2. Bölüm

2.4K 343 92
                                    

Sabahın ilk ışıklarından önce Shelby'yi görmek gelenek olmuştu ama bu kez yanında Jeff de vardı. Saçlarımı ağzımdan tükürür gibi çıkardım ve kabus olup olmadığını kendimi cimcikleyerek kontrol ettim. Hayır, Jeff hâlâ ayaktaydı.

"Kalk bakalım."

Uykulu gözlerim çevrede gezinen ve Jeff burada diye iş yapıyormuş gibi görünen -aslında hiçbir şey yapmayan- Shelby'deydi. Oradan oraya koştururken bana sabahlık çıkardı ve üstümü örtmem için kafama fırlattı. Ne kadar da tatlı bir hizmetliydi. Eh, gerçek kan taşımayana ancak böylesi düşerdi.

Ama onu seviyordum.

Jeff beni normalden on beş dakika önce uyandırdığı için onu hiç sevmiyordum. "Neden kalkıyorum? Yoksa babam beni kahvaltıya mı çağırıyor? Lütfen ona öldüğümü söyle."

"Maalesef," dedi Jeff ve kafama atılan sabahlığı yakalarından kaldırıp giymemi bekledi. Shelby bunu kendimi örteyim diye atmıştı ama o giydiriyordu. İroniye kaş çattığını odanın öbür tarafından gördüm ama pek umursamadı. Jeff'in bana başka bir şekilde bakma veya ilgilenme olasılığı, balıkların uçarak şarkı söylemesiyle aynı derecede imkansızdı.

Ona geri döndüm ve ayağımı sallayarak bir şey demesini bekledim ama o saçıma bakıyordu. Tek bir noktaya gözlerini kısmıştı ve dudaklarını birbirine bastırmıştı. Shelby'yi kontrol etti ve başıma uzandı. Ellerinin arasında bir yaprak görünce gözlerim büyüdü ama Jeff, Shelby görmeden önce küçük yaprağı cebine attı.

"Güzel uyudun mu?"

Sırıttım. "Her zamanki gibi... çok iyi uyudum."

"Buna şüphe yok." Ellerini birbirine vurdu. "Sabah antrenmanı! Duyduğuma göre leydi bugün öğle vakti güneşin ışıldamasını değerlendirecekmiş ve bahçede oturacakmış. Biliyorsun..." Kafasını sağa sola eğmeden önce ne demek istediğini çoktan anlamıştım.

Annem, elinde kılıç olan kızlardan nefret ederdi. Ona göre ben zaten bir kız değildim. Oğulları her gün kılıç savurup yay kullanırken ben elime kesici tek bir şey alamazdım. Alırsam da hoş karşılanmazdı. Bu yüzden Jeff, beni kuytu köşelerde çalıştırıyordu ve kimsenin bahçede olmadığından emin oluyordu.

Gardiyanlar görüyordu ama umursamıyorlardı çünkü beni ve Jeff'i seviyorlardı. Bu kaçamağı bilen tek kişi teyzemdi çünkü bizi çok kez yakalamıştı. Yanına gidip af dilenmek için ayaklarına kapanacağım sıradaysa eline aynasını almıştı, saçlarını düzeltirken omzunu kibarca kaldırıp "Ne yaptığından bana ne." demişti. Yüzümde koca bir gülümsemeyle odasından çıkmıştım.

Çıkmadan önce sırtımda gözlerini hissetmiştim. Duygusuz -belki de fazla duygulu çünkü babamla yatıyordu- bir kadındı ama bana ne kelimelerinin altında, gözüme sokmadığın müddetçe ne istersen yap sözcükleri gizliydi. Azıcık özgürlük, bir kilo et yemekten iyiydi.

"Sana giyinmek için üç dakika veriyorum." Jeff arkasını döndü. "İyi günler dilerim, Shelby."

"Teşekkür ederim Sör Jeffrey."

Sör Jeffrey'miş... Ona bakarken salyaları akıyordu.

Göz göze geldiğimizde parmak uçlarında kalktı ve hiçbir şey yakalamamışım gibi davrandı. "Onunla uygunsuz davranışlar yapmak istiyorsun." dedim dolabıma giderken.

Shelby nefes çekerken bağırdı. "Uygunsuz mu! Bu bir hakaretti, Bayan Rhea!" Ona bakmadığım için göz devirdim ve geceliği indirdim. "Ben bekar bir kadınım."

"Senin kocan öldü. Hem de sadece altı ay önce."

"Ve hâlâ gencim, yirmi beş yaşındayım."

"Yani onda gözün var."

ÖTEKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin