mark

396 57 56
                                    

Eve geldiğinde Jaebum'dan önce Jinyoung onu bir köşeye çekti ve her yerini kontrol etti. "Ben iyiyim..." Başını sağa sola salladığında Youngjae bir adım geri çekildi. "Seni meraklandırdıysam özür dilerim Jinyoungie..." Jinyoung derin bir nefes aldı ve ona baktı. "Sorun neyse anlatabilirsin biliyorsun değil mi?" Youngjae yavaşça başını salladı. Anlatamazdı, bunu yaparsa başta Jackson olmak üzere hepsine ihanet etmiş olacaktı. "Sadece içim sıkılıyor. Dolaştım...geçmedi." Jinyoung başını salladı ve tekrarladı. "Her şey Youngjae, senin için her sırrı saklarım biliyorsun." Youngjae bunu biliyordu. Dudaklarını yaladı ve başını tekrar salladı. "İ-içim sıkılıyor." Jinyoung kollarını açınca kendini onların arasına attı ve ona sıkıca sarıldı. "Özür dilerim..." Jinyoung kaşlarını çattı. "Neden özür diliyorsun?" Youngjae omuzlarını sıktı. Eninde sonunda öğrenecekti. Şu anda yersiz gibi dursa da, içinden milyon kez daha özür dilemek geçiyordu. Boşver anlamında elini salladı. "Jaebum'a bakayım." Jinyoung bir süre ona bakıp başını salladı. Ona takma ismiyle seslenmediğini şaşırmış gibiydi.

Youngjae arkasını dönüp yavaş yavaş yatak odasına girdi. Jaebum'dan nasıl ayrılacaktı? Onu nasıl bırakacaktı? Jaebum onu bırakır mıydı? Kalbi sıkışıyor gibi hissediyordu. Tek istediği onun kollarında olmaktı ama artık birlikte geçirebilecekleri bir zamanları kalmamıştı. Sadece bir haftaları vardı ve Youngjae bu bir haftada ondan olabildiğince uzaklaşmak zorundaydı.

Sıkıntıyla ofladı ve kapıyı açtı. İşte orada oturuyordu. Youngjae kapıyı ardından kapatıp arabanın anahtarlarını odanın köşesindeki kahve masasına bıraktı ve yatağa, yanına oturdu. "Neredeydin?" Jaebum'un sesi neredeyse duyulmayacak kadar kısıktı. "Dışarıda...dolaştım." Başını salladı ve yataktan kalktı. Yatak örtüsünü kaldırdı ve örtülerin altına girdi. "Y-yatacak mısın?" Tekrar başını sallayıp ona arkasını döndü. "J-jaebum..?" "Gelmeni bekliyordum Youngjae. Geldin, artık uyuyabilirim." Youngjae derin bir nefes aldı ve üstünü değiştirip yatağa girip gözlerini kapadı.

İki gün çok çabuk geçti. Youngjae ve Jaebum pek konuşmuyordu. Youngjae evden öğle saatleri çıkıp, akşamüstü dönüyordu. Herkesin bir şeyden şüphelendiğini farkındaydı ama umursamıyordu. Çarşamba günü evden çıktı ve babasının evine gitti. Ona bakmadan yukarı çıktı ve Mark'ın odasına girdi. "Hey!" Mark ona gülümsedi ve sıkıca sarıldı. Youngjae cevap vermek yerine ona sıkıca sarıldı. "Evdekiler nasıl?" Youngjae omuz silkip koltuklardan birine oturdu. "Bilmem, pek görüşmüyoruz." "Youngjae...bir şey bulacağız dedim, neden böyle yapıyorsun? Onlarla arana mesafe koymana gerek yok. Çünkü başka bir yolunu bulacağız..." Youngjae başını sağa sola salladı. "Babam kadar inatçı kimseyi görmedim. Seni bırakmaz."

Mark kaşlarını çattı. "O zaman gelmem!" Youngjae onu hafifçe itti. "Saçmalama! Gideceksin ve Jackson'ı göreceksin. Hepsi seni çok özledi. Onlara ihanet edemem." Mark ve Youngjae yarım saat boyunca bu konu hakkında tartıştılar. Babasının içeri girmesiyle ikisi de sustu. " Nasıl gittiğiyle ilgili soru soracaksan kapa çeneni." Babası omuz silkti. "Sadece 4 günün kaldı." Youngjae başını sallayıp tekrar Mark'a döndü.

"Senden bir şey istemem gerekiyor." Babası odadan çıkana kadar bekledi ve devam etti. "Oraya gidince...benden bahsetme tamam mı? Ondan isteyerek ayrıldığımı düşünsün. Böylece geri gelmez." Mark ağzını açacak gibi oldu ama Youngjae başını sağa sola salladı. "Lütfen Mark...Lütfen bu onun iyiliği için." Mark yavaşça başını salladı. "Özür dilerim...başına bunları açtığım için. Gelmeseydim her şey daha iyi olacak-" "Hey! Saçma saçma konuşma! Gelmeseydin ne olacaktı? Hepimiz seni öldü zannediyorduk...Sakın kendini suçlama." Yavaşça başını salladı. Youngjae ona sarılıp gülümsedi. "Cuma günü gelirim, sen de eve gidersin olur mu?"

~

cUmA gELirİm sEn dE eVe gİdErSin oLuR mU¿

💚

-light

seoul driftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin