Girişten içeriye ilk adımımı atar atmaz, duvarlardan aniden delikler açılmış ve deliklerin içerisinden yüzlerce ok fırlamıştı. Reflekslerim sayesinde okların geldiğini görsem de tepki vermeden beklemiştim. Vücuduma çarpan metal oklar, darbeden dolayı kendi içine doğru büzüşerek yere düşüyorlardı.
Şu anda vücudumun dayanıklılığı ve sağlamlığı bambaşka bir seviyedeydi. Şu anda annemin olduğu normal dünyaya gidecek olsam, vücudumun sağlamlığı basitçe ölümsüzlük ile eş değer olurdu. Şu anda bir ay önce yaptığım Prens Arthur'un savurduğu Trident bile bana zarar veremezdi.
Bu tuzakla neden Martin'in adamlarının bu derecede öldüğünü anlayabilmiştim. Bırakın normal büyücüleri, eğitilmiş adamlar bile böyle bir kaç tuzağın karşısında duramazdı. Oklar bittiğinde yoluma olduğu gibi devam etmiştim.
Mağara meşaleler ile aydınlanarak devam ediyordu. Tek bir koridor var gibi gözüküyordu. Bir 25 metre gittiğimde bastığım yerde bir şeyi daha tetiklemiş gibi görünmüştüm. Bu seferde duvarlardan açılan ikinci bir delik serisi, bu sefer ok yerine turuncu ateşler fışkırtmışlardı.
Ateşler vücuduma doğru gelirken, vücudumun etrafını saran altın sarısı büyü gücü, ateşlerin bana değmesini engelliyordu. Bir kaç saniyelik ateş gösterisinden sonra bu tuzakta bitmişti. Fakat ateş yüzünden eriyen taşlara bakarken, etkilenmiş bir ifade yüzümde oluşmuştu.
Yani... Tamam bu ateş vücudumda hasar bile bırakamaz ama zırhımdan emin değilim. Mağarada çıplak dolaşmak istemem. İkinci tuzağı da atlattıktan sonra bir 25 metre daha ilerlemiştim. Bu sefer karşıma bir tür golem çıkmıştı. Golemden herhangi bir canlılık belirtisi almıyordum. Fakat taştan yapılan bedeninin üzerine çizilen mühürler oldukça tanıdık geliyordu.
Golem uyanmamasına uyanmıyordu ama vücudu tüm koridoru kaplamıştı. Nasıl geçeceğim lan ben buradan ? Bunları düşünürken bir kaç adım daha attığımda golem aniden gözlerini açmıştı. Adeta bir zekaya sahipmiş gibi beni baştan aşağıya incelemiş ve kafasını sallayarak koridorda yana çekilmişti.
Bu da mı bir tuzaktı ? Golemin bana hasar veremeyeceğini bildiğim için golemin önüne gelerek ona bakmıştım. Hala daha mor parlayan gözleri açıktı ve bana bakıyordu. Adeta bana geçmem için yer açmış gibiydi.
Goleme bir süre odaklandıktan sonra bir şey yapmayacağına emin olmuştum. Bu yüzden yoluma devam ederek koridorda ilerlemeye devam etmiştim. Bir süre sonra karşıma üç tane kapı çıkmıştı. Üç kapıda oldukça eski görünüyordu ve bir tanesi sonuna kadar açıktı. Açık olan kapıdan gelen sesler ile birlikte emin adımlar ile kapının önüne ilerlemiştim. İçeriden yayılan ışık ve sesler, içeride bir kişinin veya kimselerin olduğunu gösteriyordu.
Kapıdan girmeden kapının eşiğinden bakarak gördüğüm kişiyle kan hızla beynime akın etmişti. Öfkem tüm benliğimi saniyeler içerisinde kaplarken, titreyen elimle onu işaret etmiştim.
"S-Sen..!"
"Sen... Seni or*spu çocuğu!"
Gördüğüm kişi ikidir beni öfke krizlerine sokan Shifter Kralından başkası değildi. Öfkem gözlerimi karartmaya başlarken, kendimi birden onun önünde gelerek boğazından tutup yukarıya kaldırırken bulmuştum. Gözlerimin içine bakarken, yüzünde oluşan gülümseme beni hepten deli ediyordu.
"Beni öldüremezsin gerizekalı! Ben ölümsüzüm! Sal beni de sana gerçekleri anlatayım."
Bunları demesine rağmen zihninin derinliklerinde bana dair korku olduğunu hissedebiliyordum.
"Korku... Zihninin derinliklerine sakladığını sandığın korku... Yoksa burada ki gerçek bedenin mi ?" derken yüz ifadesinin değişmesinden bunun doğruluğunu görebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...