jaebum

569 62 59
                                    

Jackson otelden çıktı ve arabaya doğru yürüdü. Arabayı çalıştırdı ve biraz önce geri döndükleri yolu izledi. Araba hızla ilerliyordu. Eski bir depo görünümündeki evin önünde durdu ve silahını beline sakladı. Arabadan çıkıp kapıyı yavaşça kapadı ve evin arka kapısına gitti. Dizinin üstüne çöküp cebinden bir alet çıkardı ve kilide soktu. Birkaç saniye sonra kapıyı açtı ve sessizce arkasından kapatıp etrafa baktı. Işıklar kapalıydı. Son gelişlerinden sadece yarım saat geçmişti. Hemen uyumuşlar mıydı? Sağa sola bakında ve omuz silkip yavaşça koridorun solundaki odaya gitti.

Kapıyı açıp içeri baktı ve Kihyun'u gördü. Ne kadar da zararsız duruyordu... Ama değildi. Jackson başını sağa sola salladı. Hala Jinyoung'u rahatsız ediyordu, onun kafasını karıştırıyordu. Jinyoung, o hayatta olduğu sürece onu tamamen unutamayacaktı. Eli silahına gitti ama dışardan gelen yüksek bir sesle durdu. Birkaç saniye bekledi, ses tekrarlanmayınca tekrar Kihyun'a döndü. Bir süre baktı ve derin bir nefes alıp ofladı. Bunu yapamazdı. Onun da arkadaşları vardı. Ne kadar da aptalca düşünmüştü. Bu Jinyoung'um hisleriyle ilgili değildi, bu onun aptal kıskançlıklarıyla ilgiliydi.

"Çok şanslısın şerefsiz herif..." Kapıyı açtı ve Hyungwon'la burun buruna geldi. "Sen...burada ne yapıyorsun..?" Jackson derin bir nefes aldı. "Tanrım...bir bu eksikti..." Hyungwon kaşlarını çattı. "Ona hiçbir şey yapmadım...bırak da gideyim." "Ama yapacaktın." Shownu'yu duyunca kendi kendine güldü. "Uyanması gereken kişi uyanmadı ama diğer herkes uyandı." Shownu omuz silkti. "Geldiğinden haberleri var mı?" Jackson göz devirdi. "Bundan sana ne..?" "Jackson otur işte...sabah gidersin. Dışarısı çok tehlikeli. Tek başına neden geldin ki?" Shownu kolunu tuttu. "Bana ihanet eden insanlarla oturacak falan değilim. Rahat bırakın beni. Sanki hayatta olmam umrunuzda." Kolunu çekti. "Öyle olması...bizim suçumuz değildi."

"Kapa çeneni! Yalan söylemeyi kes!" Elleri titriyordu. Kendi kendine lanet okudu. Sırası değildi. Bu halde olmanın sırası değildi. "Sakin ol...sakin olman gerekiyor Jackson." Bunu zatem farkındaydı ama kendini kontrol edemiyordu. Shownu kollarını tuttu ve onu hafifçe sarstı. "O ÖLMEYİ HAKETMEDİ!" Jackson Shownu'yu itip yere çöktü. "SİZDEN YARDIM İSTEDİ! HİÇBİRİNİZ ONA YARDIM ETMEDİNİZ! SİZE GÜVENDİK! JAEBUM SİZE GÜVENDİĞİ İÇİN ONU SİZİNLE BIRAKTI AMA SİZ BENCİL HERİFLER ONU ORADA ÖLÜME TERK ETTİNİZ!" Bacaklarını kendine çekip yere baktı ve hafifçe sallanmaya başladı. "M-mark'ı geri istiyorum. Onu g-geri istiyorum." Hıçkırdı. "Onu neden bıraktınız..?" Arkadan beliren Wonho diz çöküp elini omzuna koydu. "Sakin ol Jackson." Kolunu tuttuğunda Jackson ona baktı. "Hiçbirimiz ona verdiğimiz sözleri tutamadık Wonho..." Wonho'nun gözleri dolarken başını sağa sola salladı ve iğnenin koruyucusunu çıkardı. "Onu seviyordun... İkimiz de onu koruyacağımıza söz vermiştik. Ş-şimdi nerede?" İğne yumuşak derisini delip geçti ve sıvıyı damarlarından akan kana enjekte etti. "Özür dilerim." Wonho hıçkırıp ona sarıldı. "B-ben özür dilerim..." Jackson mırıldandı ve kendisini onu hızla çeken uykuya bıraktı.

Wonho ağlamaya devam etti. Sakinleştiğinde onu odasına götürüp yatağa yatırdı. Mark'ı özlemişti. Diğer herkes gibi onu özlemişti. Jackson'ın elini sıktı ve tavanı izlerken geçmişi düşünmeye başladı. Jackson ise derin uykusunda her şeyi en baştan yaşıyordu.

~~~~~~~~~~~~~

💚

-Light

seoul driftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin