Pişman

1.1K 51 12
                                    

Hissettiğim ezici ve nefesimi kesen duygunun adı pişmanlıktı. Tam olarak neyden pişman olduğumu da bilmiyordum. Çünkü hangi kısımda hatalıyım bir türlü kestiremiyordum. Ulaş ile karşılaşmak mı? Onu sevmemek mi? Anıl'a aşık olmak mı? Ulaş'ı öldürmek mi? Hatam tam olarak neredeydi bilemiyordum. Ama sonuç olarak bu pişmanlık dalgası beni bilmediğim sahillere savurmuştu.

Anıl elimi tutup öyle söyleyince ne yapacağımı bilememiştim. Gözlerine bakarken içim sıcacık oluverdi. Özlemiştim hem de fazlasıyla. Onsuz gerçekten de ölü gibiydim. Ama yapamazdım. Onu da bu yola sürükleyemezdim. Yeterince sert çıkmasına özen gösterdiğim sesimle adeta tısladım.

"Anıl bırak beni."

"Ne? Hayır Tuğba. Bırakmayacağım. Bu saatten sonra olmaz."

"Bırak dedim Anıl."

"Bırakmıyorum. Ne yapacaksın küçük hanım?"

"Kalbini kırdırma Anıl. Bırak gideyim."

"Ah çok korktum. Kalbimi haftalardır paramparça ettin zaten. Un ufak oldu sayende. Daha ne kadar kırabilirsin ki."

"Ah! Anıl! Lanet olsun! Bırak dedim sana."

"Hayır dedim ben de sana. Seni eve kilitlemem gerekse bile bundan sonra asla ayrı kalamam."

"Anıl ben istemiyorum! Anlamıyor musun sen beni?"

"Ha? Ne dedin? Aradığın anlayışlı Anıl'a ulaşılamıyor."

Beni kendine çektiği gibi sırtına attı bunları söyler söylemez. Şaşkınlıktan ne yapacağımı bilemeden sessizce kaldım baş aşağı. Dizlerimin arkasındaki eliyle öyle sıkı tutuyordu ki öfkesi tenime işliyordu.

"Sen fazla şımardın Tuğba. Hep senin dediğin oldu bu güne kadar. Hepimiz istediğini yaptık. Ama sonuç ortada. Bundan sonra patron benim. Bu soğuk, umursamaz, kötü kız hallerin bana sökmez. Büyük bir cezayı hak ettin sen."

**************************

Gerçekten de kilitlenmiştim. İnanamıyordum. Beni eve kilitleyip gitmişti. Üstelik benim evime de değil, başka bir eve. Küçük salonda volta atmaya başladım sinirden. Bütün planlarımı alt üst etmişti Anıl. O Savaş denen pisliği yok etmem gerekiyordu. Etrafa baktım bir şey bulup kurtulurum diye. Ama yoktu. Ne anahtar ne de kapıyı açabilecek başka bir şey.

Birkaç saat sonra Anıl geldi. Keyifli görünüyordu. Ah hayır içmişti. Anıl'ı daha önce hiç sarhoş görmemiştim. Ama biliyordum ki Anıl sarhoşsa akıtacak zehri vardır. Koltuğa yayılıp geniş gülümsemesiyle karşıya bakmaya başladı. Yan taraftaki tekli koltuğa oturup gözlerimi ona diktim. Nasıl da özlemiştim. Saçları biraz daha uzamış, karmakarışıktı. Arka kısımlarına göre daha uzun olan ön tarafı sağa doğru düşmüştü. Çok hırçın görünüyordu her tutamı. Gözleri her zamanki gibiydi. Kapkara ve ışıl ışıl. Ama aynı bakmıyordu. Öfke doluydu bakışları. Üzerinde ince bir uzun kollu t-shirt vardı. Yumuşak ve ince deri ceketi onu ısıtabilir miydi? Açmış olduğu bacakları onu rahat gibi gösterse de bir şeylerin ağırlığı üzerindeydi. Görüyordum, büyük bir yükün altında ezilen bir hali vardı. Kafasını koltuğun arkasına yaslayıp iç çekti.

"Sen bana ne yaptın böyle? Ben seni bıraktığım zaman ne demiştin? 'Korkup kaçtın, sevmek ve yanımda durmak zor geldi' demiştin değil mi? Peki sen ne yaptın Tuğba? O kadar şey paylaştıktan sonra hiçbir önemim yok gibi bir kenara attın beni. Onca şey yaşadık hiç mi değeri yoktu? Seni nasıl sevdiğimi görmedin mi de bana böyle bir acı verdin? O kadar bencilsin ki o bebeğin sadece senin olduğunu sanıyorsun. Onun gitmesi sadece seni yıkmış gibi kendini kapattın. Kimseyi yanına yaklaştırmadın. O benim de bir parçamdı. Ben onunla ve seninle geçecek öyle güzel günler düşünmüştüm ki. Ama olmadı. Yaşasa da çok zor olacaktı. Doktor söylemişti. Yaşasaydı bile hasta olacaktı. Zor bir hayat sürecekti. Belki de doğunca ölecekti. Ama sana bir şey olmadı. Ben buna sevinemedim bile. Aramıza ördüğün duvarın diğer tarafında sadece iyi olduğuna şükrettim ve sabredebildim. Ama artık olmaz. Sana o kadar hak tanımayacağım. İstediğin her şeyi yapıp başına buyruk hareket edemeyeceksin. Artık ben ne dersem o olacak."

UmursamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin