Jackson sabah kalktığında evdeki hiç kimsenin uyanık olmadığını evdeki sessizlikten fark etti. Jinyoung'a dönüp alnını öptükten sonra yavaşça yataktan kalkıp banyoya gitti. Dün eve gelir gelmez parti hazırlıklarına başladıkları için banyo yapmaya fırsat bulamamışlardı. Hızlı bir duştan sonra ağzına bir şeyler atmak için aşağı indi. Hava güzeldi, ne zamandır ertelediği sabah sporunu sonunda yapabileceğini düşünüp gülümsedi.
Mutfağa girdiğinde kafasını ellerine yaslamış Mark'ı görmesiyle birkaç saniye duraksadı. Mark kafasını ellerinden kaldırdı ve Jackson'a baktı. "Ayak seslerinden sen olduğunu anlamıştım." Jackson başını salladı ama ona cevap vermedi. Buzdolabını açıp bir elma aldı ve musluğa yönelip onu yıkadı. Mark'In onu izlediğini biliyordu. Elmasından bir ısırık aldı. Mark'ın sesi tekrar kulaklarına doluştuğunda Jackson ona bakmayı reddetti. "Spora mı gideceksin?" Jackson belli belirsiz başını salladı. "Konuşmuyor muyuz? Bana kızgın mısın?" Ona kızgın mıydı? Dün özellikle onu arayıp çağırdığı halde gelmediği için ya da Jinyoung'la aralarını sadece varlığıyla bozduğu için ona kızgın mıydı? Jackson bir tepki vermedi. O Mark'a sert konuşmazdı, Mark onun hep hassas noktası olmuştu. Kim ona laf söylerse hemen onun tarafını tutardı, bir bahane bulup karşı tarafı Mark'ın suçsuz olduğuna inandırmaya çalışırdı. Bu yüzden şu an bile ona sinirli değildi. Aklına Jinyoung'a söylediği şeyler geliyor olsa bile kendini onun suçsuz olduğuna ve kendisinin çok tepki verdiğine inandırmıştı.
"Neden gelmedin?" Mark dudaklarını yalayıp ellerine baktı. "Kendimi buraya ait hissedemiyorum Jackson. O kadar çok şey değişmiş ki artık buraya yabancı gibiyim." Jackson derin bir nefes aldı. "Kendi kafanda kuruyorsun." Mark'ın tepkisini ölçmek için yüzüne baktı. "Ama çok şey değişmiş." Mark başı eğik bir şekilde mırıldandı. Bir çocuk gibi gözüküyordu. "Ama hala aynı kişileriz Mark. Ben, Jaebum, Jinyoung, hala aynıyız." Mark kafasını sağa sola salladı. "Onlar da değişmiş." Jackson derin bir nefes aldı. "Burası başından beri olduğun yer, Got7'a ait hissetmiyorsan kime ait hissediyorsun o zaman?" Mark birkaç saniye sessiz kaldı. Söyleyip söylememe arasında kalmış gibiydi. Tekrar göz göze geldiklerinde kelimeler dudaklarından hiç zorlanmadan döküldü. "Got7'a değil...sana." Jackson havanın ağırlaştığını hissetti. Dudaklarını yalayıp başını sağa sola salladı. "Sen benim yakın bir arkadaşımsın zaten. Hep yanındayım değil mi?" Jackson onun arkadaşlıktan bahsetmediğini farkındaydı ama kendini başka şeylere inandırmaya çalışıyordu.
"Jackson eskisi gibi olmak istiyorum." Jackson güldü. "Mark anlamıyorum zaten eskisi gibiyiz. Hiçbir şey değişme-" "Sen de beni seviyordun..." Mark mırıldandı. "Mark-" "Sen de beni seviyordun, o gün...o gün söylemiştin, çatıdayken, herkes uyumuştu Jackson. Hatırlıyorsun değil mi?" "İkimiz de çok içmiştik Ma-" "Seni öptüm, eğer beni sevmiyor olsaydın beni iterdin. Beni itmedin Jackson. Gülümsüyordun." Jackson daha bir ısırık aldığı elmasını çöpe attı. "Bu konuyu bir daha açmayacaktık." "Artık olmamış gibi yapmak istemiyorum. Beni seviyordun ama öldüğümü zannedince...Jinyoung'a gittin değil mi? Beni unutmak iç-" "Sus artık." Jackson sinirle konuştu. "Ben Jinyoung'u seviyorum. Kimseyi unutmak için onu kullanmadım." Mark kaşlarını çattı. "Sen beni seviyorsun. O sadece aramıza girdi Jackson. O...o öylesine biri. O an yanında o vardı. Başka biri olsayd-" "Sus...lütfen. Sen benim en yakın arkadaşımsın Mark, o gece biz sarhoşken olan şey ya da kafanda kurduğun hayallerin hiçbiri gerçek hislerim değil ve olmayacak. Lütfen...böyle yapman beni sadece üzüyor. Sana birden aşık olacak değilim. Hele Jinyoung buradayken, bu imkansız. Onu seviyorum Mark, beni anlamak zorundasın." Mark sessiz kaldığında Jackson derin bir nefes aldı. "Biraz dinlen, tüm gece yoktun zaten. Kahvaltıda seni kaldırırım." Mutfaktan çıkıp ceketini giydi. Jinyoung'u kontrol etmeyi düşündü ama nasıl olsa geldiğinde tüm gün birlikte olacaklardı. Spor ayakkabılarını giyip kapıyı açtı ve dışarı çıktı.
Mark oturduğu yerden kapıya bakmaya devam etti. Kulağında aynı sözler çınlıyordu. "Sana birden aşık olacak değilim. Hele Jinyoung buradayken, bu imkansız. Onu seviyorum Mark, beni anlamak zorundasın." Dolan gözlerini sildi. "Sen de beni anlamak zorundasın...o gidince her şey düzelecek."
Jinyoung elleriyle gözlerini ovuşturup inledi. Sırtı yattığı yerin sertliğinden acıyordu ve soğuktan tüm vücudu buz gibi olmuştu. Gözlerini birkaç kez kırpıştırıp etrafına baktı. Buraya nasıl geldiğini hatırlamıyordu. En son hatırladığı şey Jackson'ın onu arayıp uyandırmasıydı. Gerçekten Jackson mıydı? Tabi ki oydu. Arayan kişiye bakıp kontrol etmişti. Adı telefonunda yazıyordu. Bu aramadan sonra da kalkmıştı zaten. Duş aldığını ve kahvaltı için mutfağa indiğini hatırlıyordu, Mark'ı görmüştü. Yanında başka biri var mıydı? Mark onu dışarı çağırmıştı, bahçeye. Konuşmak istediğini söylüyordu. Hava soğuktu, Mark bir ceket almasına bile izin vermemişti. Özür dilemesi gerektiğini söylüyordu. Jinyoung etrafa bakındı. Güvenlik kameralarının kırmızı ışığı yanmıyordu. Jaebum'a söylemesi gerektiğini aklına not etti. Gece yağmur yağmış olmalıydı. Etraf ıslaktı ve hava soğuktu. Tekrar Mark'a döndü. Ağlamış gibiydi. Gözleri kıpkırmızıydı. Jinyoung hatırlamaya çalıştı. Ne anlatmıştı? Jackson'la ilgili bir şeydi. Jinyoung bundan emindi. Jackson'la ilgiliydi. Mark onu sevmeyi bırakamadığını söyleyip duruyordu, daha sabah konuştuklarını söylüyordu. Onu tekrar reddetmişti. Jinyoung yaprakların ezilme sesini duydu. Arkasını dönecekti ama Mark sesini hafifçe yükseltti. Mark bu kadar itici miydi? Bunu ona sorarken gözlerinde bir damla bir hüzün göremiyordu Jinyoung. Öylesine konuşuyor gibiydi. Hava gerçekten soğuktu. Ona itici olmasıyla alakası olmayan birkaç şey söylemişti, hatırlamıyordu ama söylemişti. Kihyun, Kihyun da orada mıydı? Jinyoung saçmaladığı için kendine kızdı. Kihyun orada olamazdı. Onu birileri illa ki görürdü. Kimse uyanık değildi ki... Sadece Mark uyanıktı. Mark da Kihyun'u sevmezdi ki... Sevmez miydi? Sevmemesi için bir neden var mıydı? Yoktu. Mark, Kihyun'u severdi. Kihyun oradaydı. Mark'ın elleri her zaman cebinde miydi? Yoksa sadece o anlığına cebine gitmiş ve o iğneyi çıkarmıştı? Kihyun tüm konuşma boyunca orada mıydı? Yoksa sadece Jinyoung'u tutmak için mi gelmişti? Jinyoung vücudundaki uyuşukluğu hissetti. O iğneden olmalıydı. Mark bunu planlamıştı, bu yüzden duygusuzca konuşuyordu, bu yüzden ceket almasına izin vermemişti, bu yüzden her arkasını döneceğinde sesini yükseltiyordu. Kihyun oradaydı, Mark, Kihyun'la anlaşmıştı. Onunla Jinyoung'u kaçırması konusunda anlaşmıştı. Evde herkes uyuyordu, Jackson spordaydı. Kimse onu görmedi. Kimse Kihyun'u görmedi. Güvenlik kameralarını kapamıştı.
Mark başından beri bunu planlamıştı.
Zaten neden ona dert yanacaktı ki?
O kadar kişi arasında...neden ona?
~
-light
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seoul drift
Fanfiction"Acemilere ihtiyacımız yok." "Altında bir Chevrolet ile doğmadığından eminim Jaebum." #1 Jinson 03/09/18 #1 Youngjae 13/11/18 #1 Jinyoung 13/11/18 #4 Jackson 13/11/18 #1 Yugbam 31/12/19 #1 Yugyeom 11/02/20