Hayatımda hissettiğim en büyük acı ile Bulut'un kollarında sallanmaya devam ettim. Güç verircesine belime daha sıkı sarıldı. Onun sayesinde ayakta durabiliyorum o anlarda. Şarkının sonlarına doğru kulağıma eğilip fısıldadı.
"Tuğba şimdi güçlü olman gerekiyor. Eskisi gibi olup ona gününü göstereceksin. Anladın mı beni? Oturup ağlarsan seni affetmem."
Kafamı omzundan kaldırıp yüzüne baktım. İlk defa böylesine ciddi bakıyordu bana. Kafamı aşağı yukarı sallayıp onu onayladım. Gülümseyerek karşılık verdi. Şarkı bitince hareketli bir müzik başladı hemen. Bulut elimden tuttuğu gibi etrafımda döndürdü beni. Gülerek dans etmeye başladım ben de. Müziğin ritmine ayak uydurarak sallandık. Sırtımı göğsüne yaslayıp dansına devam ederken ona uyum sağladım. Kulağıma doğru yine konuşmaya başladı.
"Seninki çok fena bakıyor. Bugün eve sağ dönebilir miyim diye düşünmekten kendimi alamıyorum."
Anıl'a hiç bakmadan kafamı ona doğru geriye yasladım. Yüzümde büyük bir gülümseme ile dansa devam ettim. Umursamazlığımı konuşturma zamanıydı. En iyi yaptığım şeyi yapıp o yokmuş gibi davrandım. Kıvırarak aşağı doğru indim. Ellerimle kollarını sıvazladım. Sonra göğsünü okşayarak yukarı kalktım. Ona dönüp ellerinden tuttum. Şok olmuş bir şekilde beni izledi. Ellerimi çekmeden geri doğru açıldım. Sonra kollarını belime doladım ve dansa devam ettim. Şok olmuş ifadesi hâlâ yüzündeyken kıkırdayıp elinden tuttum ve masaya yönlendirdim onu. Zira kendi yürüyemiyor gibiydi. Gülerek kalabalığı aştığımız anda kendimi koltuğa bıraktım. Kahkahalarla gülerken derin nefesler aldım.
"Süperdi ya. Ama çok yoruldum. Yine yapalım bunu."
Hâlâ saf saf yüzüme bakıyordu. Tanıyamamış gibi incelemesi beni iyice güldürdü. Yüzüne dokunup kendine gelmesini sağladım. En sonunda transtan çıktı ve bir nefes aldı. Bir kere daha beni böyle içten güldüren bu kişiyi tanıdığım için şükrettim.
"Tuğba sen ne yaptın ya? Dans kursuna falan mı gittin sen? Muhteşemdin. Acaba sana başka gözle mi bakmaya başlasam?"
Bir kahkaha daha atıp kolunun altına girdim. Bir elimle garsonu çağırırken hâlâ gülüyordum. Bara doğru baktığımda Ulaş'ın sinirli bir şekilde beni izlediğini gördüm. Tekrar Bulut'a döndüm. Bana baktı ve güldü. Ben de gülmeye başladığım sırada garson masaya geldi ve votkaları bıraktı. Dikleşip bardağımı aldım. Tek seferde bitirip masaya sertçe vurdum. Bulut yine hayretle beni izliyordu. Bir açıklama yapma gereği duydum.
"İçkiye dayanıklıyım merak etme. Bir iki kere komaya girecek kadar da içtim. Midem pek memnun değil bundan ama rahatlatıcı her şeyim elimden alındı. Yapacak bir şey yok."
Son sözlerimle gözlerim dolsa da burukça gülümseyip yaşları geri yolladım. Bulut daha çok şok geçiriyordu. Beni iyi tanısa da bu yönlerimi ilk defa görüyordu. Canım benim nasıl da endişeli bakıyor. Bir bardak daha gelmesi için işaret ettiğim sırada Bulut ayaklandı.
"Nereye gidiyorsun?"
"Tuvalete gidip geleceğim. Son bardağını iç gelince gideceğiz."
"Vaay ne oldu böyle ciddi değildin sen?"
"Dalga geçme Tuğba. Geldiğimde hazır ol."
Elimi salladım. O gidince yeni bardağım geldi. Masadan alırken elimi tuttu bir el. Sahibine baktığımda Ulaş'ı gördüm. Onu takmayıp bardağı sertçe çektim ve kafama diktim. Yanıma oturup dikkatle bana bakmaya başladı.
"Yine ne oldu? Beni mi özledin Ulaş?"
"Evet özledim. Arkadaşını daha önce seninle görmesem sevgilin sanırdım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Umursamaz
Teen FictionStandart hayatının sona ermesiyle karanlığına çekilen canlar... Bir insan ne kadar umursamaz, ne kadar güçlü olabilir? Ya da insanın acı veya umursama sınırı nedir? Öğrenmek zor değil... Karanlığıyla aşkı, arkadaşlığı, düşmanlığı tadan Tuğba'nın hi...