8. Bölüm

2.6K 350 309
                                    

Sabah kahvaltısı bana zehir olmuştu. Skyler ve Jasmine'in benimle birlikte bir şeyler yapmaları zaten Tanrıların arasında bile muhteşem bir dedikodu döndürecek olay sayılırdı ve Shelby bana ablaların seni bekliyor dediği an komplo teorileri aklımda canlanmaya başlamıştı.

İlk ihtimal Sam'in beni o aptallara şikayet etmiş olabileceğiydi. İkinci ihtimal onların canının sıkılmış olması ve benimle uğraşma işini erkene çekmeleriydi. Üçüncüsü ise... tutmuştu.

Onların karşısında oturup iki lokmayı ağzıma atarken benim sabahımı zehrettikleri gibi onlarınkini de ediyordum. Skyler hiçbir şeye dokunmadığı için parmaklarına ve önündeki yemeğe bakıyor, salak saçma tebessüm ediyordum. Yemek yememeyi sürdürürse ölecekti, umarım yemezdi.

Onu sinirlendirmeyi başardığımda eline aldığı ama hiç kirletmediği bıçağını masaya dik bir şekilde vurdu.

Daha çok sırıttım.

Hemen ardından üçüncü tahminim hakkında konuşmaya başladı. Zach iyi bir gardiyan, değil mi? Sorusu kulaklarımda yankılandığı an sırıtışım sönmeye başladı ama pes etmedim. Tebessümü ciddi anlamda yapaylaştırıp ağzıma yapıştırmayı başardım. Onun Zade hakkındaki olağanüstü tahminlerini dinlerken başımı sürekli evet der gibi sallıyordum. Bunları söylüyordu çünkü onu elimden almayı planlıyordu. Geçen haftaların sonunda sadece Jeff ile değil, onunla da baş başa çok vakit geçirdiğimi tabii ki görmüşlerdi. Ve Zade ile yürürken sohbet edip gerçekten gülümseyebiliyordum. Bu ablalar ise Çukur'u yaratan kısımdan oldukları için benim kahkahalarım onlara işkence çektiriyordu.

Mutluluğa dayanamıyorlardı. Kendilerinden başkaları gülsün istemiyorlardı.

Ama bu oyuna kandım mı? Hayır.

Yine de sinir etmeyi başardılar.

Kahvaltıdan sonra odama döndüğümde Shelby beni katillere yakışır bir ifadeyle yakaladı. Korktu, durumu değerlendirdi ve ablalarımın beni öfkelendiklerini fark edip yürüyüş önerdi.

Tam bugünüm daha da kötüleşemez derken teyzemle karşılaştım.

Mutfaktan çıkıyordu, akşam yemeğini değiştirmiş olmalıydı. Kendisini iyi hissetmiyorsa asla ama asla et yemezdi. O yukarı çıkarken ben iniyordum fakat herhangi bir ithama maruz kalmamak için geçmesini bekledim ve bunu yaparken başımı eğdim.

Yaptığım geri tepti. Teyzem incecik bedenini önüme getirdi ve bir çöpü inceliyormuş gibi elindeki yelpazeyi çeneme dayayıp başımı kaldırdı. Gözlerime kenetlendi, bakışları kısıldı. Niye inceleniyordum bilmiyordum ama hiç hoş değildi.

Birkaç saniye sonra gözlerini devirdi ve yürümeye devam etti.

Güneş tepedeyken kendimi bahçeye attım. Shelby'nin önerdiği yürüyüşü kısa tuttum ve dünkü yağmurdan sonra kuruyan, yeşeren çimenlerin kenarına konulan banklardan birisine yerleştim. Çalışanları izliyordum. Geceki rüzgarla dağılan eşyaları toparlıyorlardı.

"Oturabilir miyim Mira?"

Yüzbaşının sesi tepemden gelince kafamdaki bulutlar dağılıverdi. Gözümü kısıp ona baktım ve başımı yavaşça salladım. Giyinip kuşanmadan gezmiyordu. Bankın bir ucundaydım, o da öteki ucuna yerleşti ama yeterince yakınımdaydı.

"Henüz bir gece geçirdim ama kaledeki her sabahın böyle bir neşeyle başladığını düşünüyorum." Tam tersini kastettiğini anlamam birkaç saniyemi aldı. Uykulu gözlerimi ona yönlendirdim.

"Kusura bakmayın, Yüzbaşı." Dün dediği aklıma geldi. "Shade." diye düzelttim. "İyi bir sabah geçirmedim ve rahatsızlık vermek istemezdim."

"Ah, lütfen... gerçek ifadelere çok yabancı kaldım. Bilirsin, çevremdeki çoğu kişi gülümsemesini sabit tutmak için büyük uğraş veriyor. Bir yerden sonra alışkanlık gibi yüzlerine yapışıyor."

ÖTEKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin