"Bizler... Aqua Krallığı olarak burada Valerion'u savunmak için savaşıyoruz. Fakat sen yani tüm Valerion Diyarını yöneten Mistik Tahtının gerçek sahibi olarak görülen seni karşımızda görüyoruz! Asıl sen bunun açıklamasını bana yap Gök Kral!"
Prens Arthur'un kükreyen sesiyle ordusu etrafımıza toplanmıştı. Avalon'a geri döndüğümüz için tüm o teknolojik gelişmeler de geri dönmüş gibiydi. Çoktan bir çok kamera ve drone bizi çekmeye başlamıştı. Kısaca yeniden hayatta olduğum gerçeği ablamı kurtarmak için giriştiğim şeyden ötürü açığa çıkmıştı. Yine de bu gerçeği görmezden gelerek öfkeyle bana bağıran akılsıza dönmüştüm. Elimi Kaos'a uzatarak onu elime geri çağırdığımda aynı ifadeyle Arthur'a bakmıştım.
"Ben Klaus Maxwell..." derken ablama bakmıştım.
"Hem Avalon'un Ejderha Tahtının..." dedikten sonra Arthura geri dönmüştüm.
"Hem de Valerion'un Mistik Tahtının nihai hükümdarı benim! Sen kimsin de benim kararlarımı sorgularsın!" dedim ve çevrede ki askerlere göz attım. "Yine de işleri senin için adil bir duruma getireceğim. Seninle bire bir savaş yapmak istiyorum. Kazanırsan yaptığın istilaya karışmayacağım ve Trident ile birlikte buradan ayrılmana izin vereceğim. Kaybedersen, Trident'i de bırakarak ordunu da alıp Aqua Krallığına geri döneceksin!"
Sözlerimden sonra oda elini uzatarak Trident'i eline çağırmıştı. Yüzünde görebildiğim bariz bir alaycı ifade vardı.
"Neden sözlerini umursamalıyım ki ? Çevremde bana biat etmiş olan 200 bin kişilik bir ordu var! İstediğim an sana saldırarak seni, değerli ablanı ve şehri dümdüz edebilirler. Bende krallığıma Maxwell'leri savaş alanında ezen komutan olarak dönerim."
Arthur'un sözleri biter bitmez tüm gökyüzü kara bulutlar ile kaplanmış ve ardı ardına şimşekler çakmaya başlamıştı. Çok geçmeden sağanak bir yağmur hemen belirerek etrafı ıslatmaya başlamıştı. Vücudumdan akan büyü gücünün gökyüzüne aktığı görüldüğü için bunu benim yaptığım belli oluyordu. Şu anda Yıldırım Elementinin gerçek özünü kullanıyordum. Bu yüzden gözlerim ve vücudum gri bir parlama ile yankılanıyordu.
"Yanlış anlama... Seni ve ordunu küçümsemiyorum fakat istediğim an seni ve ordunu bir karınca gibi ezebilirim. Daha bir kaç gün önce senin ordundan çok daha güçlü bir Shifter ordusunu ezdim. Senin aksine onların devleri vardı. Ek olarak senin iki ejderhan, onların beş ejderhası vardı. Ejderha demişken... Gücün yetiyorsa, Su Ejderhalarına beni yakmalarını emret! Hemen burada!"
Söylediğim sözler yüzünden öfkeye kapılan Arthur, öfkeyle gökyüzünde ki ejderhalara bakarak Trident'i bana doğrultmuş ve habis bir şekilde gülümsemişti.
"Yakın onu çocuklarım! Geriye hiç bir şey kalmasın!"
Trident'in üç mızrağından da su enerjisi yayılırken, ejderhalar korku dolu gözler ile birbirlerine bakmışlar ve kafalarını sallayarak daha da yükselerek saldırmayı reddetmişlerdi. Bunu gören Arthur gözlerine inanamayarak ardı ardına emirler vermesine rağmen ejderhalar onu dinlemiyordu bile.
"HADİ!!!!"
Arthur'un yüzüne doğru kükremem adeta bir ejderha çığlığı gibi çıkmıştı. Tüm alan benim sesimle yankılanırken, ejderhalar bu sesten sonra bulutların arasında yok olmuş gibilerdi. Kanatları bile görünmüyordu. Bunu gördükten sonra Arthur'un yüzü düşerken, benim yüzüme derin bir gülümseme belirmişti. Vücudumda toplanmaya başlayan her yıldırım arkı ile tepemizde ki fırtına da şimşek üretiyordu.
"Üzgünüm beyler! Görünüşe göre sevgili prensiniz sizlerin ölüm fermanınızı verdi! Hem de ona bir çıkış yolu sunmuşken... Ne yapalım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Klaus Maxwell ♕ Kayıp Varis
FantasyFarklı bir gerçeklikte, insanlık büyü yapabilenler ve yapamayanlar şeklinde ikiye ayrılmıştı. İki sınıfın arasındaki farklılıklar yüzünden insanlar dünyada kalmaya devam ederken, büyücüler ise büyünün gerçek merkezi olan farklı bir boyutta, Avalon'd...