Lise üçüncü sınıftaydım. Yine bir karma yapılmış ve en olmamam gereken sınıfa düşmüştüm. Notlarıyla ters orantılı kişilikleriyle belalılarla dolu bir sınıf. Ne yapacağımı bilemeden derslerime odaklanıp ilk dönemi zar zor bitirmiştim.
Şu iki buçuk senede nasıl başardıysam okulda sessizce, kendi halimde takılacaktım. Bunları düşünürken bazen üzülüyordum. Hiç arkadaşı olmayan, kafasını kitaplardan kaldırıp insanların yüzüne bile bakmaya cesareti olmayan korkak bir asosyaldim. Dışarıdan inek olarak algılanmak umrumda bile değildi. İnsanlarla konuşmamak için ayrı bir çaba sarfediyordum. Konuşursam kilitli kutum kırılır ve zarar görürüm diye sesimin tonunu bile bilmeyen bir sınıf dolusu ergenle ders dinliyordum. Bu durumdan şikayetçi değildim tabii ki de. İnek gibi görünmek hoşuma bile gidiyordu. Çünkü inekseniz sizinle kimse arkadaş olmak istemezdi. Ve benim de hiç arkadaşım yoktu. Sorunlu bir ailenin sorunlu tek kızı Tuğba. Başka türlü nasıl anlatabilirim ki kendimi. Biraz da paranoyak olabilirim. Çoğu zaman izlendiğimi düşünürdüm mesela.
Lisenin ilk yılında bir çocuktan çok hoşlanıyordum. Tabii ki gidip açılmadım. Sadece uzaktan izlerdim. Yine aynı asosyalliğimle umutsuz vakaydım. Yani cesaret edemezdim böyle bir şeye. Esmerlerin en güzeli diye düşünürdüm hep. Simsiyah gözleri kor gibi yakardı içimi. Bunun farkında olmaması ayrı bir konu. Çünkü hiç göz göze geldiğimizi hatırlamıyorum. Siyah dağınık saçları ve uzun boyu uzaktan hemen farkediliyordu. Izlemek bana yetiyor da artıyordu. Bu bile bana lüks geliyordu. Kitabımı bile elimde olduğu halde okumayıp onu izlerdim teneffüs boyunca. Sonra git gide gözümde kayboldu. Zaman geçtikçe sanki hafızamdan siliniyordu. Aylar geçerken farkına varmadan onu izlemeyi bırakmıştım. Bu ikinci senede farkında olduğum birşeydi. Bir gün aklıma geldi 'ben neden artık izlemiyorum' diye öyle anladım yani. O gün dank etti kafama aşk veya onun gibi şeyler de bana göre değil diye. Bana göre hiçbirşey yoktu aslında bu dünyada. Ne işe yaradığımı bilmiyordum. Şu hayatta ki amacım ne hiçbir fikrim yoktu. Annem ve babam her gün sarhoş olup kavga eden ucubelerdi. Onların sesini her zaman yüksek ses müzikle bastırıp kendimi dünyama hapsediyordum. Babam bütün gün çalışıp her akşam eve demlenmiş bir şekilde gelirdi. Aslında ne iş yapıyor tam olarak bilmiyordum bile. Ama galiba orta halli bir şirketi vardı. Çoğu işi asistanı ve müdürü yaptığından babam için sadece imza atıp keyif çatmak kalıyordu. Annem ise kendi mağazasında çalışıyordu. Yani para sıkıntı değildi. Tabii ki onlar da çocuklarına sadece paranın gerekli olduğunu düşündükleri için başka birsey yapma zahmetinde bulunmuyorlardı bile. Kendimi bildim bileli bir sevgi kırıntısı bile görmedim kimseden. Hayat boyu bir arkadaş sahibi bile olamamamın sebebi belki de buydu. Aslında hiç de önemli değildi bunlar. Bu esaret ne zaman bitecek diye düşünüp durmuyordum. Çünkü üniversiteyi başka bir şehirde okumayı aynı zamanda da çalışmayı düşünüyordum. Buradan, bu hayattan, ailemden ve herkesten uzakta yeni bir başlangıç yapacaktım. Bunun için gerekli olan şeylerden çoğuna sahiptim.
Yarı yıl tatilini her zaman olduğu gibi odamda geçiriyordum. Okuduğum kitaplar bittiğinde yenilerini almak için çıkardım dışarıya sadece.
Kulaklıklarımı takıp en yüksek sesli şarkılardan birini açtım. Ellerim cebimde ilerlerken yolda kafamı tamamen boşaltıyordum. Her zamanki kitapcıdan birkaç kitap seçip aldım. Biraz ileride her zaman gidip kahve içtiğim kafe vardı. Oraya ilerleyip bir masaya geçtim. Hava her zamanki gibi kasvetli ve soğuktu. Camdan dışarıyı izlemeye başladım. Garsonun geldiğini hissedince kafamı bile çevirmeden kahvemin siparişini verdim. Kahvem geldiğinde önce ellerimle kavrayıp ellerimi ısıttım sonra kokusunu içime çektim. Azar azar yudumlarken yeni aldığım kitaplardan birini açıp okumaya başladım. Yüzümde buruk bir gülümsemeyle bir süre daha okudum. Okul dışında gözlük kullanmadığım için kontak lens kullanıyordum. Bazen garip bile geliyordu bu durum. Artık gözlük takmak da istemiyordum. Havalar soğudukça yağmur yağıyordu ve ben yağmurda dışarıda dolaşmazsam yaşayamazdım. Gözlüklerle de hayli zor oluyordu bu durum tabii.
O gün de yine yağmur yağmaya başladı. Ben de hemen kitabımı kapatıp kalktım. Hesabı ödedim garip bakışlar eşliğinde. Çünkü herkes yağmurdan kaçarak kafeye doluşuyordu. Bense dışarı çıkıyordum. Gerçekten normal değildim. Ama sokakların boş olması işime geliyordu. Dünya benimmiş gibi hissettiriyordu. Yalnızlık en güzel şey şu dünyada diye içimden geçirip kendimi dışarı attım. Şemsiyemi açıp sahile doğru yavaş yavaş ilerledim. Ayak seslerim huzur veriyordu bana. Sokağın başında kenarda ki küçük köpeğe baktım. Islanmıştı. Sesi bile çıkmıyordu. Etrafa bakınıp kuru ve sıcak bir yer aradım. Arada çıkmaz bir sokak vardı. Yeterince kuruydu. Devamı gibi üstü de kapalıydı. Köpeği alıp oraya ilerledim. Yere bırakınca silkelenip kurumaya çalıştı. Yüzüme gelen damlacıklarla gülmeye başladım. Çok sevimliydi. Kafasını okşadığımda mayıştı. Ben kıkırdayarak gülerken o da gözlerime bakıp sırıtmaya başladı. Bir çift ayak sesi duydum ama arkama bile bakmadım. Bu küçük köpekçik paranoyak düşüncelerimi bile silmişti. Ayak sesleri durdu. Ben de biraz daha köpeği sevip doğruldum. Arkamı döndüğümde sokağın başındaki duvara yaşlanmış ıslak bir genç duruyordu. Yüzü görünmüyordu. Önemsemeden köpeğe bir kere daha bakıp sahil yoluna geri döndüm. Yağmurun sesini dinlemek için müzik bile açmamıştım. Ayak sesleri yine kulaklarıma ulaştı ama arkama bakmaya cesaret edemedim. Adımlarımı hızlandırıp başka bir yoldan sahile ilerledim. Etrafa baktığımda yalnız olduğumu görünce rahat bir nefes aldım. Kalbim normal ritmine döndüğünde elimdeki çantayı yanımdaki banka bırakıp şemsiyemi üstüne kapattım. Kitaplarımın ıslanmasını istemezdim. Gökyüzüne bakmaya çalıştım. Tabii ki fazla başarılı olamadım. Çünkü yüzüme damlalar çarptıkça gözlerim kapanıyordu. Ama o an ki huzurum hiçbirşeye değişilmezdi. Ufak bir çığlık atıp