Yüksek hızlar il e uçarak hissettiğim varlığın yanına varmam sadece 30 saniye almıştı. Geldiğim nokta çok nostaljikti. Aynı akademi de ki ormanda karşılaşmamız gibi karşımda kan kırmızı gözlerini bana dikmiş olan Shifter Kralı vardı. Bu sefer yanında beş ejderha ve düzinelerce devasa insan gibi görünen yaratık getirmişti. Bunlara dev deniyordu. Avalon'da ki türlerden birisiydi.
"Ölmediğini biliyordum. Üstüne hanedanının kurulduğu topraklarda yeniden doğmuşsun. Görünüşe göre Ejderha Tanrı senin ölmeni istemiyor. Fakat bu kadarını bende tahmin etmemiştim. Kutsamanın yüzde yüzünü sahiplenmek... Oldukça etkileyici."
O anda Shifter Kralının ne kadar geveze olduğunu hatırlamıştım. Tam ağzımı açarak bir şey söyleyecekken, onun vücudunda hissettiğim büyü gücüyle geriye doğru bir kaç adım gerilemiştim.
"N-Nasıl... Senin vücudunda ilahi bir güç hissediyorum! Bu önce ki karşılaşmamız da yoktu! Bu nasıl bir güç böyle ? Ağır ve kötücül."
Benim şaşkınlığım karşısında ufak bir gülümseme yüzünde belirmişti.
"Önce ki karşılaşmamız da kutsamanın %10'unu anca kullanabiliyordun. Benim vücudumda ki gücü o zaman hissetmen imkansız. Özünde bizler farklı değiliz. Her birimiz Tanrıların birer kuklalarıyız. Fakat bugünkü konumuz bu değil. İlk önce hangisini bilmek istersin ? Sen gittikten sonra Avalon'da neler olduğunu mu yoksa babanın başına gelenler mi ?"
Her ikisi de bilmek istediğim şeylerdi. Fakat sözde kralın yüzünde ki sinsi ifade, beni her geçen saniye daha da kıl ediyordu. Tuhaf olan zihin gücüm onda işe yaramıyordu. Bu boyutta geçirdiğim sürede kişilerin duygularını görerek konuşmaya alışmıştım. Bu alışkanlık şu anda büyük bir sorun teşkil ediyordu.
"Oradan bakınca bir öğretmene benzemiyorsun Shifter Kralı. Neden sana inanmalıyım ?"
Sözlerimden sonra elini alnına koyarak kafasını sallayan Shifter Kralı, lanetli bir yaratıktan çok insan gibi tepkiler veriyordu.
"Aynı baban gibisin değil mi... Çünkü asıl tehlike veya tehdit ben değilim! Gerçek tehdit tüm boyutu yok edebilecek antik bir güç. En az Ejderha Tanrı kadar... O zaman ben başlayayım. İsteğimi sonra değerlendiririz. İlk olarak ölümün Prens Martin tarafından tasarlandı."
Prens Martin ölümünü tasarladı sözleri kulağıma ulaşır ulaşmaz, Prens ve Kaos Ejderhası arasında nasıl bir ilişki olabileceğini düşünmüştüm. Fakat daha soru sormaya kalkamadan elini sallayarak beni susturmuştu.
"Aa... Sorulara izin yok. İlk ben konuşacağım sonra sen. Sen öldükten sonra kardeşlerin seni tarihi kayıtlara gerçek bir kral olarak geçirdi. Şu anda sen Avalon tahtının 100. Hükümdarı, Ejderha Kral Klaus Maxwell olarak görülüyorsun. Senden sonra tahta yeğenin Prens David'i geçirmeye çalıştılar. Fakat burada da Prens Martin'in entrikalara devreye girdi. Yeğenin tahta çıkamadan soyluların ve ordunun desteğini alan Prens Martin, sözde yeğenin 18 yaşına gelene kadar Maxwell Hanedanının geçici Lideri ve Avalon Ejderha Tahtının sahibi oldu. Şu anda Avalon'un 101. Hükümdarı olarak hüküm sürüyor."
Nasıl... Daha öleli kaç gün oldu. Nasıl bunca şey yaşanmış olabilir ? Benim daha ölümüme yas tutulmadan kardeşlerim, benim kanımdan olan kardeşlerim taht için yarışmaya girdiler ? Ondan sonra ne oldu ? Beni sürgün etmelerine değdi mi ? Şu anda hanedan ve taht yabancı birisi tarafından yönetiliyordu ve bunun bende uyandırdığı tek şey saf öfke ve hayal kırıklığıydı. Duyguların getirdiği güç, yüksek yoğunlukta altın sarısı büyü gücünü vücuduma toplamış ve etrafa yaymaya başlamıştı.
"Öfke ? Hayal kırıklığı ? Bana oldukça tanıdık olan duygular. Gerçi benim işime geldi. Tahtta senin gibi güçlü ve kararlı birisi yerine sadece entrika çevirmesini bilen bir kralın oturması benim yararıma."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...