Belki de ilk defa birine inanmıştım. Birkaç gün içindeki konuşmaları biraz da olsa güvenmemi sağlamıştı. Ama yine sonu hüsran oldu tabii. Arkadaş edinebileceğimi sanmıştım. Konuştuğum kişi en olmaması gereken çıktı. Gözlerini gördüğüm an önce şaşırdım. Sonra yüzümde göreceği en kötü ifadeyle ona baktım. İğrendiğimi gözlerimde gördüğü an afalladı. Kafamı iki yana sallayıp hızla eve döndüm. Yalan söylemek bu kadar mı can yakıyormuş? Öğrenmiş oldum. Kapıyı kilitlendiğimden emin olup odama çıktım. Odamın da kapısını kilitledim. Pencerenin önüne geçtim ama direğin altında değildi. Telefonuma gelen mesajı okumadan önce bir şişe daha açtım ve kafama diktim. Mesajı açmak konusunda tereddüt etsem de okudum.
"Tuğba pencereyi aç"
Sinirden ve hayal kırıklığından ellerim titriyordu. Camın önüne geçtiğimde aşağıda duruyordu. Camı açmak istemiyordum. Çünkü içeri girmesini istemiyordum. O yüzden mesaj yazmaya karar verdim.
"DEFOL!"
Mesajı okuduğunda hemen kafasını kaldırdı. Perdeyi de kapatıp şişeyi aldım. Yarıladığım birayı tamamen bitirip bir kenara attım. Mesaj sesine aldırmadan telefonu kapattım ve yatağa yattım. Sızmak için son saniyelerimde o mavi gözleri belirdi yine gözlerimin önünde.
Sabah uyandığımda gördüğüm rüyadan dolayı sinirlerim bozuktu. En çok nefret ettiğim kişinin gözlerini sabaha kadar görmüştüm. Kendimi duşa atıp iyice rahatladım. Ilık su iyi gelmişti. Kurulanıp giyindim. Telefonumu açtım. Mesajlara aldırmadan operatörü aradım. Numaramı değiştirip mesajları okumadan sildim. Şişeleri bir poşete doldurup çantamı da aldım ve dışarı çıktım.
Kafede güzel bir kahvaltıdan sonra biraz dolaştım. Kapalı hava ruh halimi yansıtırken içimi ferahlattı. Sahilde biraz gezdikten sonra birkaç tane sigara içtim bir bankta. Aslında tam olarak tiryaki sayılmazdım ama bu duman içime işlerken rahatlatıyordu. Günde birkaç sigara içmek tiryakilik sayılmazdı bence.
Bir taksiye atlayıp avm ye gittim. Birkaç mağaza dolaşıp bir sürü kot aldım. Siyah ve gri birkaç t-shirt de aldıktan sonra hepsini ödedim. Güzel bir film seçip biletimi aldım. Bir hamburger yedikten sonra filme girdim. En dramından bir romantik filmi ağlayarak izledim. Tamamen rahatlamıştım. Bir kafede oturdum ve filmi düşündüm bir süre. Güzel bir aşk izleyince etkisinden bir süre çıkamıyordum. Kahvemi yudumlarken karşıdan esmer bir çocuk bana doğru geldi. Ayakta dikilerek "Oturabilir miyim?" diye sordu. Kafamı kaldırıp baktım. Oldukça güzel bir yüzü ve tipi vardı. Kafamı salladım oturması için. Gülümseyip karşıma oturdu ve yüzüme bakmaya başladı.
"Birşey içmez misin?" diye lafa girdim.
"Ah evet ben de kahve isteyeyim" dedi ve ellerini nereye koyacağını bilemeden garsonu çağırdı. Siparişini verdikten sonra bana döndü. Ben de yeni bir kahve istedim. Evet gün boyunca kahve içebiliyordum. Elini uzatıp "Ben Bulut" dedi. Gülümseyip "Tuğba" dedim ben de.
"Memnun oldum Tuğba."
"Ben de" dedim ve kahvemi bitirdim.
Yeni kahveler geldiğinde okuldan falan konuştuk biraz. Bulut üniversite ikinci sınıfta okuyormuş. Çok eğlenceli biriydi. İki saat rahat konuşup güldük. Sonra ben kalkmaya karar verdim.
"Çok eğlendim."
"Ben de. Şey numaranı istesem?" diye sordu ensesini kavrayarak. Çok tatlı görünüyordu o anlarda.Numaralarımızı birbirimize verdik ve vedalaşıp avm den çıktım. Az ilerideki tekelden yine birkaç bira ve bir şişe de konyak aldım. Taksiyle döndükten sonra köşeye hiç bakmadan eve girdim.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...