Kan

1.7K 82 8
                                    

Ulaş için gayet güzel geçen günler benim delirleme yetmişti. Ses çıkarmıyordum davranışlarına. Zaten monoton bir hayat yaşamaya başlamıştık. Bazen günlerce tek kelime etmeden aynı şeyleri yapıyorduk. Uyanınca -ayrı uyuduğumuzu belirteyim- kahvaltı, Tv, akşam üzeri biraz yürüyüş
-köpeklerle beraber-, akşam yemeği, Tv,
film-mısır keyfi, yatış. Günümüz rutin haline gelen bu şeylerle geçiyordu. Gittiğimiz her yerde peşimizde adamlarının olması kaçamayacağımı gösteriyordu bana. Ki zaten kaçmaya yeltenmemiştim hiç. Halim yoktu buna bir kere. Hem de Ulaş'a bizden olmayacağını gösterip kendiliğinden bırakmasını sağlamaya çalışıyordum. O ise bunları denediğime yorup daha da umutlanmıştı. Başka bir şey düşünmeye başladım bunu farkedince. Yeni bir plan yapmalıydım.

Ne Anıl'dan ne Bulut'dan ne de Efe'den haber vardı. Kimseden ses çıkmıyordu. Ulaş bu kadar iyi saklanabildiyse uzun zaman plan yapmış olmalıydı. Yürüyüş yaptığımız yerlerden anladığım kadarıyla ormanlık bir yerdeydik. Ama ev gayet lükstü. Adamlar her gün güzel yemekler getiriyor evin dışında nöbetleşe duruyordu. Her daim ordu gibi adamlarla dolu olan evin ormanın içinde saklı olması da bulunmamı zorlaştırıyordu. Tek güzel yanı iki güzel sibirya kurduydu. Eğitimli harika köpekleri her gün seviyor saatlerce oynuyordum yürüyüş sırasında. Bir de film iyi oluyordu. En azından nerede olduğumu bir kenara bırakıp izlediğimde iyi geliyordu. Tabii bir de gündüz kuşağında dizi izlemek gibi bir alışkanlık edinmiştik. Hiç alışık olmadığım şekilde kendimi ev hanımı gibi televizyonla konuşurken buluyordum. Bazen eğlenceli bile oluyordu.

Ulaş yine bir yerlere kaybolduktan saatler sonra döndü eve. Birkaç günde bir böyle yok oluyordu. İki ay falan olmuştu zaten esaret altına gireli. Kabullenmeye başladığımı hissettiğim an kendime gelmeye çalışıyordum. Ki zaten hemen rüyama giren bir çift siyah göz bana kendini hatırlatıyordu. Sevgilimi özlemiştim. Hem de çok. Ulaş gelip üçlü koltukta yanıma oturdu ve başımı göğsüne koydu. Her gidişinden sonra beni özlediğine dair bir şeyler söyleyip bunu yapıyordu. Ben de bir şey demiyordum. Elleri saçlarımda dolaşırken burnu da ellerine eşlik ediyordu. Saçlarım baya uzamıştı. Kesmemi istemiyor bütün tellerini okşuyordu. Müsaade ediyor olmam da ayrıca mutlu ediyordu Ulaş'ı. Saçlarımdan yüzüme inen parmakları yanağımda durup gamzemin olduğu kısımda oyalandı. Gamzelerimi ve gözlerimi çok sevdiğini söylerdi hep. Çenemi tutup kafamı hafif kaldırdı ve yüzüne bakmamı sağladı. İfadesizce baktığım gözleri başka bakıyordu. Bekledim ne diyeceğini. Ama uzun uzun baktı gözlerime. Yüzü oldukça yakındaydı. Hiç bir şey ifade etmeyen bu yakınlığı Anıl'la yaşasam kalbim mutluluktan kanat çırpardı. Ama Ulaş ile tek bir kıpırtı olmuyordu. Bekledim bir şey söylemesini. En sonunda dudaklarından dökülen kelimeler aklıma kazındı.

"Sen sevda mısın?"

Boş boş bakmaya devam ettim. Yanağımda parmaklarını gezdirdi usulca. Derin derin bakan gözleri sadece gözlerimi hedef almıştı.

"Gözlerinde bir ifade göreceğim gün yakın mı? Bu kadar umursamayan bir insan olabilir mi? Şu yüzünü güldürüp o gamzeleri kendim için görmek için neler vermezdim ki. Ne zaman benim olacağını bilmeden seni yıllarca bekleyebilirim. Ama sen bekletmekten hiç çekinmiyorsun. Bu kadar acımasız olmak zorunda mısın? O çocuk gibi sadece arkadaşın olmaya bile razıydım Tuğba. Ama sen bunu da çok gördün bana. O çocukla güldüğünü gördüğüm günden beri benimle güleceğin günleri bekler oldum. Bir gün o da olacak. Biliyorum ve bekliyorum. Bekliyoruz. O gün geldiğinde göreceğiz. Benim güzel misafirim hoş geldin."

Sessizce dinleyip gözlerimi kaçırmadım. İtiraz etme sıram sözlerini bitirince gelmişti. Artık gerçekten sıkılmıştım. Bunları kusmadan rahat edemeyecektim. Ağzımı araladığım an umutla dinlemeye başladı.

UmursamazHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin