Kollarının arasında siyah koltuğumuzda uzanırken dünyadaki en mutlu insandım. Kafamdaki bütün kaygı içerikli düşünceler uzaklaşmıştı. Deniz kokusu ve baykuşun parlayan gözleriyle huzurlu bir dünyaya ışınlanmıştım. Göğsü benim için yaratılmış bir yataktı adeta. Saçlarımı okşayan eli her şeyin iyi olacağını düşündürüyordu. Ama tabii ki de güvendiğim ve artık güvenmek istemedigim hislerim tam tersinin olacağını, aksiliklerin ve engellerin peşimizi bırakmayacağını fısıldıyordu. Bir süre de olsa kulak ardı edecektim bu fısıltıları. Aksi takdirde huzur bana uzaktı.Saatlerce kucağında sessizce yatmıştım. Ne o uyumuştu ne de ben. Sessiz nefeslerle birbirimizi soluduk. Bir elim belinde bir elim boynundaydı. Bıraksalar günlerce p şekilde kalmaktan şikayet etmezdim. Anıl'ın da öyle hissettiğini tek hareket bile etmeyen bedeninden anlamıştım. Sesini duyduğumda uzun sessizlikten sonra rahatlatıcı bir başka şeyin daha varlığını keşfettim.
"Hala inanamıyorum. Evleneceğiz. Bakarsın hemen çocuğunuz da olur. Ne dersin?"
"Ah! Hemen çocuk mu? Bana ters."
"Öyle mi? Belki de evlenmeden hamile bırakmalıyım seni."
"Anıl ya! Dur, dur, dur."
Gıdıklayarak gülmeye ve güldürmeye devam etti ikazlarımı dikkate almadan. Karnımdaki ellerini kalçalarıma indirince işin rengi değişti. Üzerime uzanarak dudaklarımı öperken kendimden geçmemin nedeni uzun zaman olmasıydı sanırım. Ya da sadece o dudakların olağan etkisiydi.
Aramızdaki kıvılcım sayılmayan alevler harlandıkça harlanıyordu. Dudaklarından ayrılıp nefes nefese konuşmaya çalıştım.
"Anıl bir dakika. Bir isteğim var."
"Nedir o sevgilim?"
"Korunmak istiyorum."
"Ciddi misin? Ama neden?"
"Bir daha hazırlıksız hamile kalmak istemiyorum."
"Neden? Zaten evlenmeyecek miyiz?"
"Öyle ama korkuyorum. Hamilelik şuan gerçekten fobi benim için."
"Peki sevgilim. Nasıl istersen."
Tam endişesiz sevişmemize devam ediyorduk ki Anıl'ın telefonu çaldı. Bakabilmesi için uygun pozisyonu sağladıktan sonra gözleri ekranda durdu. Birkaç saniye bakıştı telefonla ve oflayarak cevapladı aramayı. Ben de doğrulup oturdum. Mutfağa doğru yürüyerek konuşmaya devam etti. Rahatsız olduğumu anlamış olmalıydı.
"Annem. Bu hafta yemeğe gelir misiniz diye soruyor."
"Hımm."
"Ne dersin?"
"Farketmez."
"O zaman. Nerede kalmıştık?"
**************************
"Kızın mı olsun isterdin yoksa oğlun mu?"
"Hımmm bir düşüneyim. Bana aşık bir kızım olsa güzel olurdu. Ama annesini koruyan cesur bir oğlum olsa da fena olmaz yani. Peki sen?"
"Gözleri senin gözlerinin aynısı olsun da cinsiyeti mühim değil benim için."
"Hayır. Gözleri seninkinden olmalı. Görenin içi yanmalı."
"Hayır Anıl! Ben senin kara gözlerinden istiyorum."
"İyice evliliği sindirdik. Baksana kavga da etmeye başladık."
"Hakkaten ya."
"Zaten biraz büyümeden kesin rengi belli olmaz bebeklerin gözlerinin."
Baya bir tembellik etmiştik. Koltukta saatler geçirmiştik. Duş ve giyinme işini de oyalana oyalana hallettikten sonra bara gitmeye karar verdik. Tabii yolda Bulut ve Efe'yi de alıp yemek yiyecektik.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...