Anıl'ı gördüğümde yerimden kıpırdayamadım. Kara gözlerini öyle özlemiştim ki doya doya bakmak istedim. Bulut baktığım yere bakınca hızla bana dönüp kolumdan tuttuğu gibi masaya ilerledi. Beklememi söyleyip bara koştu. Kalabalığı yararak ilerlemesi zor olduğundan biraz vakit aldı dönmesi. Bense o gelene kadar bütün biriktirdiklerimi döktüm gözlerimden. Bulut gelir gelmez önümde diz çöküp bir şişe su uzattı. Titrek ellerimle zorlukla içtiğim bir yudum su nefes almamı sağladı. Yine de tıkanmıştım. Bulut peçete ile yüzümü silerken endişeli görünüyordu. Kesik nefeslerimin arasından konuşmaya çalıştım.
"Çıkar... beni... buradan..."
Hemen telâşını silip beni kaldırdı. Dışarı çıkana kadar Anıl'a bakmamaya çalıştım. Ne zamandır böyle bir kriz geçirmiyordum. Ulu orta ağlamam ise bana tamamen zıttı.
Nefesimi kesecek kadar ağlamanın tek nedeni vardı. O da belliydi. Kaldıramıyordum artık olanları. Dürüst davranıp her şeye elele dimdik durmak varken kaçmayı tercih etmesi beni yıkmıştı. Resmen hayal kırıklığıydı benim için. Daha çok sevip yanımda olmasını isterdim. Ama o korumak adı altında beni terketmişti. Yaptığı resmen korkaklıktı.Otele dönmeyi seçtiğim için Bulut ile yola çıktık. Yolda içki almak istedim. Bulut önce itiraz etse de kabul etmek zorunda kaldı. Ama kendisi seçecekti içkiyi ve benimle içecekti. Otele sokmak da ona aitti.
Odama girer girmez küçük balkonun kapısını açıp içeri hava girmesini sağladım. Serin hava rahatça odaya dolduğunda üzerimi değiştirmek için banyoya girdim. Rahat bir şeyler giyinip döndüğümde kapı tıkladı. Bulut elinde siyah bir poşetle geldiğinde hemen yere oturup telefonumdan müzik açtım. Son ses çalan şarkı favorilerimdendi. Poşetten çıkan içki ile Bulut'a tip tip baktım.
"Ne var? Efkârlıysan bundan iyisi yoktur. Kızım aslan sütü bu."
Bir kahkaha ile sözlerine karşılık verip plastik bardağı doldurması için uzattım. Şeffaf sıvıyı doldurur doldurmaz kafama diktim. Boğazımı yakıp geçen tad ile tuhaf sesler çıkardım. Bulut yüksek sesle gülmeye başladı tepkime. Acı ve yakıcı tad iki üç bardaktan sonra hoş gelmeye başladı. Hatta iğrenç kokusu umrumda bile olmadı. Şarkıya eşlik ederek iki bardak daha devirdim. Sıradaki şarkı ise beni benden almak için çalmaya başlamıştı. Bir bardak daha sek olarak kafama dikip yüksek sesle söylemeye başladım.
"Tebrikler, kurtuldun bak bizden
Kolay olmadı ama, bitti tebrikler
Tebrikler, kutla yokluğumu
Çok istedin, çok uğraştın bitti tebriklerBen, yarım aklımla ben farketmedim
Sesinde biz yoktuk konuşurken
Ben yarım aklımda ben sandım ki
Güzel biter gerçekse eğerYok çıkmıyor sesin kör kuyunda
Benden aldıkların neden benden fazla? Yok yapamam, kalamam kör kuyunda
Benden aldıkların neden benden fazla?..."Sabah gece zil zurna sarhoş olmanın yaptığı kötü etki ile baş ağrısına uyandım. Çatlayacak sandığım kafama aldırmadan kalktım. Bulut içtiğimiz yerde sızmıştı.
Denizde akşamdan kalma olmanın yan etkilerini atmaya çalışırken suyun tadını çıkarıyorduk. Uzun süren yüzme yarışmaları ve su savaşları ile yorulup kendimizi kumlara attık. Sonunda kalkacak gücü kendimde bulduğumda şezlonga gidip güneşlenmek üzere uzandım. Ama Bulut Bey izin vermedi. İlla krem sürmem gerekiyormuş. Kremlenip tekrar güneşin yakıcı ışınlarının altına uzandım. Siyah bikinime yakışan bir bronz tene sahip olmak üzere uzun süre güneşlendim.
Birkaç saat sonra acıktığımız için yemeğe gitmeye karar verdik. Duş ve kıyafet olayını halledip restorana ulaştık. Biftek sipariş edip kendimi Bulut'un matrak sohbetinin keyfine bıraktım. Yine gözlerim yaşarana kadar beni güldüren Bulut'a içten içe teşekkür ettim. Modumu her durumda değiştiriyordu. Harika arkadaşımla zaman hızlı geçiyordu. Eğlenerek yediğimiz yemeğin ardından havuzda yüzdük biraz da. Akşam üzeri yine bara gitmeye karar verdik. Ama gözyaşı olmayacağına hem kendime hem Bulut'a söz vermem gerekmişti. Kısa siyah elbisemin üstüne kısa kot ceket alıp topuklu bir ayakkabı giydim. Hafif dalgalı saçlarımı açık bırakıp sırt dekoltesinin bir kısmını kapattım. Siyah göz kalemi ile kahvelerimi ön plana çıkardım. Bulut'un tepkisi abartılı bir ıslıktı.
