Jaebum onu içeri soktuktan sonra kapıyı arkasından kapattı ve kitledi. Saniyesinde kapı çalınmaya başladı, Jackson ve Jinyoung sakin olması için Jaebum'a yalvarıyordu. Ama Jaebum dışarıyı duymuyordu, derin bir nefes aldı. "Neredeydin?" Bu soruyu bu hafta kaçıncı soruşuydu? Youngjae her gün nereye gidiyor diye kafa patlatmaktan delirecek gibi hissediyordu. "Dışarıya çı-" "Nereye çıktın?" Youngjae bu soruyu beklemediğinden olsa gerek gözlerini hemen Jaebum'dan çekip omuz silkti. "G-gezdim işte Jaebu-" Jaebum sinirle güldü. "Her gün, her gün geziyorsun. Sana zaman tanıdım ama ben senin için endişelenirken, bu lanet odada kafayı yerken, sen gidip Shownu'yla çay saati mi yapıyordun?!" Jaebum sonlara doğru sesini yükselttiğinden Youngjae irkilmişti. Başını hızlıca sağa sola salladı. "Bana kızma...lütfen." Ona yapabileceği bir açıklaması yoktu. Elleri terliyordu. Jaebum derin bir nefes aldı. "Ahh inan bana bunu deniyorum. Bunu kaç gündür deniyorum bir bilsen." Gülmeye başladı. "Neden onun yanına gidiyorsun Youngjae-ah?" Gözleri üstünde gezindiğinde gülmesi şiddetlendi. "Üstündeki tatlı ceket kimin bebeğim? Onun mu? Ahh sana çok yakışmış gerçekten." Odada volta atmaya başladı. "Başka şeylerini de giyiyor musun?"
Tam önünde durup onu yavaşça kapıya doğru itti. "J-jaebum..." Youngjae sırtı kapıya çarpınca hafifçe sendeledi ve kesik bir nefes aldı. "Senin için üzülüyordum biliyor musun? Babanla konuşamadığın için kendini suçladığını düşünüyordum." Jaebum güldü. "Ne kadar aptalmışım! Meğersem biricik sevgilim beni, eski en iyi arkadaşımla aldatmakla meşgulmuş!" Youngjae nefes alamadığını hissetti. Bayılacak gibiydi. Jaebum'un söylediği her sözde kalbi daha da sıkışıyor, canı daha da yanıyordu.
"Beni artık sevmiyor musun?" Mırıldandı ve bir elini onun yanağına götürüp okşadı. "Sana dokunmamı istemiyor musun?" Başparmağı dudağına sürttüğünde Youngjae hareketsiz kalmak için çırpınıyordu. "Benden iğreniyor musun Youngjae-ah?" Youngjae başını sağa sola salladı. Youngjae kapıya yaslanıp gözlerini kapadı. "Lütfen..." Mırıldandı. Jaebum derin bir nefes aldı. "Nasıl o güzel aklını başından aldı? Buna nasıl izin verdin..?" Elini Youngjae'nin saçları arasında gezdirdi.
"Onu seviyor musun?" Youngjae gözlerini açıp onunkilere baktı. Her şeyden çok sevdiği adama böyle büyük yalanlar söylemek, ona acı çektirmek o kadar canını yakıyordu ki. Yavaşça başını sallarken hıçkırdı. Onu sevmiyordu, asla sevmezdi. Jaebum'dan başka kimseyi sevemezdi. Jaebum ona neden inanıyordu? Neden inkar etmiyordu? Neden onun sadece onu sevebileceğini söylemiyordu? Bunları yapmak yerine yavaşça geriye çekildi. Youngjae onu sıkıca tutmak ve hiç bırakmamak istiyordu. Ama elleri iki yanında salınık duruyordu. Kendinde onları kaldıracak gücü bulamıyordu. "Onu seviyor musun Youngjae?" Youngjae ona doğru bir adım attı ama Jaebum geri çekildi. "Seviyorsun değil mi?" Gülümsedi. "J-jaebum b-be-" Başını sağa sola salladı. "Anlayacağım her şeyi anladım Youngjae." Youngjae tekrar hıçkırdı. Jaebum'un da gözleri dolmuştu.
"Yaptığım hiçbir şeye değmezmiş." Youngjae kulaklarını kapadı. "Keşke seni kurtarmak yerine orada bıraksaydım ve hayatıma devam etseydim." Youngjae yere çöktü ve dizlerini kendine çekip gözlerini kapadı. "L-lütfen sus..." Jaebum başını sağa sola salladı. Onun da canı yansın istiyordu. İlk defa Youngjae acı çeksin istiyordu. "Keşke seni görmeseydim Youngjae, keşke çıkıp benimle konuşmasaydın! Keşke aptal ve sıkıcı hayatına devam edip o evde çürüseydin! Keşke babanın sana yarattığı toz pembe dünyada kalsaydın ve hayatıma hiç girmeseydin! Senden nefret ediyorum! DUYUYOR MUSUN?! KEŞKE SENİ HİÇ SEVMESEYDİM!" Jinyoung bağırdığını duyduğu an kapıya omzuyla hızla vurdu. Ama Jaebum'un umrunda değildi. Kahve masasının üstündeki vazoyu alıp duvara doğru fırlattı. Aldığı çicekler vazonun kırılmasıyla yere düştü. "YAPTIĞIM HİÇBİR ŞEYE DEĞMEZMİŞ!" Youngjae kendi kendine mırıldanıyordu. "B-bu gerçek değil. Bu gerçek değil. Bu gerçek değil. Bu gerçek değil..." Jaebum gözyaşlarını sildi. "O EVE DÖN VE ASLA GERİ GELME YOUNGJAE! ASLA!" Youngjae kafasını kaldırdığında onu yakasından tuttu ve ayağa kaldırdı. Kapı aniden açılıp duvara çarptı ve Jinyoung içeri girdi. Arkasından Jackson, Yugyeom ve Kunpimook da girdi. "Jaebum bırak!" Jinyoung onu geri çekti ve Youngjae tekrar yere yığıldı. Jackson da önüne geçti. Jaebum, Jinyoung'u hafifçe itti ve Youngjae'ye baktı. "Geldiğimde burada olursan seni gebertirim." Odadan çıktı ve dış kapının kapanma sesi tüm evi salladı.
İşte oldu diye düşündü Youngjae. Gözlerindeki yaşlar durmak bilmiyordu. Gitmesi gerekiyordu. Yavaşça ayağa kalktı. Kimsenin onu bırakmayacağını bildiği halde gitmek için yeltendi. Jinyoung onu koltuğa oturtup saçlarını okşadı. Ona her şeyin iyi olacağını söyledi ama Youngjae bunun yalan olduğunu biliyordu. Yugyeom ona su getirdi, Kunpimook ise temiz kıyafetler. Jackson önüne çöküp ellerini tuttu. Ama hiçbiri gerçeği bilmediği için böyle davranıyordu. Böyle bir şeyi yapmış olamayacağını düşündükleri için. Ama yapmıştı ve bunu öğrendikleri an hepsi ona sırtını dönecekti. Jaebum'un yaptığı gibi söylediği yalana inandıkları an onu bırakacaklardı. Youngjae bu yüzden anın tadını çıkardı.
Gerçek evindeki son saatlerini gerçek arkadaşlarıyla geçirdi.
~
benim kalbim acidi
💚
-light
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seoul drift
Fanfiction"Acemilere ihtiyacımız yok." "Altında bir Chevrolet ile doğmadığından eminim Jaebum." #1 Jinson 03/09/18 #1 Youngjae 13/11/18 #1 Jinyoung 13/11/18 #4 Jackson 13/11/18 #1 Yugbam 31/12/19 #1 Yugyeom 11/02/20