Siyah saçlarında dolaşan ellerim okşadığı tutamlara aşıktı. Dalgalarına dalga katarak içime deniz kokusunu çektim. Kalbime ulaşan sevgisiyle huzur doldum. Sanki hiç bir şey olmamıştı. Onca sorun yok olup gitmişti. Gökten zembille inip beni bulan meleğimle çok mutluydum. Kara gözlerinde bütün eksik parçalarımı bulmuştum. Her şeyim olması çok doğaldı. Hiç bırakmak istemediğim sevgilim yanımdaydı. Başka bir şey istemiyordum zaten. Hep böyle kalmak yegâne dileğimdi. Zaman dursun da böyle kalalım istedim. Saçlarından ellerimi çekip yüzüne koydum. Karanlık gecede gözlerine baktım en derinlerini görmeye çalışarak. Heyecan ve sevgiyle parlayan gözleri hayat veriyordu bana. Tam da dedikleri gibi. Hani derler ya kelebek görse ömrü uzar diye aynen öyleydi. Gözlerime bakarken kısık sesle şarkı mırıldanmaya başladı. Sanki biri duyacaktı. Sesi büyüleyiciydi. Tok tınısı buğuluydu.
"Benim küçük sevgilim
Sen bana neler yaptın
Böldün parça parça
Onlar bilmez onlar bilmez
Bakarlar yüzüme
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibiBenim küçük sevgilim
Sen bana neler yaptın
Kırdın defalarca
Onlar bilmez onlar bilmez
Vururlar yüzüme
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibiBenim küçük sevgilim
Ben sana neler yaptım
Kızdım sayfalarca
Onlar bilmez onlar bilmez
Yakarlar canımı
Sanki yoksun gibi
Sanki yalanmışız gibiBenim küçük sevgilim
Sanki yalanmış gibi
Benim küçük sevgilim
Sanki masalmış gibi..."Gözlerimden bir an bile ayrılmayan gözleri dolu doluydu. Kötü bir şeyin habercisi gibiydi. Yaşlı gözlerinin anlatmak istediği şeyleri anlayamasam da içime korku salmıştı. Onu kaybetme korkusu ile yanarken benim de gözlerim yaşardı. Akan bir damlayı dudakları ile yakaladı elmacık kemiğimde. Gülümsemeye çalışırken dudaklarımı da öptü. Öpücüğü her şeyi unutturan bir tad bırakırken kollarım boynunda yerini almıştı. Sarılarak öpüşmemiz biraz daha derinleşirken kollarımdan sarsılmamla gözlerim açıldı. Karşımda benim gözlerimden daha koyu bir çift kahverengi göz görünce biraz daha hızlandı yaşlarım. Bana doğru eğilmiş bir halde kollarımdan tutmuştu. Biraz doğrulup gerilemesini sağladım. Kollarımı da bırakmıştı. Ağlamaya devam ederken en kötü bakışlarım Ulaş'ın üstündeydi. Nefret dolu gözlerimden akan yaşlar ise Anıl içindi. Acaba neredeydi? Nasıldı? Canı yanmış mıydı?
Uyandığıma pişman eden gözleri bir an tereddüt etmeden bana bakıyordu. Kafamı sağa sola sallayıp kalkmaya çalıştım. Yatağın yumuşaklığı ve tansiyonumun düşmesi nedeniyle bir an sendeledim. Koluma yapışıp güya beni kurtarmaya çalışan pisliğe ters ters bakıp tısladım dişlerimin arasından.
"Bırak kolumu."
"Tuğba iyi değilsin uzan şuraya."
"Hadi ya benim iyiliğimi mi düşünür oldun sen? Güldürme beni."
"Saçmalama da dediğimi yap."
"Yapmıyorum tamam mı. Gideceğim buradan. Çekil."
"Hiç bir yere gidemezsin."
Ulaş'a ters ters bakmaya devam ederken o iğrenç sesi duydum. Odada olduğunu da o an öğrendiğim yılışık ayaklandı oturduğu koltuktan.
"Ulaş seni çok seviyor. Kimseye böyle sabırlı davranmazdı."
"Beni o kadar çok seviyorduysa senden neden uzak tutmuyor?"
Sözlerim karşısında afallayıp tedirgince Ulaş'a bakan bay yılışık korkuyla adeta titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...