52. Bölüm - Kral İçin Taç!

2.9K 356 149
                                    

Dipnot: Heyecanlı bir yerde bıraktığım için bugün ikinci bölümü de yayınlamaya karar verdim. Umarım oy ve yorumlarınız ile sizde beni mutlu edersiniz. Özellikle sizlerin yorumları, bu hikayeyi yazmanın değerli olduğunu ve okuyucularım ile ortak bir şey paylaştığımı hissettiriyor bana. Neyse çok konuştum. İyi okumalar :)

Sözlerim bittiğinde olduğum yerden kaybolarak birden Arthurun önünde belirmiş ve boğazından tutarak onu havaya kaldırmıştım. Bu sefer beni uzağa fırlatabilecek bir silahı da yoktu. Elimden kurtulamaya çalıştığı gibi birde Trident'ı geri çağırmaya çalışıyordu. Ama Kaos tüm gücüyle hareket etmeye çalışan Trident'ı yere geri gömüyordu.

"Canım için sana yalvaracağımı düşünüyorsan yanılıyorsun! B-Ben hiç bir koşulda Aaarrgh..!"

Boğazından tutarak kaldırdığım Arthur, kopardığım kolunu hareket bile ettiremiyordu. Diğer eliyle ise kavrayışımdan kurtulmaya çalışıyordu. Sözlerine rağmen gözlerinde oluşan korkuyla onu bir an için öldürmemeyi düşünmüştüm. Fakat bana söylediği onca sözlerden sonra...

"Bulunduğun durumu kavrayamadığın çok aşikar. Yine de ben örnek almayı seven bir insanımdır. Bu yüzden Aqua Krallığının veliahtını öldürme şerefini bana verdiğin için teşekkür ederim."

Sözlerimden sonra ona cevap hakkı tanımadan Trident ve Kaos'un yanına götürerek yere fırlatmıştım. Şu anda başı Trident'in üç ucuna bakar haldeydi. Pes etmemesi nedeniyle hala daha Trident onu eline dönmeye çalışıyordu. Prensin gözlerinde gördüğüm öfke ve zihninden geçen Trident'i kafama saplama düşünceleriyle beni öldürme iddiasını tutarak Sonsuzluk Tahtına çıkma istekleri beni benden almıştı. Zihninde Trident'e asılı kafamla tahtıma oturuyordu.

Bu öfkeyle tek ayağımla Prensin göğsüne basarken, elimle Trident'in sapını tutmuştum.

"Kaos ayrıl ve kenara geç."

"Ama ortak..."

"Geç dedim!"

Emrimden sonra Kaos kendi başına yükselerek zemine saplanmıştı. Kaos'un ayrılmasıyla tahmin etmediğim derecede büyük bir kuvvet Trident'den yayılmış ve kavrayışımdan kaçarak Prensin sol eline gitmeye çalışmıştı.

Trident'i tutan elimde ki kavrayışımı arttırırken, tüm damarlarım ortaya çıkmıştı. Trident öylesine çabalıyordu ki, deli gibi titremeye başlamıştı. İlk başta yaptığım hareketle gülümseyen Prens, Trident'in zaman geçtikçe azalan titremelerini görmesiyle yüzünde ki gülümseme büyük bir dehşete bürünmüştü.

"Demek Kral olmak istiyorsun. O zaman al sana kral için taç!"

Sözlerim bittiğinde o daha cevap veremeden Trident'in üç mızrağını tam kafasına indirmiştim. Üç mızrak tek hamlede kafasını delerek içinden geçmişti. Kafasının diğer tarafından çıkan mızrak uçlarında beyin parçaları ve kanlar izleri doluydu. Bir kaç saniyelik kıpranmanın ardından hem prensin vücudunun hem de Trident'in titremeleri sona ermişti.

Ortamda derin bir sessizlik oluşmuştu. Herkesin gözü önünde bir insanı, bir Krallığın kraliyet üyesini hatta veliahtını öldürmüştüm. Bu benim acımasızca ilk insan öldürüşümdü. Fakat tuhaf olan hiç bir şey hissetmemiştim. Ne pişmanlık ne öfke ne de başka bir duygu. Tek düşündüğüm bunun bana hakaret eden bir canlının ölümüydü. İnsan bile diyemiyordum. Bu girdiğim halin etkileri çok güçlüydü. Sanki duygularımı sömürerek bana güç veriyordu.

İş bittiğinde bir kaç adım geri çekilerek Arthur'un delik deşik olmuş kafasına bakmıştım. Bu çocuk gerçekten bunu hak etmiş miydi ? Neden böyle davrandım ? Bana hakaret ettiği için miydi ? Tüm bu düşünceler içerisinde bir kaç saniye öyle kalakalmıştım.

Klaus Maxwell ♕ Kayıp VarisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin