Yüzümdeki ıslaklık hissi ile gözlerimi araladım. Karşımda deliye dönmüş bir Bulut vardı. Anında aklıma doluşan görüntülerle yerimden adeta sıçradım. Saçlarımı çekiştirerek volta atmaya başladım.
"Tuğba! Neler oluyor? Yoksa onlara bir şey mi yaptı?"
"Hayır. Hayır. Hayır. Onlara bir şey olmadı. Olamaz. İzin vermem."
"Nasıl? Nasıl olacak, ne yapacaksın? Tek gidemezsin."
"Bulut! Seni de tehlikeye atamam. Zaten onlar da benim yüzümden orada. Savaş'ın istediği benim. Gidip gerekeni yapmalıyım."
"Hayır yalnız gidemezsin. Sana zarar verecek."
"Anlamıyorsun Bulut. Seni de mi tehlikeye sokayım? Bunu mu istiyorsun benden?"
"Asıl sen benden seni yalnız göndermemi istiyorsun?"
"O zaman şöyle yapalım..."
**********************
Gideceğimden emin olduğu adresi mesaj atmasından belliydi. Aşağılık pislik...
Büyük boş alanda arabayı durdurup yıkık dökük tek katlı binaya ilerledim. Sıvaları dökülmüş iki duvarın ortasındaki büyük demir kapının önünde durup derin bir nefes aldım. Kapıyı büyük bir gürültüyle yana kaydırıp nefesimi vermeden içeri adımımı attım. Rutubet kokulu, büyük, boş depoda önümü görmek için gözlerimi kıstım. Duvar dibinde elleri ve ayakları bağlı durumda duran Efe ve Anıl'ı görünce o yöne koşmaya başladım. Onların olduğu kısım haricindeki yerler pek aydınlık değildi. Baygın olduklarını fark edince adımlarımı hızlandırdım. Ama birkaç adım kala kolumdan sertçe geriye savruldum. Yere hiç de yumuşak olmayan bir şekilde düştüğümde sessizce dişlerimi birbirine bastırdım. Önemli olan hissettiğim acı değil karşımdaki pisliği görmekti o an. Nitekim düştüğüm yerden ellerimle kalkmaya çalışırken önümde duran bir çift bot gördüm. Sinirle kafamı kaldırırken bir yandan da ayağa kalkmaya çalışıyordum. Burnumdan soluyarak karşısında dimdik durdum. Pis bir ifadeyle üstten üstten bakıyordu. Yüzüne tiksinerek baktım. İfadesini değiştirmeden kolumu tutup çekiştirmeye başladı. Geriye dönüp hâlâ ayılmamış sevgilim ve Efe'ye baktım. Çok geçmeden bir sandalyeye oturtuldum. Nefret dolu kahverengilerimle tiksindiğim suratına bakmaya başladığımda keyifle bir elini sandalyenin sırtına yerleştirip üstüme eğildi. Ona karşı başımı eğmeyeceğime dair kendime söz vermiştim. Ne olursa olsun yenilmeyecektim. Küçümser bakışlarım karşısında afalladı ama bozuntuya vermeden çenemi kavradı. Gözlerimi kaçırmadan koyu kahverengilerine bakmayı sürdürdüm. Arkasında kalan cılız ışıkta görebildiğim kadarıyla sakin duruyordu. Ama zevk alan ifadesini gizleyemiyordu sakinliği. Çenemi tutan parmakları sıklaştı ve kafamı Anıl ve Efe'nin olduğu yöne çevirdi. İniltiler eşliğinde yaralı yüzleri buruşuyordu. İkisinin de kaşları patlamıştı. Anıl'ın o doyamadığım alt dudağı kanamıştı. Sağ gözünün tamamı morarmış, yanağından burnuna kadar rengi ulaşıyordu. Efe ise soldan darbe almıştı daha çok. Simetrik olarak onun da sol gözünün tamamı renk değiştirmişti. Muhtemelen ikisini ayrı kişiler dövmüştü. Henüz açmadıkları gözlerinin ne halde olduğunu kestiremiyordum. Büyük ihtimal göz bebeklerinin etrafında kan toplanmıştı. İkisini de öyle görmek istemiyordum. Efe'nin o parlak masmavi irislerinin lanet kırmızıyla boyanmış olduğunu görmek istemiyordum. Ah Anıl! Onun o yıldızlı gece gözlerini, o kara elmaslarını o halde görmek kesinlikle istemiyordum. İstemsizce sol gözümden bir damla yaş düştüğünde öfkeli bir ses çok yakından kulağımın zarına baskı uyguladı.
"O lanet gözlerinle bir de ağlıyor musun?"
Kanaat getirmiştim artık tam anlamıyla. Rahatsız bir manyakla karşı karşıyaydım. Tek kaşım havada yüzüne baktım. Çenemi bırakmıştı ama yine de çok yakınımdaydı yüzü. Dolu gözlerime öfkeyi yükleyip devam ettim meydan okumaya. Her ne kadar ağlamış olsam da boyun eğmeyecektim. Gözyaşlarım bunu benim yüzümden yaşadıkları içindi. Onlardan uzak durmalıydım. Ama yapamamıştım. Ayrıca artık yalnız kendimle ilgili değil karnımdaki günahsızın da hakkında karar vermeliydim. Sadece bebek bile Anıl'ı yanımda kalmaya zorluyordu. Ben git desem bile gidemezdi. Bir parçası bendeyken gidemezdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/40213488-288-k654461.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...