Başımı iki yana salladım. Umutsuz vakaydı. Yine de konuşmam gereken biriydi. Bazı sorularını cevaplayıp bazı şeyleri netliğe kavuşturmalıydım. Ulaş'da yaptığım hatayı yapmak istemiyordum. Bunu o değil ben hak ediyordum. Daha doğrusu sevgim hak ediyordu.
Eve gidince Anıl'ın gergin ve sinirli halinden sıyrılması için uyumayı seçtim. Beni gördükçe daha da geriliyordu. Ailesinden vazgeçmesini istemediğim için suçluyordu beni. Sanki onsuz olabilecekmişim gibi. Hayatımın sonunu kendi ellerimle kaçıncı seçişimdi. Ama o görmemekte ısrar ediyordu. Onu bıraktığım gün ipimi çekeceğimi görmüyor muydu? Belki de bencillik edip benimle gelmesini istemeliydim. Hiçbir imkanımız yokken sürünmesini istemeliydim. Hah! Çok güzel fikirdi! Benden bunu istiyordu işte. Son çareydi hem bu. Belki de Savaş videoyu vermezdi ailesine. Çok düşük bir ihtimal de olsa ümit ediyordum.
Bizim için başlayan tatil rutininde devam ederken iyiden iyiye tembelleşmiştim. Gece hiç uyumuyordum. Gündüz aldığım uyku da emanet gibi duruyordu. Yorgunluk kronikleşmişti artık. İnsanlar erkenden kalkıp hayata katılıyordu. Nasıl başarıyorlar diye düşünmeden edemiyordum. Eskiden erken kalkıp okula gittiğim halde çok yabancıydı o halim bu sıralar. Lise geldi aklıma. Erkenden kalkar okulda giderdim. Belli bir bankta oturup kitap okurdum. İlk iki sene boyunca dikizlediğim Anıl hayatıma tatlı bir renk veriyordu habersizce. Sonrası zaten sıkıcılıktan uzak geçmişti. Öyle ki sakin görünmez hayatımı aradığım zamanlar olmuştu. Ama simsiyah yaşayışım sayesinde hayatımın en önemli parçalarını bulmuştum. En olmayacak, kayıp parçaları fazla olan, eksik birine gelip çatmışlardı. Bundan bir gün bile şikayet etmeden güzelleştiriyordu hepsi hayatımı. Koruyup, arkamda duruyor, elimi hiç bırakmıyorlardı. En çok da Efe. Onun bırakmaması hepsinden değerliydi. Çünkü en zor sınavlara o maruz kalmıştı. Yaptığım her şeyden etkileniyor, üzülüp mutlu oluyordu. Anıl benim için de olsa beni bırakmıştı. Ama o hep yanımda kalmayı seçmişti. Ayrılığım, intikamım, planlarım... Hiçbirinde pes etmemişti. Şansımdı. Boncuk gözlü bir şans meleği... Can çekişirken, yaşamaya çalışırken, dibe batarken, çırpınmasam da eli hep önümde uzanıyordu. Beklentisizken nasıl da güzel seviyordu. Peki Anıl'ı terk etseydim o şekilde ne yapardı? Efe gibi mükemmel bir arkadaş olabilir miydi? Sanmıyordum. Öfkelenir, kırardı kesin. Bunları düşünürken gülümsediğimi fark ettim. Karışık aşığım benim. Ne düşünürsem düşüneyim aklımın bir köşesinden kafasını uzatan erkeğim benim. Gerçekten de birinin olmak böyle bir şey olmalıydı. Her anın, beynin, vücudun, aklın, ruhun onu zikretmeliydi. Milimine kadar o kişinin olmak mükemmeldi. Bazı insanlar bu sahiplik mevzusu için feminist düşüncelerle karşı çıkar. Ama karşılıklı olduktan sonra aitlik de sahiplik de çok güzeldi bence.
Okul sona ermişti değil mi? Ama şu sınav denen büyük mahşerden dolayı moral babında bir kutlama yapılacaktı. Tabii bir de mezun olduğumuz için. Sanki kutlanacak bir durumdu. Bence hayat hep devam eden bir okuldu. Sınavlar hiç bitmez üstelik ne zaman olacağını da bilemeyiz. İnsan ölürken bile sınanabilirdi bence.
Mezuniyet balosu! Türlü planlarla atlatma fikrim tam olarak elimde patlamıştı. Bulut beyin önderliğindeki çeteye gafil avlanmıştım. Neymiş asosyalmişim. Ne olmuş ki yani? Ben halimden memnundum hem. Ama galiba onlar pek değildi. Ama ben buydum. Yani şen şakrak, içinde havai fişek patlayan, gereksiz neşesiyle göz dolduran biri olmamıştım hiç. Öyle insanları da samimiyetsiz ve gereksiz bulurdum. Bulut bu düşünceme uymuyordu kesinlikle. Çünkü aklı başında biriydi ve gereksiz sululuklar yapmazdı. Neşeli olsa da bulunduğu ortamın ağırlığını taşımayı bilirdi. Kontrol edebildiği neşesi gerektiğinde tedavi görevi bile görebiliyordu. Ama mesela ölüm gibi ciddi durumlarda şaka yapıp uzaylı bakışlarına maruz kalmazdı.
Başımın etini yemesini istemiyordum. Bahanelerim teker teker saf dışı kalıyordu. Klasik şeylerin hepsini kullanmıştım. 'Kendimi iyi hissetmiyorum' , 'Bayar beni oralar' , 'Kalabalığı sevmiyorum' , 'Eğlenmek istemiyorum' ve daha niceleri... Sonunda normal bir kız gibi bir bahane buldum. Fikrime öyle güveniyordum ki şüphe bile etmedim söylemekte. O kadar çaresizdim yani. Ama geri tepti. Çünkü ben anormaldim ve onlar bunu benden iyi biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...