rahatladım. Sonra bir süre de sahile vuran hırçın dalgaları izledim. O kadar güzel bir sesti ki bu. İçime denizin kokusunu çekip ıslanırken uzakta bir silüet gördüm. Etrafta kimse yok zannederken uzakta da olsa birini görünce yine içime korku doldu. İyice baktığımda o sokakta gördüğüm gence benzettim. Korkmamak için derin derin nefesler almaya başladım. Öylece durmuş yüzü bile görünmeden bana doğru bakıyordu. Şimşek çaktığında aydınlanan yüzünde sadece burnu ve çenesi belli oluyordu. Kapüşonu yüzünü saklıyordu. Daha fazla korkmamak için hemen çantalarımı ve şemsiyemi alıp ters istikamete doğru yol aldım. Arkama bakmamak için özel bir çaba gösterdim. Etrafı dinleyemiyordum kulaklarımdaki uğultu yüzünden. Hızlı hızlı yürüyüp tanıdık sokakları bulunca rahatladım. Biraz sonra eve ulaşınca hızla kapıyı açıp içeri girdim. Hemen dışarı baktım camdan. Kimseyi göremedim. Odama çıkıp üzerimi çıkardım. Küveti doldurup sıcacık bir banyo yaptım. Kendime geldiğimde çıkıp giyindim. Saçlarımı kurulayacaktım ama aklıma gelen şeyle tedirgin olup cama yaklaştım. Perdeyi aralayıp dışarı baktım. Elimi ağzıma kapatıp tekrar baktım. Sokağın başında yine o çocuk dikiliyordu. Kapüşonundan sular damlıyordu. O ise sadece bizim eve bakıyordu. Korku ile açılan gözlerimle bakarken beni farketmiş gibi kımıldandı ve benim camıma bakmaya başladı. Korkudan titreyen ellerimle perdeyi kapatıp hemen aşağıya koştum. Kapıyı birkaç kere kilitleyip mutfağa girdim. Bir bardak su içip odama çıktım. Kapımı da kilitledim. Korkudan mideme kramplar girmişti. Hemen ilacımı alıp attım ağzıma. O günkü ilacımı içmemiştim. Anti depresan kullanmak için yaşım gençti ama beynim yaşlıydı. Tekrar camdan bakmaya cesaret edemediğim için bilgisayarımı alıp yatağa girdim. En sevdiğim dizilerden birini açıp izlemeye başladım. Kafam biraz olsun dağılmıştı. Korkumu atlattığım için dışarı bakmaya cama ilerledim. Perdeyi yavaşça aralayıp baktığımda köşe boştu. Derin bir nefes alıp tekrar yatağa gömüldüm.Rüyamdan daha doğrusu kabusumdan terler içinde uyandım. O genç evime girmişti. Düşündükçe kalbim daha da hızlı atıyordu. Kulaklarımdaki kalbimin sesi yavaşlayınca kapının yumruklanma seslerini duydum. Dehşete düşmüş gibi birkaç saniye kıpırdayamadım. Sonra silkinip odadan çıktım. Merdivenlere yönelince ses daha yüksek gelmeye başladı. Sakin kalmak için derin nefes alıp aşağıya indim. Kapıya yaklaşınca babamın sesini duydum. Tabii yine sarhoş olduğu için kapıyı açamadı diye düşünüp rahatladım. Kapıyı açıp geri çekildim. Babam düşe kalka içeri daldı. Ardından da bir o kadar sarhoş annem girdi içeri. İkisinin beraber gelmesi şaşırtmıştı beni ama korkumun ağır basması ile tek kelime bile etmeden odama çıktım. Yine kavga edeceklerini bildiğimden kulaklıklarımı takıp müziği son ses açtım. Kendimi müziğin ve uykumun kollarına bıraktım sonra...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...