22. Bölüm - Savaş Yaklaşıyor

3.3K 360 26
                                    

Antrenmanlardan sonra Cassie ile sıkça geldiğim şelalenin yanında gelmiştik. Önceleri buraya kafamı dinlemek için yalnız başıma gelirdim. Son bir haftadır ise neredeyse her saniyemi Cassie ile geçirdiğim için oda burayı öğrenmiş ve sevmişti. Tabi son günlerde burayı tartışma yeri olarak kullanıyorduk. 

John Amcanın aksine kızı sürekli macera peşindeydi. Son bir kaç gündür peşinde olduğu şey hatırlayamadığı anılardı. Yani bizzat benim ve Shifter Kralının arasında geçen konuşmaları hatırlamak istiyordu. Bu da benim gizli kimliğim için hiç hoş bir durum değildi. Bir kaç gündür onu engellesem de, ısrarı günden güne daha da şiddetli bir hale geliyordu.

Şelalenin yanına geldiğimizde sıkça oturduğumuz kayalıkların oraya gitmiştik. Yine karşılıklı oturarak şelalenin gürce akan sularını izliyorduk. Bir kaç dakikamızı öyle geçirdikten sonra Cassie, cebinden tılsım benzeri bir şey çıkarmıştı. Üzerinde değişik sembollerin ve harflerin olduğu çemberimsi bir nesneydi bu.

"Bu nedir Cassie ?"

Cassie sorumdan sonra tılsıma büyü gücü aktarmaya başlarken, bir yandan da bana açıklama yapıyordu.

"Bir tür hafıza büyüsü. Herhangi bir durumda hatırlanamayan anıları bile hatırlamak mümkünmüş. Tek sorun hatırlayamadığım şeyin konumuna fiziksel olarak yakın olmam gerekiyor. Büyücüler bunu genellikle bebeklik hatıraları için kullanıyorlar. Fakat şu durumda bendede işe yarayabilir. Tek ihtiyacım olan şey, olayın geçtiği yere gitmek."

İşte... Yine yapmıştı. Sözde bugünlük dinlenmek için gelmiştik ve başımıza gelen şeylere bakın. John Amcanın sözleri olmasa bile Cassie'nin oraya gitmesine izin veremezdim.

"Cass... Bunu konuşmuştuk. Orası şu anda mühürlü olduğu kadar da tehlikelide. Geçen gün orada binden fazla Shifter hiçliğe karıştı. Orman bile Shifter Kralı ile Kayıp Varisin Büyü güçleri yüzünden yıprandı. Ayrıca tek yok olan kişi Shifterlar değildi. Aynı zamanda akademinin bir çok muhafızı da öldürüldü." dedim ve gözlerimle ormanın derinliklerine baktım. "Kısaca şu anda burası bir mezarlıktan farksız bir yer."

Bunları en az benim kadar Cassie'de biliyordu. Fakat içten içte huzursuz hissettiğini buradan bile hissedebiliyordum. Elinde ki tılsımı sımsıkı tutması, sanki geleceğinin buna bağlıymış gibi bir tutuştu.

"Anlamıyorsun Nik... Annem ile ilgili gerçekleri daha yeni öğrendim. Fakat bir parçam hatırlayamadığım şeylerde önemli bir şey olacağını söylüyor. Hem geleceğim, hem de bilmediğim konular ile ilgili... Oraya gitmek zorundayım."

Onu anlıyordum. Hem de çok iyi anlıyordum. Özünde ikimiz de benzerdik. O annesini bende babamı kaybetmiştim. En başında bizi özel kılan şeyler kaybettiğimiz ebeveynlerden geliyordu. Fakat bir konuda haksızdı. Orada bulacağı veya hatırlayacağı şeyler ona huzur veya aradığı şeyi vermeyecekti.

"Biliyor musun bende babamı küçükken kaybettim."

Bu sırada Cassie'den biraz uzaklaşarak şelaleye doğru bakmıştım. Sanki bunları onun gözüne bakarak anlatamayacak gibiydim.

"Annem henüz üç aylıkken babamın öldüğünü söylerdi. Ben büyürken idolüm babam olmuştu. Onu her anlatan kişi cesaretli, güçlü ve yüce bir kişilik gibi bahsederdi. Ben ise onun tek oğluydum. Herkes benden ona yakışır bir evlat olmamı istiyordu. Şu anda öyle miyim bilmiyorum. Tek bildiğim şey buna çabaladığım. Fakat son zamanlarda fark ettiğim şey varsa, babama yakışan bir evlat olmaktan gittikçe uzaklaştığım... Elimi sürdüğüm her şey paramparça oluyor."

Sözlerim biterken, gerçek anlamda bir hüzün dalgası vücudumu kaplamıştı. Kendime bile itiraf edemediğim duygularımı Cassie'ye açıklamıştım. Şelaleden akan suların sesi de gram yardımcı olmuyordu.

Klaus Maxwell ♕ Kayıp VarisHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin