1 AY SONRA...
//Defne'den//
"Bırakma beni, yardım et bana."
Duyduğum bu sesin nereden geldiğini bir türlü anlayamıyordum. Her yer karanlıktı. Ellerimle etrafı yoklamaya çalışıyor ve kendime bir yol bulmak için uğraşıyordum. Adımlarımın beni nereye götürdüğünü de bilmiyordum. Duyduğum ses odak noktam olmuştu. Kimdi bu çağıran?
"Acele et, geç kalacaksın! Geç kalacaksın!" Daha önce hiç duymamıştım bu sesi. Tanımıyordum.
"Neredesin?!" diye bağırmaya çalıştım ama sesim çıkmıyordu. Konuşamıyordum.
"Gitmek istemiyorum, yardım et bana. Yardım et. Lütfen!" Sesi öylesine acı doluydu ki, kim olduğunu bilmesem de ona yardım etmek için can atıyordum.
Biraz daha ilerledikten sonra bir ışık çarptı gözüme. İnce çizgiler halinde kapalı bir kapının ardından gözüme doğru geliyordu. Adımlarım o tarafa çevrildi. Odanın önüne geldiğimde kapıyı iterek açtım. İçeriden gelen yoğun ışık gözlerimi almıştı. İstemsizce kısıldı gözlerim. Buna rağmen birkaç adım attım içeri doğru.
Gözlerim ışığa alıştığında daha net görmeye başladım etrafı. Oda boştu. Sadece bir beşik duruyordu ortada. Bembeyaz bir beşik. Oraya doğru ilerlemek istedim ama ben adım attıkça beşik de uzaklaşıyordu. Adımlarımı hızlandırdım, sonuç değişmedi.
"Geç kaldın." Duyduğum sesle beraber irkilmiştim. Hızla arkamı döndüğümde sesin sahibini buldu gözlerim. "Çok geç kaldın." dedi pürüzsüz bir ses tonuyla. Çok sakindi. Yüzünü göremiyordum.
"Kimsin sen?" Cevap vermeden arkasını döndü ve yürümeye başladı. "Konuşsana!"
"Geç kaldın." Aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu.
Tam bu sırada odada bulunan beşiği fark etmiştim hemen yan tarafımda. Hemen baktım içine ama gördüğüm şeyle beraber bir çığlık kaçtı ağzımdan. Beşiğin içi kanlıydı. Beyazlığı görünmeyecek kadar kandı içi. Bu sırada aynı sesi duydum.
"Geç kaldın, çok geç kaldın."
Gözlerimi aniden açtığımda korkuyla etrafıma baktım. Birkaç saniye anlayamamıştım ne olduğunu. Ta ki göğsünde yattığım ömerin düzenli nefes alışverişlerini duyana kadar. Odamdaydım. Ömerin kolları arasında yatıyordum. Onu rahatsız etmemeye dikkat ederek doğruldum ve terden karışmış olan saçlarımı sırtıma doğru attım. Bu rüyayı bir ayda yedinci kez görüşümdü bu. Ne anlama geldiğini bilmiyordum. Derin bir nefes alarak Ömer'e baktım. Uyuyordu hala.
Eğilip dudaklarına tüy gibi bir öpücük kondurdum. Sonrasında yataktan kalkarak sabahlığımı almıştım koltuğun üzerinden. Onu giyinip odadan sessizce çıktım ve ilk olarak çocukların odasına ilerledim. Üçü de mışıl mışıl uyuyorlardı. Bu rahatlatmıştı beni. Gördüğüm kabus beni her defasında çok korkutuyordu. Evlatlarımı görene kadar korkudan deli gibi çarpıyordu kalbim.
Onların iyi olduğundan emin olunca alt kata indim ve mutfağa girdim. Kendime kahve yapacaktım çünkü bu saatten sonra uyuyamazdım, bu kabus uyutmuyordu beni. Kahve fincanını elime alarak yeniden üst kata çıktım ve odaya girdim. Ömer'e bir süre baktıktan sonra balkona çıkmıştım. Güneş doğmaya başlamıştı. Gökyüzünde oluşan kızıllık havayı yavaş yavaş aydınlatıyordu. Bakışlarımı gökyüzünden ayırmadan kahvemi yudumlarken zihnimin bir tarafı hala kabus üzerine düşünüyordu. Bu kabusu neden görüyordum? Bana bir mesaj mıydı yoksa. Anlayamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIN DEFNESİ
Fiksi Penggemar"Tebrikler Defne Hanım,hamilesiniz." Dünyamı başıma yıkan bu cümle... Karnımda o herifin bir parçasını taşıyordum... Peki şimdi ne yapacaktım?