü gücüne odaklanmıştı.
"İndirin silahları!"
Muhafız Liderinin söylediği sözlerden sonra muhafızlardan teki "Ama John!" demişti. Fakat muhafız öfkeyle ona bakarak direk susturmuştu.
"İndirin dedim! Karşınızda Ejderha Kutsaması almış birisi duruyor! Küllere dönüşmek istemiyorsanız indirin. Ondan kötü bir niyet hissetmiyorum."
Mızrakların teker teker inişi ile John denen lidere bakarak kafamı sallamıştım. Oda hala daha benim üzerimde ki zırha bakıyordu. Bir şeyler bildiği açıktı ama açık bir şekilde şüphe altında kalmıştı.
Bu sırada bende hat çizilen büyü sınırına bakarak vücudumda ki Toprak, Su ve Buz gücüne odaklanmıştım. İlk hatta buzlar sonra kar ondan sonra da toprak vardı. 100 metrelik bir genişlik ve 25 metrelik bir derinlik için hem bu üç element hem de fiziksel güç gerekiyordu.
Düşüncelerim ile birlikte tüm büyü gücüm sağ yumruğuma dolmaya başlamıştı. Toplanan altın sarısı büyü gücü, yumruğuma ulaşır ulaşmaz, mavi, beyaz ve kahverengi renklerinin dengesiz bir karışımı rengine bürünüyordu.
"Herkes geri çekilsin."
Muhafızlara karşı söylediğim sözler ilk başta uygulanmasa da, yumruğumdan yankılanan büyü gücünün artmasıyla herkes 20 adım kadar geri çekilmişti.
"İşte gidiyoruz." diyerek sağ yumruğumu tam hattın başladığı yere vurmuştum.
Tek bir vuruşla tüm İcestone adeta deprem varmış gibi sallanmıştı. Hatta vurduğum yumruktan çıkan enerji ve element büyüsü, büyük bir hızla eksik olan kısımları kaplamış ve belirlediğim ölçülerde derinliğin ve genişliği olan hattı açmıştı.
Fakat etkileri çok büyüktü. Deprem gibi gelen sallantı ve sesin yanında ortalık toz bulutuna dönüşmüştü. Toza rağmen ben net bir şekilde görebiliyordum. Fakat savaşın yakın olduğu bu dönemde kale için bu iyiye işaret değildi. Bu yüzden vücudumda ki büyü gücünü, Hava Elementine dönüştürerek tozu dağıtmayı hedeflemiştim.
Bu sefer yumruğumda ki büyü gücü sadece Gri bir renge bürünerek elimden şiddetli bir rüzgar olarak yayılmıştı. Bu akademi de çıkardığım rüzgardan bile şiddetliydi. Adeta seviye beş bir fırtınanın çıkarabileceği rüzgar gibi havayı hızla dağıtmış, durmamış 10 kilometre ileri de ağaçları bile vurarak bir kaçını devirmişti.
Bunu görür görmez elimi çeksem de, ormanda bir düzine ağaç yıkılmasına engel olamamıştım. Büyü gücünü kestikten sonra o bilindik parlayıp sönme faktörü geri gelmişti. Yaptığım hareket yüzünden askerler surun üstüne çıkarak bana bakmışlardı. Fakat o rüzgarı gördükten sonra hiç biri bana bir şey doğrultmaya yeltenememişti.
Onlar gibi bende bir elime birde yıkılan ağaçlara bakakalmıştım.
"Büyü gücüm zannettiğimden de daha fazla kontrolüm dışında. Bu sadece küçük bir rüzgar istediğimde oluşan rüzgardı. Ya gerçek anlamda yıkıcı bir rüzgar isteseydim ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...