Jaebum ara sokağa saptı ve farları kapattı. Birkaç saniye sonra arabalar önlerinden geçti. Youngjae rahatlıkla nefes verip elini kalbine koydu. Boğazı ağrıyordu, hafifçe öksürüp ellerine baktı. Jaebum'a o kadar kızgındı ki... İnanamıyordu, böyle bir şey yapabileceğine inanamıyordu. Ona yaklaşması için izin vermişti. Bunu nasıl yapabilirdi ki? "Eve gitmeyelim, Jackson'ı arayayım onlar da gitmesin." Youngjae başını salladı ama cevap vermedi. Jaebum, Jackson'a telefon edip onunla konuştu.
Telefonu kapattığında Youngjae'ye döndü ama Youngjae ona bakmıyordu.
Jaebum onun elleriyle oynadığını fark etti. Tutmak için uzandı ama Youngjae öksürüp ellerini geriye çekti ve camı açtı. "Uykum var." Mırıldandı. Jaebum başını sallayıp arabayı çalıştırdı ve sürmeye başladı. Jackson gidecekleri otelin neresi olduğunu söylemişti. Araba süratle giderken Youngjae cebinden telefonunu çıkarıp camı açtı ve telefonu dışarı bıraktı. Jaebum onu izledikten sonra yola döndü. Nefes alamıyor gibiydi. Gerçekten bu gece ne yapmıştı? Ne yapacaktı? Youngjae gelmeseydi bunu yapabilecek miydi? Başını sağa sola salladı. Kendi yaptıklarına inanamıyordu. Otelin otoparkına arabayı park etti. Youngjae indi, Jaebum onun kendi başına gideceğini düşünüyordu ama Youngjae beklemişti.İkisi yan yana hiç konuşmadan lobiye kadar yürüdüler ve diğerleriyle buluştular. Mark, Youngjae'yi görür görmez ona sıkıca sarıldı. O kadar çok teşekkür etti ki Youngjae ona durmasını söylemek zorunda kaldı. Yugyeom ve Kunpimook'un yüzünde büyük gülümsemeler vardı. Ona sarıldılar ve onu güldürdüler. Youngjae, Jinyoung'un köşeden ona baktığını görünce ona gülümsedi ve yanına gidip ona sarıldı. Jinyoung onun saçlarını karıştırdı ve kulağına bir şeyler fısıldadı. Youngjae ise kahkaha atıp omzuna vurdu. Bu an Jinyoung birkaç gündür gerçekten mutlu olduğu tek andı. Youngjae onun kötü olduğunu ilk görüşte anlamıştı ama bu kadar insan arasında soramazdı.
Zaten Jackson'la ilgili bir şey olduğu belliydi. Onun yüzünde bakmıyordu, onunla konuşmuyordu. Genelde telefonuna bakıyordu. Youngjae telefonunu almak için cebine uzandı ama aklına onu arabadan attığı gelince derin bir nefes aldı. Jaebum'a dönüp "Telefonun.." diye mırıldandı. Jaebum telefonunu bir saniye bile beklemeden ona uzattı. Youngjae ve Jinyoung dışında herkes konuşuyordu. Youngjae mesajlar kısmına girip Jinyoung'a mesaj attı.
Ne zaman anlatacaksın?
Jinyoung gelen mesajla Jaebum'a baktı ama telefonun Youngjae'de olduğunu görünce gülümsedi.
Önemli bir şey değil. Ama onun yanında konuşamam.
O dediği kişi Jackson olmalıydı. Youngjae başını salladı ve mesajları silip telefonu Jaebum'a geri verdi. Jinyoung'la yalnız konuşması gerekiyordu ve bunu şu an yapmaları mümkün değildi. Gerindi ve saatine baktı. Gece yarısını geçmiş olduğunu gördüğünde gözlerini ovuşturdu. Jaebum ona baktı ve diğerlerine dönüp saatin geç olduğunu söyledi. Herkes onu onaylayınca yavaşça odalarına gittiler. Youngjae odaya gelen pijamaları banyoda giydi ve yatakta oturan Jaebum'a baktı.
Jaebum bir süre sonra ona baktığını anlayıp kafasını kaldırdı. "Uykun yok mu Youngjae-ah?" Youngjae başını salladı. Uykusu vardı. Hem de çok uykusu vardı. Jaebum yanını patpatlayınca başını sağa sola salladı. "Fazladan bir yatak söyler misin?" Jaebum ilk önce şaşırdı ve bir süre ona baktı. Youngjae onun yaşadığı şoku ve üzüntüyü yüzünden okuyabiliyordu. Ama beklemeye devam etti. Yavaşça başını sallayıp telefona uzandı ve başka bir yatak söyledi. Tek kişilik bir yatak gelince Youngjae ona doğru gitti ama Jaebum ona büyük yatakta yatmasını söyledi.
Youngjae yatağa uzanıp gözlerini kapadı ve derin bir nefes aldı. Yalnız yatmaya alışmıştı. Bu yüzden hemen uykuya daldı. Jaebum ise tüm gece sıkıntıdan uyumadı. Youngjae onu reddetmişti. Bu daha önce hiç olmamıştı. Zamanla geçecek diye kendini avutmaya çalıştı. Daha önce hiç böyle bir ayrılık yaşamamışlardı. Sıkıntıyla iç çekip doğruldu ve Youngjae'ye baktı. Uyuyor olduğunu görünce gülümsedi ve ayağa kalkıp yanına gitti. Eğilip alnını öptü ve saçlarını okşadı. Bir süre sonra Youngjae uyanır gibi olunca yataktan kalktı ve tekli yatağa gitti. Üstünü örtüp gözlerini kapattı.
Jackson üstünü değiştirdikten sonra örtülerin altına girip ışıkları kapadı. "Uyumayacak mısın?" Jinyoung başını sağa sola sallayıp telefonuyla ilgilenmeye devam etti. Jackson konuştuğu kişinin Doyoung olduğunu görünce göz devirdi ve gözlerini kapadı. Bir süre sonra duyduğu kıkırtılarla gözlerini açtı. Kendini tutmak için gerçekten çok çaba sarf ediyordu.
Sorun ona güvenmemesi değildi. Sadece onu kaybetmekten korkuyordu. Dışarıda ondan daha iyi tonlarca insan vardı ve Jinyoung bunlardan birine kapılıp onu unutursa diye ödü kopuyordu. Ya başkasını severse? Onu başkalarının kolları arasında düşünemiyordu. Yavaşça doğruldu ve gözlerini ovuşturdu. Ona baktı, Jinyoung da ona bakıyordu. Tartışmaya hazır gibiydi. Jackson'ın ona kızacağını düşünmüş olmalıydı.
Jackson sadece ona gülümsedi. "Seni seviyorum Jinyoung-ah." Jinyoung şaşkınlıkla ona baktı. "Aptal gibi davrandığım için üzgünüm." Omuz silkti. "Konuşmak istediğin herkesle konuşabilirsin. Bana soracak halin yok zaten." Yanaklarını şişirdi. "Sadece- sadece lütfen beni bırakma." "Jackson-" "Ç-çok korkuyorum... Ya benden daha iyi birini bulursan?" Jinyoung telefonu kapatıp ona doğru geldi. "Bu mümkün değ-" "Hayır mümkün! O kadar çok insan var ki...benden daha iyi o kadar çok insan var ki! Ve sen...sen hayatımda gördüğüm en harika insansın. Bu yüzden herkes seninle olmak istiyor. Ben...obsesif veya deli gibi davranıyorsam üzgünüm." Ofladı. "Konuşmakta bile iyi değilim."
Jinyoung cevap vermedi. Bunun yerine dudaklarını onun boynuna bastırdı. Jackson gözlerini kapadı ama hareket etmedi. Anı bozmak istemiyordu. Yanlış bir şey yapıp ya da söyleyip uzaklaşmasını istemiyordu. Jinyoung onun boynunu tekrar tekrar öptü ve elini onun yanağına koyup dudaklarını birleştirdi. Jackson ona biraz bekledikten sonra karşılık verdi, hiçbir şeyi bozmak istemiyordu. Jinyoung onu geri doğru itince Jackson yatak başlığına yaslandı. Jinyoung onun kucağına oturup dudaklarını tekrar birleştirdi. Bir elini yanağından çekip Jackson'ın elini beline koydu. Jackson, Jinyoung'un belini kavrayıp kendine bastırdı.
Jinyoung geri çekilip ona baktı. Jackson ellerini çekmek için hazırlandı. "İstemiyorsan sorun de-" Jinyoung göz devirip saçlarını kavradı ve onu bir kez daha öptü. Jackson'a sürtününce ağzından bir inleme kaçtı. Jinyoung öpücüğün arasında gülümseyip onun alt dudağını hafifçe ısırdı ve çekti. Jackson, Jinyoung onun boynuna doğru inerken iç çekti ve kafasını geriye attı. Jinyoung elini onun karnına dayayıp ona sürtünmeye devam etti. Jackson'ın altında sertleştiğini hissettiğinde içini o tanıdık heyecan sardı. Jackson ellerini sıkılaştırıp onu durdurdu. Jinyoung kafasını kaldırıp ona baktı. Jackson onu kucağından indirip onu öptü ve tişörtünü çıkardı. Dudaklarını köprücük kemiğine bastırıp bir kırmızılık bırakana kadar emdi. "Özrümü kabul ediyor musun Jinyoung-ah?" Jinyoung kafasını ona eğip yavaşça başını sağa sola salladı. Jackson sırıttı ve Jinyoung'un pantolonun düğmesini çözdü.
"O zaman kabul etmeni sağlayalım."
~
ARIFE GUNUNDE DE SUGGESTIVE PAYLASIM YAPMAZSIN BU ARADA
💚
-light

ŞİMDİ OKUDUĞUN
seoul drift
Fanfiction"Acemilere ihtiyacımız yok." "Altında bir Chevrolet ile doğmadığından eminim Jaebum." #1 Jinson 03/09/18 #1 Youngjae 13/11/18 #1 Jinyoung 13/11/18 #4 Jackson 13/11/18 #1 Yugbam 31/12/19 #1 Yugyeom 11/02/20