jaebum

122 16 62
                                    

Jinyoung yere bakmaya devam etti. Dört gündür doğru düzgün şey yiyip içmemişti. Yüzü bembeyazdı ve fazla konuşmuyordu. "Jinyoung." Jaebum derin bir nefes aldı ve yanına çöktü. "Bir şeyler yemen gerek. Biliyorsun değil mi? Bak yüzün bembeyaz." Elini yanağına koydu. Kafasını kaldırdığında yüzüğüyle oynadığını gördü. Gözleri dolmuştu. Jaebum derin bir nefes aldı. "Hayır...Hayır. Hey, düşünebileceğin en kötü şeyi düşünüyorsun." Jinyoung burnunu çekti. "Aç değilim." Fısıldadı. "Tamam biraz zorlaman gerek kendini."  Jinyoung ayağa kalktı ve kafasını onun omzuna yasladı. "Jaebum aç değilim cidden." Jaebum derin bir nefes aldı ve Youngjae'nin yaptığı kurabiyelerden birini ona uzattı. "Uyuman lazım, yemen lazım. Jackson uyanınca beni de hastanelik etsin istiyorsun galiba. Sağlıklı olman gerek." Jinyoung hafifçe omuz silkti ve elindeki kurabiyeyi aldı. Jaebum gülümsedi. Yugyeom onları sessizce izliyordu. "Kun öldü mü?" Mırıldandı. Jaebum'a sorulmuş bir soruydu ama Jinyoung cevap verdi. "Ölmediyse ölmeyi dileyecek." Mırıldandı. Kaşları çatılmıştı, gözleri öfke doluydu. Yugyeom daha önce de Jinyoung'u sinirli görmüştü ama böyle olduğunu hiç görmemişti. Jaebum hafifçe öksürdü. "Sana kurabiyeyle içebileceğin bir şey bakmaya gidelim Yugyeom'la." Jinyoung başını salladı. Eli Youngjae'nin yaptığı kurabiyelerin içinde olduğu plastik kutuyu kucağına alırken Jaebum gülümsed. Yugyeom'a gelmesi için işaret etti.

Yugyeom'la aşağı inerken Yugyeom derin bir nefes aldı. "Bambam iyi mi?" Yugyeom başını salladı. "O iyi ama Jinyoung hyung iyi...gözükmüyor." Jaebum başını salladı. "Psikolojisi...İyi değil. Yani...Kun hyung hayattaysa..." Jaebum ofladı. "Ona ateş etmemiş ki." Yugyeom ona döndü. "Ne?" Jaebum başını salladı. "Yere ateş etmiş...onu uyarmak...için." mırıldandı. Yugyeom bir süre Jaebum'a baktı ve derin bir nefes alıp mırıldandı. "Siktir...ya." Yugyeom mırıldandı. "Kun cidden Jackson'ı seviyorsa?" Jaebum bir süre ona baktı. "Hadi Jinyoung'u uyutacak sıcak bir şeyler alalım."

Jinyoung çayından bir yudum alıp camdan bakmaya devam etti. "Otur hadi hyung." Yugyeom onu hafifçe kolundan tuttu. Jinyoung tekrarlatmadı yavaşça oturup elindeki bardağa baktı. "O iyi olacak ama sen...sen gerçekten iyi gözükmüyorsun Jinyoung hyung. Lütfen kendini topla..." Jinyoung kafasını kaldırıp ona baktı. "Herkes ona bir şey olacağını biliyordu Yugyeom, ben bile." Jaebum dudaklarını birbirine bastırdı ve kafasını diğer tarafa çevirdi. "Jackson hep böyleydi. Onunla tanıştığım ilk günden beri kendini feda edip durdu. Kimin için peki?" Yugyeom sesini çıkarmadı. Jinyoung başını sağa sola salladı. "Biliyordu, Kun'un orada olduğunu bildiği için beni tek gönderdi çünkü onunla olsaydım bana da zarar verecekti." Güldü. "Sikeyim keşke vurulsaydım. Orada olmayı burada aptal gibi beklemeye tercih ederim. En azından yalnız olmazdı. En azından..." gözleri doluyordu. "J-jackson iyi mi?" Bir kadının sesini duyduğunda hepsi kafasını kaldırdı. Jinyoung, Jackson'ın annesini gördüğünde mırıldandı. "Ciddi olamazsın." Annesinin gözleri doluyordu. "Jackson iyi mi?" Jinyoung kahkaha attı. "Ahh delireceğim gerçekten. Oğluna bakman için komada mı olması gerekiyor?!" Jaebum, Jinyoung'u kolundan tuttu. "Jinyoung." Jinyoung göz devirdi. "Senin için girdiği risklerden sonra onu elinin tersiyle ittin ve şimdi nasıl olduğunu mu soruyorsun?! Evinden geldiğinde nasıldı biliyor musun?! Yediği yumruğun acısından bahsetmiyorum bile, istenmediğini biliyordu! Ona bunu sen hissettirdin!" Jaebum derin bir nefes aldı. "Jinyoung, tamam." Jinyoung susmak istemiyordu. "Şimdi gelip Jackson iyi mi diye mi soruyorsun?! Jackson iyi falan değil! Hiçbir zaman değildi! Hiçbir zaman yanında olmadın! O senin yanındaydı ve onu hep ittin! Şimdi sakın gelmeye çalışma...sakın onu umursuyor gibi yapma." Mırıldandı. "Eğer ona bir şey olursa hepinizden hesap soracağım. Şimdiye kadar ona zarar veren herkesten. Kim olduğunuz umrumda değil." Koltuğa geri oturdu. "Git şimdi, kocana şikayet et."

Yugyeom bir süre Jaebum'a baktı. Jaebum başını sağa sola salladı. Bir süre sessizce Jinyoung'un sakinleşmesini beklediler. "Eve gidip biraz uyumak ister misin?" Jaebum mırıldandı. Jinyoung yavaşça başını sağa sola salladı. "I-ı, uyuyamayacağım zaten. Çok mu..." Jaebum'a baktı. Jaebum başını sağa sola salladı. "Bence doğru olanı yaptın." Jinyoung başını salladı. "Doğru olanı yaptım."

Yugyeom omzunda uyuyan Jinyoung'un saçlarını okşamaya devam etti. Arada Jackson'ın adını sayıklıyordu. Yugyeom onu uyandırmamaya özen göstererek cebinden telefonu çıkardı ve Jaebum'u aradı. Dışarıya sigara içmeye çıkmıştı ama geri dönmemişti. "Alo?" Yugyeom sessizce konuştu. "Jaebum hyung, neredesin? Jinyoung hyung uyudu. Böyle hiç rahat değil gibi, eve mi götürsek?" Jaebum onu onaylayan bir mırıltı çıkardı. "Hem biraz kafası dağılır. Jackson'ın nasıl olduğunu sormak için bir doktor bulmaya çalışıyordum da, Namjoon'un babasını buldum. Onunla konuştuk, geldiğimde anlatırım." Yugyeom mırıldandı. "Kötü mü?" Jaebum derin bir nefes aldı. "Yani...sanırım çok kötü değil. Sadece toparlanmaya çalışıyor."

Arabaya bindiklerinde Yugyeom ofladı. "Keşke ben de uyku hapı falan alsaymışım." Jaebum ona baktı. "Neden?" Yugyeom omuz silkti. "Onu öyle gördükçe aptallaşıyorum. Uyuyamıyorum her gözümü kapadığımda Jinyoung hyungun araban inmesi aklıma geliyor ve yüzü..." Jaebum yola bakarken mırıldandı. "Aptal." Yugyeom ona baktı. "Hm?" "Biliyordu, Kun'u gördüğünden beri ona zarar vereceğini biliyordu. Jinyoung haklı. Onu aşağı gönderdi çünkü Kun'un orada olduğunu biliyordu." Yugyeom elleriyle yüzünü kapadı. Dönüp uyuyan Jinyoung'a baktı. Sadece gözlerinin kapalı olduğunu bilmiyordu. Jinyoung onları sessizce dinliyordu. "Onlar gibi...bir çift hiç görmedim." Mırıldandı. Jaebum gülümsedi. "Biliyor musun ben de." Bir süre sessiz kaldı. "Jinyoung onu ilk gördüğü andan beri seviyor." Yugyeom ona baktı. "Ne?" Jaebum gülümserken konuştu. "Jackson'la tanıştığında konuşamamıştı bile. Jackson başkalarıyla konuşurken ona baktığını hatırlıyorum. Jackson ona döndüğünde yanakları hep kızarırdı. Hatta bir kere..." güldü. Yugyeom ona baktı. "Ne?" Bir kere Youngjae'yle buluşacağım deyip onlara yalan söylemiştim. Jinyoung, Kihyun'la ayrılmadan önceki gece." Jinyoung kendi kendine gülümsedi. O geceyi çok net hatırlıyordu.

Jackson sırıtıp birasından bir yudum aldı. "Hayır, sevgili istemiyorum Jaebum. Sen önce gidip kendi sevgilini kurtar da sonra bana laf edersin." Jaebum göz devirdi. "Youngjae demişken...saat kaç?" Jinyoung saatine baktı. "Sanırım...bir buçuk?" Jaebum'un gözleri büyüyordu. "Siktir! Tanrım onunla on bir buçukta buluşmam gerekiyordu!" Ayağa kalktı ve ceketini aldı. "Tanrım..." Jinyoung mırıldandı. Jaebum gittiğinde derin bir nefes aldı. "Ne olduğunu bile anlayamadım." Jackson gülümsedi. "Sorun değil, ben de kalkacaktım zaten." Jinyoung ona bir süre baktı. "i-istiyorsan otur, benim için sorun değil. Konuşabiliriz." Jackson gözlerini onunkilere dikti. Sanki gözleri parlamış gibiydi. Jinyoung elindeki biraya baktı. "Bir tane daha getireyim mi?" Jackson başını salladı. "Sen de benimle içeceksen." Jinyoung elinden boş bira kutusunu alıp içeri ilerledi.

Bir yudum daha aldı ve mırıldandı. "Yani korkağın tekiyim." Jackson bir süre ona baktı. "Yani yarışmayı sevmiyorsun." Jinyoung güldü. "Jackson cidden beni kendime karşı savunmana gerek yok." Jackson omuz silkti. "Jinyoung bir şeyi yapmıyorsun diye o şeyde kötü olmuyorsun." Jinyoung omuz silkti ve önüne döndü. Boş bira kutusunu yere koydu. "O halde Kihyun'u da elimde tutamıyor değilim." Jackson dudaklarını yaladı ve kendi birasını bitirdi. "Hmm, onu istemiyorsun." Jinyoung minikçe güldü ve ona baktı. "Kimi istiyorum?" Jackson ona biraz yaklaştı. "Bunu senin bilmen gerekmiyor mu?" Jinyoung dudaklarını yalayıp bir süre ona baktı. Jackson uzanıp dudaklarını birbirine sürttü. Jinyoung geri çekilebilirdi. Jackson onu tutmuyordu. Ama Jinyoung geri çekilmedi, elini yavaşça onun yanağına koyup dudaklarını onunkilere bastırdı. Jackson gözlerini kapattı ve ona yavaşça karşılık verdi. Jinyoung koltukta hafifçe doğruldu Jackson elini onun beline koydu ve onu kendine çekti. Jinyoung kucağına oturunca tutuşu sıkılaşmıştı. Jinyoung ellerinden birini onun saçlarına daldırırdı. Jackson onun alt dudağını hafifçe ısırdığında inledi. Kalbi hızla çarpıyordu. Jinyoung dudaklarını yavaşça ayırdı. "Jackson..." Jackson dudaklarını yalayıp ona baktı. Saçları dağılmıştı. "Beni istiyorsun, beni istiyorsun Jinyoung." Fısıldadı. Jinyoung yavaşça başını sallarken mırıldandı. "Sadece...seni istiyorum Jackson."

~

AAAAAAAAAA

seoul driftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin