seoul drift

jackson

Jaebum telefonunu alıp Jinyoung'u çaldırdı. Telefon son çalışlara doğru açılmıştı. "Hey.." Jinyoung normal olarak keyifsizdi. "Hey...tartıştınız mı?" "Hmm...ama büyük bir şey değil. Sadece kıskanmış, üstüne üstlük kıskandığı kişi Kihyun olunca kafayı yedi." Jinyoung olayın bundan fazlası olduğunu biliyordu. Ama ona anlatmak için çok erkendi. Jaebum derin bir nefes aldı. "Ellerini tutmasına izin vermemeliydin Jinyoung." "Biliyorum ben...boşluğuma geldi." Ofladı. "Ondan nefret ediyorum...asla vazgeçmiyor. Beni sevmediğini biliyorum, sadece etrafa bir şeyler kanıtlamaya çalışıyor." Jaebum yine de endişeliydi. "Jackson gerçekten sinirli gözüküyordu Jinyoung. Onunla konuş." "Pekala...dikkatli ol Jaebum." Telefonu kapadı.

Oturma odasında oturan Jackson'ın yanına geri döndü. "Özür dilerim...Ben sadece yalnız hissettim ve.." "ve eski sevgiline mi gittin?" Jackson telefonundan kafasını kaldırmadan mırıldandı. "Onun orada olduğunu bilmiyordum Jackson, gerçekten." Jackson başını sallayıp telefonuna bakmaya devam etti. Jinyoung konuyu değiştirmek için sordu. "Y-youngjae'nin doğruyu söylediğinden emin misiniz?" Jackson başını salladı. "Mark'ı söylememesi içim tembihlemiş. Mark da haklı olarak ortalığın biraz sakinleşmesini beklemiş." 'Çünkü o hep haklıdır değil mi?' Diye düşündü Jinyoung. "Çünkü bana Youngjae gittiği gün bunu söyleseydi ben de Jaebum'a söylerdim." Jinyoung başını salladı. "Ona ne zaman söyleyeceğiz?" "Daha değil." Jinyoung bacaklarını kendine çekti. "Ama-" "Ona söylemeyeceğiz Jinyoung." Jackson telefonunu cebine koyup ayağa kalktı. "Ben yatıyorum." Jinyoung ona baktı ve yavaşça başını sallayıp derin bir nefes aldı. Bir şeyler konuşmayacaklarsa neden buraya gelmişlerdi ki?

"İyi geceler Jackson."

Youngjae gerindi. Akşamüstü biraz uykusu olduğunu söyleyip uyumuştu. Uyanalı birkaç saat olmuştu ama yataktan kalkmak istememişti. Annesi kapıyı açınca ona gülümsedi. "Youngjae? Uyanmış mıydın?" Güldü. Youngjae başını sallayıp doğruldu. "Merhaba..." Annesi odasının kapısını arkasından kapayarak içeri girdi ve yanına oturdu. "Yarın akşam...bir davet varmış." Youngjae başını salladı. Shownu dün bahsetmişti. "Biliyorum." Mırıldandı. "Geleceksin değil mi?" Youngjae omuz silkti. "Bir şansım var mı?" Güldüler, annesi de babasının Youngjae'yi zorlayacağını biliyordu. "Şey...başka kimlerin geleceğini biliyor musun?" Youngjae başını sağa sola salladı. "Haaayır! Umrumda da değil." Mırıldandı ve yataktan kalktı. Annesi dudaklarını birbirine bastırıp başını salladı. "Pekala...ben yatıyorum bebeğim, sen de geçe kalma. Gerçi...uyudun ama..." Youngjae güldü. "Tekrar uyuyabilirim anne."

Ertesi sabah Jaebum, Mark, Yugyeom ve Kunpimook kahvaltı ederken kapının kilidi açıldı ve Jinyoung'la Jackson içeri girdiler. Jinyoung, kimseye selam vermeden yukarı çıkınca herkes Jackson'a baktı. Jackson omuz silkti. "Canı sıkkın." Jaebum başını sallayıp derin bir nefes aldı. "Akşam düzenlenecek olan davete gideceğiz değil mi?" Jackson sordu. "Gitmek zorunda değiliz...istemiyorsanız." "Hayır gidelim! Gidelim..." Mark çok hevesli olduğunu göstermemeye çalışıyordu. Jackson onun bu haline güldü. Jaebum kaşlarını kaldırıp gülümsedi. "Neden bu kadar gitmek istiyorsun? Davete gelecek birileri mi var?" Mark kıkırdadı. "Ben nereden bileyim Jaebum-ah?" Jaebum güldü. "İlgini çeken biri mi bari?" Mark oturduğu yerden kalkıp tabağını musluğun altına koydu. "Benim değil ama senin ilgini çekeceğinden eminim Jaebumie."

Mark mutfaktan çıkınca Jaebum, Yugyeom ve Kunpimook'a baktı. Kunpimook iki elini havaya kaldırıp sağa sola salladı. "Hiçbir fikrim yok." Yugyeom hala Jaebum'a bakıyordu.  "Eski bir arkadaşın falan olabilir mi?" Jackson'a bakınca omuz silkip gülümsediğini gördü. "Ne çeviriyorsunuz siz?" Jackson güldü. "Hiiiçbir şey!" Arkasını döndü. "Jinyoung'a bakayım." Ayak sesleri yukarıya doğru çıktı ve kesildi.

~

noluyorya

Ha bir de sınav haftam kısa olduğu için özür dilerim telafi edeceğim söz!

💚

-light