+18 sahneler mevcuttur dikkat! İnleme kelimesini çok kullandım galiba :D
Benim evimde beni mahkum etmişti. Yalnız kaldığım anlarda sıkıntıdan patlamamak için dizi izliyordum. Dejavu yaşıyor gibiydim. Ulaş'ın kaçırma meselesine dönmüştü iyice olay. Günde birkaç saatliğine yanımdan ayrılıp sonra geri geliyordu Anıl. Beraber geçirdiğimiz zamanlarda da televizyon karşısında pinekliyorduk. Dışarı çıkmayı özleyeceğimi tahmin etmezdim hiç. Ama tam da öyle olmuştu. Kafa dağıtmak, barda hiçbir şeyi takmadan dans etmek, sarhoş olmak... Anıl öyle bir hale getirmişti ki beni normal şeyleri özlüyordum. Bohem yaşarken her zaman bu kadar sıkılacağım aklıma gelmemişti hiç. İzleyecek film, dizi kalmamıştı artık. Bir süre sonra o da sıkmıştı zaten. Evin içinde dolaşıp zaman geçirirken temizlik bile yapmıştım. O kadar şey yaşayıp sıyırmamışken evde kalmaktan kafayı yiyecektim. Saçma bir durum içinde kalmıştım. Bu gidişle aklımdakileri yapamayacaktım. Zaten Anıl da kendi başıma işler karıştırmayayım diye kilit altında tutuyordu beni zannımca. Efe ve Bulut'un da gelişleri azalmıştı. Özellikle Efe bana karşı çok mesafeli duruyordu. Kırgın görünüyordu. Kendimden soyutlamamın karşılığını aynı şekilde alıyordum Efe'den. Yapacaklarımdan sonra belki de tamamen kaybedecektim onları. Ama içimdeki ateşi söndürmek için yapmalıydım. Savaş'ın nefesini kesmek istiyordum. Hele Heves'i. Onu parçalamak istiyordum. Bebeğimi benden alan her darbesi için bir kesik fena olmazdı mesela. Veya saçlarını yaksam.
Kapı artık zile gerek duyulmadan açılıyordu. Malum Anıl beyimiz anahtarıyla dışarıdan kilitliyordu. Salondaki pozisyonumu bozmadan yıllarca evli kalmış kadınlar gibi bekliyordum. Elimde kumanda ağzımda stresimi alması için sakız oldukça umursamazdım. İşten yorgun gelip kumandayı kapan göbekli adam edasıyla geldi yanıma ve saçlarıma ufak bir öpücük kondurdu. O kocalar gibi davranmadığı için mutluydum aslında. O da benim gibi boşvermiş davransa ne yapardım bilmiyordum. Evlilik programı izlediğimi görünce kolunu omzuma atıp kendine çekti beni. Yüzünde çarpık bir gülümseme vardı. Durumumla dalga geçiyordu. Bakışlarımı yüzünde gezdirdim kafamı kaldırıp. Gözleri arsızca sakız çiğneyen ağzımdaydı. Dehşete düşmüş ifadesini görünce bir kahkaha patlattım. Endişe içinde bakarken uzanıp o sevdiğim boynundan öptüm. Geri çekildiğimde saniyede bir değişen ifadesi arzuluydu.
"O nasıl bir sakız çiğnemek öyle güzelim?"
Çarpık gülüş sırası bendeydi. Çünkü bunu öyle bir söylemişti ki gözleri alev alevdi. Anlamazdan gelmeye karar verdim.
"Ne olmuş?"
"Daha ne olsun davet ediyorsun resmen."
"Farkında değilim."
"Bence gayet de farkındasın."
"Öyle mi?"
"Ne kadar zaman oldu? Çok özledim sevgilim."
"Ben de özledim. Ama iyi değilim ben."
"Neyin var?"
"Ah! Bir de soruyor musun? Kapıdan dışarı adım artırmıyorsun."
"Cezalısın küçük hanım."
"Şu küçük hanım lafı da sinirlerimi bozuyor. Evde otura otura 50 yaşında mahalle teyzelerine döndüm. Hâlâ küçük hanım diyorsun."
"Bu kadar seksi mahalle teyzesi olmaz."
"Biraz daha evde kalırsam seksilik falan kalmayacak. Haberin olsun."
"Tanrıçam sen evde de olsan bir şey kaybetmezsin sen merak etme."
"Anıl? Azdın mı sen?"
"Bilmem galiba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...