Barda eğlenmeye başlayınca her şeyi arkamda bırakmıştım. Ta ki Anıl ortama giriş yapana kadar. Simsiyah giyimi ile dikkatimi üzerine topladı. Kara gözleri beni bulduğunda kafamı başka yöne çevirdim. Görmezden gelmeye devam edecektim. Umursamazlığımı kazanmıştım yeniden. Anıl'ın ifadesi işe yaradığının ispatıydı. Keyifle gülümseyip dans etmek için Bulut'u ayağa kaldırdım. Hareketli parçalar peş peşe çalarken dansımın güzelliği ile egom tavan yapmıştı. Ki bunu Bulut'un övgüleri de etkilemişti. Temas dolu dansım Anıl'ı sinir ediyordu. Doğru yolda olduğumu farkedince dozunu artırmayı da ihmal etmedim. Bulut da bana ayak uydururken etraftaki arsız gözlerden korunuyordum. Bulut beni kalabalıktan uzak tutuyordu dans etmekten çok. Haline gülerken dansa ara vermedim. Kahkaha atarak dans ediyordum. Bulut'un boynuna dolanmış kollarımdan biri birden çekilince sendeledim. Anıl beni neredeyse sürüklerken Bulut muzur bir gülümseme ile izledi sadece. Dışarı çıkınca bırakmadığı kolumu silkip elinden kurtardım. Öfke ile yüzüne bakmaya başladım. Sokak lambasının altında siyah gözleri daha da karanlık bakıyordu. O da en az benim kadar öfkeliydi. Damarına basıp konuşturmayı amaçlayıp açtım ağzımı yumdum gözümü.
"Ne yaptığını sanıyorsun sen?"
"Asıl sen ne yaptığını sanıyorsun? Ne o hareketler öyle?"
"Seni ne ilgilendirir?"
"Hah! İlgilendirmez öyle mi? Nasıl ilgilendirmez söylesene bana nasıl?"
"Şöyle ki biz ayrıyız ve bana karışamazsın. İstediğimi yaparım!"
Bağırarak konuşurken birden gülmeye başladı. Bu kötü bir şeyin habercisi gibiydi. Anlamaz bakışlarla yüzüne bakmaya başladım.
"Çok komiksin Tuğba. Sen bana karışıyorsun ama değil mi? Yoksa ben de yanındakini tenha bir yerde kıstırıp tehdit mi etmeliydim?"
Duyduğumla dudağımı ısırdım. Nereden öğrenmişti acaba? Karşımda gülmeye devam ederken sinirlerim daha da bozuluyordu. Ayağımı yere vurup sinirimi çıkarmaya çalıştım. Can alıcı bir yerden vurmuştu ama ben de altta kalmayacaktım.
"Bakıyorum seni şaşırtabilmişim. Ne o yoksa kız arkadaşın şikayet mi etti sana beni?"
"Kız arkadaşım falan değildi o. Şaşırdım evet. Ama beni asıl şaşırtan böyle bir şeyi yapan senin bana hiç tepki vermemen."
"Sen beni hiç şaşırtmadın ama. Tam senden beklenecek korkakça bir harekette bulundun."
"Korkaklık yapmam gerekiyordu."
"Öyle mi? Tabii sevip yanımda kalmak zor geldi değil mi?"
"Tuğba anlamıyorsun. Sana zarar gelmesinden de acı çekmeyi göze aldım ben."
"Acı çekmeyi değil çektirmeyi seçtin sen!"
"Benim içim nasıl paramparça oldu bilmiyorsun tabii sen. Hem ayrıldığımızda hem de karşımda başkası ile öpüştüğünde."
"İyi olmuş. Biraz da olsa etkilenmen işime geldi. Karşısında öyle şeyler gören sadece sen değilsin üstelik. Nedenini bildiğim halde gelip yanımda durmadın sen Anıl!"
Yüksek sesim sokak lambasına çarparken bana doğru hareketlenip bileklerimi tuttu. Çatık kaşlarımla sinirimi belli ederken dudaklarımda hissettiğim tadla donup kaldım. Birkaç saniye sonra durumu idrak edebildim. Bileklerimdeki ellerini yavaşça belime doladığında ben de ellerimle ensesini kavradım. Saç tutamlarını okşayarak karşılık verdim. Dudaklarıma da hareket katıp öpücüğü derinleştirdim. Uzun süren öpüşü bütün vücudumu esaret altına almıştı. Titreyen vücudum belimdeki eller sayesinde ayakta duruyordu. Özlediğim dudakların tadı beni benden almıştı. İçimdeki tarifsiz mutlulukla gülümseyerek gözümden bir damla düşürdüm. Ayrılıp o damlayı dudakları ile gamzemde yakaladı. Öpücükten önceki sesine tezat bir alçaklıkta fısıldadı.
"Çok özlemişim gamzelerini Tuğba'm."
Boynuna sarılıp deniz kokusunu içime çektim. Bütün endişelerimi o aroma ile geride bırakırken gözlerim huzurla kapandı. Onu bir daha bırakmamak üzere boynunu sıkarcasına sarıldım. Benimdi ve gitmesine asla izin vermeyecektim bir daha...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...