kunpimook

575 64 63
                                    

Jinyoung biraz yorgun olduğunu söyleyip Kunpimook'un yanına, yan odaya, uzanmaya gittiğinde kimsenin ona inamadığından emindi. Yugyeom bağrışları duymuştu ama Jaebum Ona biraz sakinleştikten sonra sormasını söylemişti. O da bu yüzden sesini çıkarmamıştı. Odada Yugyeom, Jaebum ve uyuyan Youngjae kalmıştı.

"Hyung?" Yugyeom, Jaebum'un omzunu sıktı ve gülümsedi. "O iyi değil mi?" Jaebum başını sallayıp güldü ve mırıldandı. "Biraz derin uyuyor, öyle değil mi?" Ellerini Youngjae'nin saçlarına daldırdı ve onları yavaşça okşadı. Yugyeom başını sallayıp onları izlemeye devam etti. "Sormam saçma gelecek biliyorum ama...nasıl tanıştınız?" Jaebum ona dönüp kaşlarını kaldırdı. "Gerçekten bilmek mi istiyorsun yoksa ilgini çekiyormuş gibi mi davranıyorsun?" Yugyeom omuz silkip güldü. "Bilmek istiyorum." Jaebum başını sallayıp Youngjae'ye döndü. "Youngjae-" Yugyeom onun söznünü kesti. "Anlatmak istemiyorsan sorun değil tabi..." "Başladım ya Yugyeom. Bırak da anlatayım!"

"Youngjae'nin babası ve benim babam hala faaliyette olan büyük iki şirketin yöneticileri. Birbirlerinin en büyük düşmanı falanlar. Sanırım eski bir olaydan dolayı." Omuz silkti. "Babamı böyle şeyleri anlatırken genelde dinlemezdim çünkü Youngjae'yi de kötülerdi. Her neyse, Youngjae ve ben lise yıllarında tanıştık. Yarışlara yavaş yavaş katılmaya başladığım zamanlarda. Genelde ailelerimiz zoruyla yemeklere gidiyor ve birbirlerine sahte gülümsemelerin ardından iğneleyici şeyler söylemelerini dinliyorduk. Bu yemeklerden nefret ederdim. Bana her zaman saçma geldiler. Rakibinle aynı masada oturup yemek yiyorsun ve tek yaptığın şey onu aşağılamaya çalışmak." Göz devirdi. "Bu tarz şeyler bana göre değildi bu yüzden yemeklere gitmek istemezdim. Bir gün yine annemin zoruyla şu aptal yemeklerden birine gittik ve orada Youngjae'yi gördüm. Tanrım, Yugyeom onu görmeliydin. O kadar güzeldi ki... Hayatımda ilk defa birinde iyi izlenim bırakmak için kendimi o gece zorladım."

Kendi kendine güldü. "Ama Youngjae pek oralı olmadı. Onun da sıkıldığını anladığım zaman başımla dışarıyı işaret ettim ve bir bahane bulup kalktım. O gece iki saat boyunca konuştuk. Bu yemeklerin saçmalığından, ailelerimizdeki sorunlardan. Beni anlıyordu, ben de onu anlıyordum. İlk defa birine, Jinyoung'a bir şey anlatırken anlattığım gibi sorunlarımı anlatabiliyordum. Açık açık, hiçbir güven sorunu yaşamadan. Ona bu kadar güvenmem onu mutlu etmiş olacak ki çabucak o da açıldı ve gizli gizli konuşmaya başladık. Onu ilk gördüğümden beri ondan etkileniyordum ama tepkisinden korktuğum için hiç açılmaya cesaret edememiştim."

"Bir gün yine bu yemeklerden birindeyken babam bizi konuşurken yakaladı ve sanırım ona karşı duygularım olduğunu sezdi. Onunla konuşmamı ve bundan sonraki aile yemeklerine gitmemi yasakladı. Böyle Youngjae ve ben konuşamamaya başladık. Bir ay sabrettim ama dayanılacak gibi değildi. Bir ayın sonunda gece vakti pencereden kaçtım ve onun evine gittim." Yugyeom gülümsüyordu. "Bana benimle konuşamayacağını ve gitmemi söyledi. Şaşıp kalmıştım. Arladaşlığımızı ailesini bir sözüne bakarak kesip atmıştı. O an kaybedecek hiçbir şeyimin kalmadığını anladım. Gururumu ve ailemin güvenini zaten oraya giderek harcamıştım, gittiğimde ise Youngjae'nin arkadaşlığını kaybetmiştim." Başını sağa sola salladı. "Ben de bu yüzden orada açılıverdim. Biraz aniydi ve kesinlikle romantik değildi ama...fikrinin değişmesi konusunda işe yaradı." Güldü ve Yugyeom'a baktı. "İlk haftalar harikaydı. Sadece ben ve o. Geceleri birlikte evden kaçıp nir yerlere gidiyor, tüm geceyi birlikte geçirip eve geri dönüyorduk. Ama bir gün Youngjae'nin annesi onu yakaladı. Askında o çok...sevecen bir kadındır. Beni de seviyordu. Aynı benim gibi bu düşman aile olayını saçma buluyordu ama babam annemin kafasını yıkamış olduğundan pek bir iletişimde bulunamıyorlardı. Youngjae'nin annesi annemle konuşmayı denese bile ters cevaplar alıyordu. Annem kendini öyle bir korumaya almış ve dolduruşa gelmişti ki her iyi sözü üstü kapalı bir laf, her iltifatı dalga geçme amacıyla yapılan bir aşağılama olarak görüyordu. Annesi babasına söylemeyecekti. Youngjae ona yalvardı, ben de öyle. Bize katılmayacağını, eğer birbirimizi seviyorsak istediğimizi yapabileceğimizi söyledi. Ama hayatımızdaki hiçbir şey doğru gitmediği için bir gün annesi ve Youngjae konuşurken babası onları duymuş ve benim babama söylemiş." Göz devirdi. "Çok iyi dayak yemiştim...bana söylediği şeyleri duysan sanki kendi oğlu değilim de önüne çıkan bir suçluymuşum gibi davranıyordu."

"Bir şekilde evden tekrar çıktım ve Youngjae'nin yanına gittim. O da bir seçim yapması gerektiğini farkındaydı. Ya ailesini ya da beni seçecekti. Ben seçimimi zaten yapmıştım. Youngjae'yi kimseye hiçbir şey karşılığında değişmeyeceğine dair kendime söz vermiştim. Beni sevdiğini zaten biliyordum ama beni seçtiğinde tam anlamıyla sevildiğimi hissettim...anlarsın ya?" Yugyeom başını sallayıp gülümsemeye devam etti. "Sonra ne yaptınız?" "Ben para kazanmak için yarışlara başladım. Bir grubum vardı. Ben, Jackson ve Mark. Biz...çok yakın arkadaştık. Mark dikkatli yarışırdı ama hep kazanırdı. Ben ve Jackson...Biraz daha deliydik. Jinyoung yarışmazdı. O zamanlar bunu saçma bulurdu ama alışkanlıklar da değişebiliyor."

Yugyeom başını salladı. Demek gruptaki üçüncü kişinin adı Mark idi. Peki neredeydi? Yoksa o da mı onlara ihanet etmişti? Jaebum devam edince düşünceleri de uçup gitti. "Mark, Jackson ve Jinyoung'un yardımıyla yeterince para biriktirebildim. Youngjae de babasının kasasından aldığı paraları saklıyordu. Bir gece onu evinden aldım... Babalarımız deliye döndü. Ben de ortalıklarda görünmeyince birlikte gittiğimizi anladılar. Jinyoung da...benim için bir bakıma hayatını mahvetti." Yugyeom elini onun omzuna koydu. "Ama bunu isteyerek yaptı Hyung. O senin en iyi arkadaşın." Jaebum başını salladı. Yine de suçlu hissediyordu. "Babası hala nerede olduğunu bilmiyor ama annesiyle düzenli olarak konuşuyor. Annesi oğlu mutlu oldukça tüm bunlara katlanabileceğini söyledi." İkisi de güldü. "Ben de onu olabildiğince mutlu tutmaya çalışıyorum. Tabi...böyle aksaklıklar olabiliyor."

Yugyeom gözlerini ikisinden çekmedi. Aslında bu grupta herkesin umursamaz davranıp aynı zamanda birbirlerine bu kadar bağlı olmaları onu şaşırtmıştı. Aile gibiydiler. Gerçek bir aile. Yugyeom'un asla sahip olmadığı ama durmadan hayalini kurduğu bir aile. Yugyeom, Jaebum'la göz göze gelince gözünden akan bir damla yaşı ekinin tersiyle sildi.

"Hyung..."

"Evet Yugyeom?"

"Aileden biri olmama izin verdiğin için teşekkür ederim."

Sonra da kollarını sıkıca büyük olanın boynuna dolayıp ona sarıldı. Jaebum güldü ve sarılışına karşılık verdi. Çünkü artık o da Yugyeom'un aileden biri olduğunu kabullenmişti.

~~~~~~~~~~~~~

Bu bölüm çok tatlı oldu dökülen uwularımı tOPLAYAYIM

💚

-Light

seoul driftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin