Sabah yine erken kalktığım için oyalandım bir müddet. Sonra rutin işlerimi yapıp hazırlanmaya başladım. İçimden saçlarımı özgür bırakmak geldiği için sadece tarayıp öylece saldım. Evden çıkıp kafeye gittim. Kahve ve poğaça ile kahvaltı yapıp okula geçtim.
Kaç gündür Efe ile aramızda soğuk savaş vardı. Sessizliği bozan şey muhtemelen iyi bir şey olmayacaktı. Biraz korkuyordum ama yine de ona bir zafer yaşatmayacaktım. Korkusuzca karşısında dikilmemden çok rahatsız oluyordu. Anıl ise tuhaftır, keyifle bizi izliyordu her defasında. Bu Efe'yi daha çok sinirlendiriyordu. Bunu görmek o kadar da zor değildi.
Sabah sabah hiç çekemeyeceğim bakışları es geçip bir banka oturdum. Yanındaki yandaşlarına ve sürtüklere aldırmadan bana bakmayı sürdürüyordu. Ben ise onu görmezden gelmeye karar vermiştim. Telefonumdan müziği değiştirip gözlerimi kapattım ve kafamı bankın sırtına koydum. Müzik dünyadaki en güzel ve rahatlatıcı şeylerden biri diye düşündüm. Sonra saatime bakıp kulaklıklarımı çıkardım. Banktan kalkıp yeni yeni toplanmış sınıf sırama doğru gittim. En arka taraflarda dikilmeye başladım. Efe yine yanımda belirdi. Ona bakmadan varlığını hissedebiliyordum. Biraz uzaklaştım ondan. Güldü ve "Kaçacak yerin kalmadı. Biletini çok yakında keseceğim. Bela geliyorum dedi ama dinlemedin" dedi. Hiç aldırmadan beklemeye devam ettim. Daha da sinirlenip derin bir nefes aldı. Bu sinir ona yanlış hamle yaptıracaktı biliyordum. O yüzden karşılık vermiyordum. Sabırla hamlesini bekliyordum.
Sınıfa girince sırama ilerlerken yerinde oturan Anıl'ı gördüm. Kötü çocuklar gibi gidip arkada otursa ne olurdu sanki. Beni görünce keyifle arkasına yaslandı. Gözlerimi kısıp ne yapmaya çalıştığını anlamaya çalışarak baktım. Gülümseyip bakmayı sürdüğünde gözlerimi başka tarafa çevirdim. O anda arkamdan omuz attı bir sürtük. Gözlerimi devirip güldüm. Sonra yerime geçtim. Kız hala dikilmiş beni izliyordu. Sonra dönüp kapıya baktı. Efe'ye omuz silkti. Efe sinirle soluyup bana baktı. Gülümseyip çantamla ilgilenmeye başladım. O sırada Anıl'ın kahkahası kulaklarımı doldurdu. Dönüp ona bakma gereği duymadım. Kahkahasını kısa kesip bana döndü. "Ne kadar coolsun öyle" dedi sırıtarak. "Sorunun ne?" diye sorduğumda kısık gözlerle bana baktı ve "Gerçekten tuhafsın. Anlamak zor." dedi. Cevap vermek yerine telefonumla ilgilenmeyi tercih ettim.
Sınıftaki herkes ses tonumu yeni duymuş olduklarından benim konuştuğuma şaşırmıştılar. Yine aldırmadan devam ettim nette gezinmeye. Bu sırada hâlâ kapıda dikilen Efe sinirle bana doğru gelip sırama çarparak sırayı savurdu. Kafamı kaldırıp arkasından baktım. Sırasına oturunca göz göze geldik. Gülümseyip sıramı eski yerine getirdim. Sonra bir kez daha yüzüne baktım ve yerime oturdum.
Dersler standart geçerken teneffüslerde de göz hapsinde tutuluyordum. Efe ve Anıl birbirlerine bakmadan beni izliyordu. Efe'nin Anıl'dan bile büyük düşmanıydım artık. Bu bakışlarından anlaşılıyordu. Ben onun aksine sevecen ve alayla gülümseyerek bakıyordum. Bu da onun hem sinirlenmesini hem de kafasının karışmasını sağlıyordu. Aslında bana da eğlence çıkmıştı. Zayıf noktasını bulmuştum. Damarına basıyordum. Ama bunların bir karşılığı olacaktı tabii ki. Merakla bekliyordum hamlesini. Efe'ye olan bakışlarımın aksine Anıl'a soğuk ve sert bakıyordum. Tamam tuhaf biriydim. Tam da Anıl'ın dediği gibi. Anıl da bu bakışlarımı çözmek için beni izliyordu.
Öğle arasında canım yemek istemediği için sınıfta oturup kitap okumayı tercih etmiştim. Sınıf boştu. Sonra bir kalabalık sınıfa daldı. İçlerinden tanıdık mavi gözleri seçmiştim. Yerimde dikleşip kitabıma döndüm. Sonra yanıma gelip oturdu Efe. Yine ilgilenmediğim için olsa gerek sıradaki ellerini yumruk yaptı. Esnedim ve kitabı kaldırdım. İyice sinirlenen Efe kızlara başıyla işaret verdi ve sıradan kalkıp öğretmen masasına oturdu. Bu sırada sınıf kapısında Anıl belirdi. "Eğlenceye beni neden çağırmadınız?" deyip en ön sıranın üstüne çöktü. Ben Efe'ye bakmaya devam ederken kızlardan biri gelip saçıma asıldı. En ufak bir ifade değişikliği belli etmezken bakışlarımı kaçırmadım. Sonra karşıma diğer kız geçip tokadı geçirdi suratıma. Yana savrulan yüzümü hemen düzeltip dudağımın kenarındaki kanı elimle sildim. Sonra biri beni kaldırdı ve öğretmen masasının önündeki sıraya sürükledi. Sakin bir ifade ile yine Efe'ye döndüm. Yüzünde daha önce görmediğim bir şeyler vardı. Öfkeliydi ama sanki başka bir örtü vardı yüzünde. Kafamı dik tutup yüzüne bakmayı sürdürdüm. Bu sırada kızlar saçımı çekmeye ve tokat atmaya devam ettiler. Tepkisiz kalmama sinirlenip boğazımı sıktı bu defa sarışın kız. Milim kıpırdamayan mimiklerim ile deli etmiştim kızı. Boğazımı iyice sıktı ve nefessiz kaldım. Daha önce tüpsüz daldığım için pek de etkilenmedim. Gözlerimi kapatıp dudağımı yaladım. Sonra gözlerimi açıp kıza dik dik bakmaya başladım. Kızın gözlerindeki öfke yerini korkuya bıraktı. Ve bağırmaya başladı "Efe'den özür dile psikopat!" Bakışlarımı Efe'ye çevirdim şaşkındı. Boğazımdaki eller gevşeyince kıza baktım. Kız hırsla bir tokat daha geçirdi suratıma ve yakamdan tutup ayağa kaldırdı. Karnıma attığı yumrukla iki büklüm olurken sesimi çıkarmadım yine. Ona bu zevki yaşatmaman gerekiyordu. Biraz durup doğruldum. Yeni bir yumruk daha yiyince oturdum kalktığım yere. Kız yine özür dilememi bağırdı kulağıma. Gözlerimi kapatıp gelecek darbeleri bekledim bir süre. Bir kaç tokat ve yumruk yüzümü ısıttı. Dudağımın biraz daha kanadığını hissetmiştim. Aldırmadım. Yine ve yine. Sonra yere bıraktı kız bedenimi ve bir tekme savurdu karnıma bu defa. Bir kaç tane daha tekme yedim. Hareketsiz olarak bekliyordum tekmeleri. Kız yakamdan tutup beni sarstı ama yine fayda etmedi. Kendimdeydim ama bilerek ilgilenmiyordum. Bu darbelerin hiçbiri umrumda değildi. Daha önce yediğim dayakların yanında pek birşey sayılmazdı. Hastanelik olana kadar yediğim dayaklar sarhoş babama aitti. Bilincimi kaybedene kadar dövmüştü beni birkaç kere. Tek sebebi bile olmadan. Annemin aldırdığı yoktu tabii. Viskisini kızından önemli gören bir annenin aldırması da saçma olurdu zaten. İkisinden de nefret etmek için milyonlarca sebebim vardı.
"Aç o lanet gözlerini!" diye bağıran Efe'ydi. Düşüncelerimi bir kenara bırakıp sesini analiz ettim. Çaresiz ve öfkeliydi. Gözlerimi açmayınca kızın elleri üzerimden çekildi. Sonra daha okkalı bir tokat yedim. Gözlerimi araladım. Karşımda mavi gözleri deli gibi oynayan Efe'yi gördüm. Bana şaşkınca bakıyordu.
"Bak bu tokat iyiydi işte" dedim. Bir anda afallayıp sarıldı bana. Bu defa şaşıran bendim. Kollarının arasında hareketsiz dururken ani bir kararla ittirdim onu. Yüzüne belki de ilk defa bir ifadeyle baktım. Tiksinerek birkaç saniye yüzüne baktıktan sonra ayağa kalkıp sınıftan çıktım.
Tuvalete gidince yüzüme baktım biraz. Gözlerim hafif şişmişti ve yanaklarım, özellikle sağ yanağım kızarmıştı. Elmacık kemiğimde hafif bir morluk vardı. Saçlarım dağılmıştı. Ellerimi ıslatıp saçlarımı düzelttim. Yüzümü de yıkayıp bir süre lavaboya yaslı durdum. Düşünmek istemesem de aklımda saçma sapan düşünceler dolaşıyordu. Karnımdaki ağrı ile yüzümü buruşturdum. Kabinlerden birine girip karnıma baktım kızarıktı. Nefes alırken biraz acıyordu ama onun dışında pek bir ağrı yoktu. Ellerimi yıkayıp yüzüme iyice soğuk su çarptım yeniden. Tuvaletin kapısı açılınca aynadan gelene baktım. Anıl elinde buz torbası kapının önünde dikiliyordu. Siyah gözleri yüzümdeki kızarıklıklarda dolaştı sonra gözlerimde durdu. Ağladığımı sanmıştı muhtemelen. Ağlamadığımı anlayınca bir süre dondu kaldı ama sonra söze başladı."Gerçekten tuhaf birisin. Neden sessiz kaldın?" Onu duymazdan gelip "İyi eğlendin mi bari?" diye sordum. Gülümseyip "Ağlayıp zırlamadın ki eğleneyim. Anlamıyorum canın yanmadı mı hiç?" dedi.
Omuz silkip yanından geçerken kolumu yakaladı. Elime buz torbasını bıraktı. Gözlerine baktım sonra dışarı çıktım. Teşekkür bekliyordu belli ki ama umursamadım. Sınıfa doğru yürüdüm hiçbirşey olmamış gibi. Peşimden de Anıl geliyordu. Muhtemelen kavga çıkaracağımı sanıyordu. Kapıdan girerken benim sıramda oturan Efe'yi gördüm. Sırama yaklaştığım anda kafasını kaldırıp bana baktı. Yüzüne bakarak üstüne doğru eğildim gözleri büyüdü. Boynuna yaklaştım ve arkasından çantamı aldım. Kaskatı kalmış bir şekilde gözlerime baktı bir süre. Sıranın altına düşmüş telefonumu da alıp doğruldum. Sonra ters bir bakış atıp dışarı doğru yürüdüm. Sınıftan çıkarken Anıl'a elimdeki buz torbasını sallayıp hafif tebessüm ettim. O da şaşkınlıkla gülümsedi.
Okuldan çıkıp bir taksi çevirdim. Yüzüme buzu bastırırken adresi verdim. Araba durunca ücreti ödeyip indim. Hastaneye girip acil servise yöneldim. Bir doktor benimle ilgilenip pansuman yaptı. Önemli bir şeyimin olmadığını söyledi. Sanki ben bilmiyormuşum gibi. Karnıma da krem sürdü ve birkaç ilaç yazdı. Birkaç güne izlerin tamamen geçeceğini söyledi. Hastaneden çıktım, eczaneden ilaçları aldıktan sonra taksiye bindim. Telefonumdan kuaförümü aradım ve geleceğimi haber verdim. Yarım saat sonra varmıştım. İçeri girince benim yumuşak kuaförüm gördü beni ve bir çığlık patlattı. Oflayıp bir koltuğa bıraktım kendimi. Bakışlarımdan soru sormaması gerektiğini anladığı için tek kelime etmeden makyaja başladı. İzleri iyice kapattıktan sonra saçlarımı da okşadı ve "Bir bakıma ihtiyacın var gibi duruyor. Çok cansızlaşmış bunlar. Ne dersin biraz keselim mi?" diye sordu. Kafamı sallayıp kendimi onun ellerine bıraktım. Yıkayıp biraz kısalttı. Renginden memnun olduğumu bildiğinden boya teklifinde bulunmadı. Sabah erkenden geleceğimi söyleyip çıktım.
Akşam olmak üzereydi ve acıkmıştım. Bir avmye girip pizza yedim ve bir de film izledim. Yalnızken huzurlu oluyordum. Gün içinde olanları unutup kendimi dışarı attım. Biraz yürüyüp nefes aldıktan sonra taksiyle eve döndüm. Direkt odama çıkıp üstümdekilerden kurtuldum. Sıcak bir banyo yapıp rahatladım. İlaçlarımı sürüp giyindim. Bir kahve yapıp balkona çıktım. Kahvemi yudumlarken gökyüzünü izledim. Kahvem bitince ayağa kalktım ve öyle kaldım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...