Ölüm soğuk anne... Ölüm karanlık... Çok acımasız...Oradan nasıl kalkıp eve gittiğimi bilmiyorum. Darmadağın salona girer girmez biraz daha dağıttım. Kalan son gücümü de tekmelerime aktarıp önüme gelen her şeyi yerle bir etmiştim. Bu defaki sehpa cam değildi maalesef. Artık kırmamdan bıkan ailem anlaşılan kıramayayım diye ahşap seçmişti. Onun dışında her şey paramparça olmuştu tabii ki. Ama öfkem, sinirim, acım geçmek bilmiyordu. Artık aklımda tek bir şey vardı. Ki o kadar kabullenmeme rağmen korkuyordum da. Ama bana en çok yakışacak şekilde yapacaktım. Bundan kaçış yoktu artık. İki seçenekten biri elenmişti. Gitmek artık öyle kolay değildi. Çünkü o bakışlar, sözler benimle gelecekti. Kurtulmanın tek yolunu seçmem korkaklıktı belki de. Ama artık umrumda değildi. Istırabım böyle sona erecekse korkak olmak bile cazip gelirdi. En nefret ettiğim duygu bile iğrendirmiyordu artık beni. Korktuğum bir şeye başka korkulardan dolayı koşuyordum. Ölümden korkmam normal miydi? Bana uymayan bir şeydi. Ama bu korku ciddiyetimi kanıtlıyor ve cesaret veriyordu yapacağım şey için bana. İroni... İşte benim diğer adım. Her zaman kendimi bile şaşırtacak bir ironiydim ben.
Ağlıyordum ama gözlerimden artık yaş gelmiyordu. Bitik halde dağınık salondan çıktım. Banyoya girip yüzüme baktım büyük aynada. Simsiyah bir suretti gördüğüm. Göz altlarım mor yerine siyahtı. Uykusuz yüzüm artık beyaz değildi. Gözlerim değişmişti. Siyah kısmı büyümüştü. Nasıl olduğu hakkında bir fikrim yoktu ama hoşuma gitmişti. Tamamı siyah olsa daha iyi olurdu ya. Bu da iyiydi. Renkli tarafı daha da belirgin halde kehribarı açılmıştı. Siyah benliğimi daha da ortaya çıkarıyordu. İşte bunu fark edince yaşlar geri dönmüştü. Anıl beni ben yapan tek şeydi. Beni tamamlayan, özgür kılan ve tabii ki mutlu eden... Gözlerimde onun varlığını taşımak içimi ısıtırken aynı zamanda paramparça ediyordu. Sözleri kulaklarımda yankılanırken aynaya bir yumruk attım. Parçalar elimin boğumlarına batmıştı. Kırık ayna içimi yansıtıyordu. Her bir parçasında kendimi görürken iğrenerek baktım ve nefretimi hatırladım kendime dair. Kırılmış keskin parçalara bir darbe daha indirip kanayan elimi salladım. Hala canımın yanıyor oluşu canlı olduğumu hatırlatıyor ve devam etmemi emrediyordu. Dolabı açıp aspirin çıkardım. İki tane büyük tableti ağzıma attım ve çiğneyerek kanımı hızlandırmasını sağladım. Keskin bir ayna parçası alıp çıktım banyodan. Mutfağa ilerledim sarsak adımlarla. Dolaptan beş şişe birayı da çıkardım ve kucağıma sıkışırdım. Salona zor bela varınca müzik çalara sevdiğim bir grubu taktım. Çaresiz halimi anlatan bir şarkı seçip yüksek sesle çalmasını sağladıktan sonra koltuğun önüne çöktüm. Şişelerden birini açıp büyük yudumlarla içerken müziğin sesini biraz daha açtım. Kafamı koltuğa yaslayıp şişeyi dudaklarıma nefessiz kalana kadar bastırdım. İçtiğim sıvı beni boğuyordu ama umursamadım. Kanımın sulanmasını hızlandıran alkol bedenimle buluşurken aspirin de işimi kolaylaştırıyordu.
" Neyleyim doğan günü
Neyleyim sensiz gülü
Geceler çoğalırken aydınlık kar getirmezkiSevda bahçesinde
Kurutulmuş bir gül idim
Beni sakla bir ömür sev diye diye ölendimVazgeç gönül
Vazgeç sesini duyan yok
Bir yağmurun içinde
Ateş böceği misali..
Bir yanıp bir söndünVazgeç gönül
Vazgeç seni anlayan yok
Bir yağmurun içinde
Ateş böceği misali..
Bir yanıp bir söndünNeyleyim doğan günü
Neyleyim sensiz gülü
Geceler çoğalırken aydınlık kar getirmezkiSevda bahçesinde
Kurutulmuş bir gül idim
Beni sakla bir ömür sev diye diye ölendim
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...