youngjae

473 61 77
                                    

Jaebum ve diğerleri arabalarından indiler. Büyük ve ihtişamlı binanın önünde durdular. "Bu kimin daveti?" Jaebum sordu. "Boşversene hadi içeri girelim!" Mark onu kolundan tuttu ve yürümeye başladılar. Onların arkasında Yugyeom ve Kunpimook en arkada da Jinyoung ve Jackson vardı. Jinyoung, tartıştıklarından beri bir kere dönüp Jackson'a bakmamıştı. Onunla konuşmuyordu ve Jackson'ın yakın olmak için attığı her adımda kendini geriye çekiyordu. Jackson koluna girmesi için Jinyoung'u tutacaktı ama daha elini doğru düzgün kaldıramasan Jinyoung onu itti. Jackson derin bir nefes alıp elini indirdi. Özür dilemek istiyordu ama buranın doğru yer olmadığını biliyordu. Belki de onu düşündüğünden fazla sıkı tutuyordu. Jinyoung'a güveniyordu, ama bunu ona nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Çünkü yaptığı hareketler tam tersini kanıtlayacak nitelikteydi.

Balo salonuna geldikleri zaman tavandan sallanan dev avize herkesin dikkatini çekti. Göz alıcıydı, etrafa loş, sarı bir ışık yayıyordu. Jaebum adını söyleyip onlara gösterecekleri masayı gözleriyle aramaya başladı. Zaten çok boş masa yoktu. Buradaki çoğu insanı tanıyordu. Göz göze geldiği insanların çoğu ona gülümseyip selam veriyordu. Jaebum da onlara gülümseyip yanındaki garsona döndü. Adam yerlerini göstermek için önden yürürken o da Mark'ı elinden çekip adamı takip etti.

Yerlerine oturduklarında içecek bir şeyler söylediler ve konuşmaya başladılar. Jaebum ara sıra konuşmaya katılsa da gözleri sadece etrafı izliyordu. Ona uzaktan el sallayan birini görünce güldü ve geri el salladı. "Jaebum-ah!" Taeyong gülerek yanına geldi ve Jaebum'a sarıldı. "Tanrım...sizi çok özledim! Nerelerdeydiniz?" Jaebum güldü ve oturması için onu çekiştirdi. "Birkaç olay oldu ve...işten uzaklaştık işte." Başını salladı. Taeyong elini onunkinin üstüne koyup hafifçe sıktı. "Olanları duydum...üzgünüm Jaebum." Jaebum omuz silkip gülümsedi. "Kabullenmesi biraz zor ama...sanırım alışıyorum." Mark aniden Jackson'ı dürttü. Jackson ona dönünce kafasıyla elini gösterdi. "Jaebum çekmiyor...bırak kalsın işte." Mark'a fısıldadı. Mark derin bir nefes aldı. "Youngjae bakıyor."

Jackson kaşlarını çattı ve kafasını kaldırdı. Youngjae'nin, Taeyong'a nasıl baktığını görünce derin bir nefes aldı. "Bir aptallık yapmaz umarım..." Mark ofladı. Jaehyun ve Doyoung da geldi ve masaya oturdular. Jaehyun, Mark, Taeyong ve Jaebum konuşuyorlardı. Jackson ve Youngjae ikide bir göz göze geliyorlardı. Youngjae ona gözleriyle yalvarıyordu. Taeyong'un ona yakın olması canını yakıyor olmalıydı. Jackson derin bir nefes aldı ve sağa döndü. Doyoung'la Jinyoung'u konuşurken görünce yavaşça ayağa kalktı. "Nereye?" Jaebum ona sordu. "Sigara içeceğim." Mırıldandı ve Mark'ı dürtüp kafasıyla Youngjae'yi gösterdi.

Jackson gidince masada koyu bir muhabbet başladı. İçkiler içilmeye devam edildi. Herkes biraz olsun sarhoş olmaya başlayınca gülüşmeler arttı. Jackson dışarı çıktığında ise arkasından gelen hızlı adımları umursamadı. "Jackson!" Jackson, Youngjae'nin sesini duyunca arkasını döndü. Youngjae'nin gözleri dolu doluydu. "N-ne yapıyor?" Jackson ellerini onun omzuna koydu. "Youngjae-" "Neden ona izin veriyor!?" Jackson onu gözyaşlarını sildi ve başını sağa sola salladı. "Youngjae, sakin olmak zorundasın tamam mı? Burada olduğunu bilmiyor." Youngjae burnunu çekti. "Onu öldürmek istiyorum." "Delirdin mi? Saçmalama Youngjae..." Youngjae omuz silkti. "Jackson, ondan uzak dursun istiyorum." Gözlerini sildi. Jackson başını sallayıp omuzlarını tekrar sıktı. "Shownu'ya ne dedin?" "Tuvalete gittiğimi." Jackson başını salladı. "Pekala geri dönmen gerek bebeğim, yoksa şüphelenirler tamam mı?" Youngjae başını salladı.

Jackson içeri girdi. "Gidelim mi?" Herkes başını salladı. Neredeyse herkes sarhoştu. Mark bile içmişti. Jackson ona sinirliydi ama ağzını açmadı, zaten açsa n'olacaktı ki? Mark yarın hiçbir şey hatırlamayacaktı. Jackson, Jaebum'un bardağının neredeyse hiç dokunulmamış olduğunu görünce onu inceledi. Sarhoş gözükmüyordu. Ama Taeyong'un onunla flörtleşmesine de engel olmuyordu. "Jaebum-ah! Birlikte gidebilir miyiz?" Taeyong kıkırdadı. Jaebum gülümseyip başını salladı. Taeyong onun elini tutunca Jaebum güldü.

Youngjae, etrafa bakıp sıkıntıyla nefes verdi. Tam iki saattir Jaebum'un, Taeyong'la gülüşmesini izliyordu. Sinirle yumruklarını bir kez daha sıktı. Hepsi ayaklanınca Youngjae'nin gözleri Jaebum'un ellerine kaydı. Taeyong ona bir şeyler fısıldayıp kıkırdıyordu. En kötüsü Jaebum'un ona karşılık vermesiydi. El ele tutuşup dışarı çıkarlarlarken Youngjae aniden oturduğu yerden kalktı ve masada duran, arabasının anahtarını cebine attı. Masadaki kimseye bir şey söylemeden gitti.

Hızla dışarı çıktı ve etrafa baktı. Jackson ve Jinyoung bir arabaya, Kunpimook, Mark ve Yugyeom diğerine, Jaebum ve Taeyong da açık otoparka doğru yürüyorlardı. Youngjae yumruklarını sıkıp hızlıca yürümeye başladı. Diğer arabalar gözden kayboldu. Youngjae, Taeyong'un Jaebum'u hafifçe duvara itip güldüğünü gördü. Ona yaklaşıp kıkırdadı ve düşmemek için Jaebum'a tutundu. Jaebum ona bakıp güldü ve dengesini kaybetmemesi için onu kolundan tuttu. Taeyong ona biraz daha yaklaştı, Jaebum ise onu izliyordu. Dudakları tam onunkilere değecekken Youngjae ciğerlerindeki bütün nefesi kullanarak bağırdı.

"IM JAEBUM!"

Taeyong korkuyla zıpladı ve Jaebum ona döndü. "Youngjae?" Youngjae sıktığı yumruğu Taeyong'a geçirdiğinde Jaebum onu tutup geriye çekti. "Dur!" "ÇEKİL!" Onu itti. Jaebum, Youngjae'nin gücüne inanamıyordu. Taeyong'a vurmayı kesmeyeceğini anlayınca onu tekrar tuttu. "Youngjae!" "BUNU NASIL YAPABİLİRSİN!?" Jaebum onu sakinleşmesi için sıkıca tutuyordu ama gücü yetmiyordu. Youngjae onun göğsüne sıktığı yumruklarıyla vurdu. "SIRF SİZ MUTLU OLUN DİYE BEN BU KADAR ŞEY YAŞARKEN BUNU NASIL YAPABİLİRSİN?! JACKSON MUTLU OLSUN, SEN KENDİNİ SUÇLU HİSSETME DİYE BABAMIN HER DEDİĞİ ŞEYİ YAPTIM! AMA SEN?! SEN SADECE BİR AY MI DAYANABİLDİN?! BU GECE ONUNLA GİDİP NE YAPACAKTIN JAEBUM?!" Jaebum olanları anlamaya çalışıyordu. Ama kafası hiçbir şey almıyordu. O suçlu hissetmesin diye? Bütün bu şeyleri yaşaması? Neden bahsediyordu?

Youngjae ondan ayrılıp gözlerinden akan yaşları sildi. Tüm vücudu zangır zangır titriyordu. "O kadar yılı sadece bir ayda atlattın mı?" Jaebum ona doğru bir adım attı ama Youngjae geri çekildi. "Seni aldatabileceğimi nasıl düşündün ki?" "B-ben...Youngjae bana söyleyebilirdin." Youngjae başını sağa sola salladı. "O zaman Mark'ı öldürürdü. Bunu yapacağını biliyorum." Jaebum o an karnına giren ağrıyı ve hissettiği suçluluk duygusunu bastıramadı.

"Youngjae...bebeğim ben-" YOUNGJAE!" Youngjae babasının sesini duyduğunda cebinden anahtarı çıkardı ve Jaebum'un eline tutuşurdu. "Gitmen gerek." Jaebum kaşlarını çatıp başını sağa sola salladı ve elini tuttu. "Birlikte gideceğiz." Youngjae ona ve yaklaşan babasına baktı. "Jaebum seni öldürür. Saklanarak yaşamak istemiyorum, Mark'ın hayatı tehlikeye girsin istemiyorum." Jaebum onun elini sıktı. "YOUNGJAE HEMEN UZAKLAŞ ONDAN!" Youngjae ona dönünce Jaebum ellerini onun yanaklarına koydu. "Youngjae, bana bak bebeğim." Youngjae, Jaebum'a bakarken gözlerinden akan yaşları durduramıyordu. "Bana güveniyor musun sevgilim?" Youngjae hızlıca başını salladı. "Seni buradan çıkaracağım tamam mı? Kimse sana geri geldiğin için kızmayacak." "Jaebum bu imka-" Jaebum dudaklarını Youngjae'nin yumuşak dudaklarına bastırdı ve geri çekildi.

"Hadi gidelim."

Youngjae başını sallayıp onunla arabanın olduğu tarafa doğru koşturdu.

~

yUH

ayrica jackson kudurdu ama bunu aaancak bi dahaki bolumde gorebilceksiniz

💚

-light

seoul driftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin