Atın üzerinde sıcaktan bayılmamak için elimle kendime rüzgar yaratmaya çalışıyordum. Jeff'le birlikteydim, iki saattir tıngır mıngır gidiyorduk. Atları dinlendirmeleri gerekiyordu ve dumana dönüşüp uçamadıkları için yol mecburen uzuyordu.
"İyi misin?"
"Niye? Tadım bozulacak diye mi korkuyorsun?" Ağzımdan hızlıca çıkan bu sözcüklerden sonra yüzüm ekşidi.
Öyle demek istemedim ama çok da istedim. Jeff kafamın içindeki çıkmazdı.
İç geçirdi. Tanrılar biliyordu ki Shade'in demin dediğine inanmamak için çok direnmiştim ama yarım saattir aklımda geziniyordu. Jeff beni yanına çağırmadan hemen önce söylemişti.
'Seninle konuşmadığında hıçkırıklarını yuttuğunu görmediğimi mi sanıyorsun? Seninle konuşsun istiyorsun Mira ama Jeff bilerek sana cevap vermiyor. Sesini duymak istemediğine inandığı için.'
Onu benden iyi tanıyordu.
Hem de çok daha iyi. Bundan neden nefret etmiştim ki?
Lanet olasıca gardiyanım değildi, kalede yapayalnız kaldığım günlerde eline bir yiyecek alıp bacaklarımızın arasına koyan ve benimle hiç konuşmadan oturan ailemdi. Kaledeki işkencelerim, ızdırap ve gözyaşıyla dolması gereken günlerim, onun sayesinde bir kahkahayla son bulurdu. Odama girmesi uygun değildi fakat beni boş gözlerle gördüğü her gece yanıma iyi geceler dilemek için gelir, kapıdan çıkmadan önce de bana beni güldürecek bir şey derdi.
Uyumadan önce gülmemi istediği için. Hiç söylemezdi ama biliyordum çünkü o günün sabahı da beni o uyandırır, gülümseyerek mi kalkıyorum diye kontrol ederdi.
Bu adam bir draak olamazdı. Olmamalıydı.
"Benimle konuşmama sebebin senden nefret ettiğimi düşünmen mi?" diye soruverdim.
Hemen cevap veremedi çünkü şaşırdı. "Eh, benden nefret etmesen seni tanımadığıma inanırım." Hafif bir alayla söyledi, klasik Jeff'ti işte. O gülümsemesi yavaş yavaş söndü. "Yalan söylemek istemedim ama seçeneğim yoktu. Seni kandırdığım için bana kırıldığını biliyorum Mira ve benimle konuşmak istemediğini de biliyorum. Gönlünü alabileceğim hiçbir şey yok."
Benim de diyebilecek bir şeyim kalmadı.
Başımı önüme eğdim, içime kapandım çünkü yüzüme baktığı an ona sarılmak istediğimi görecekti. Ardından tokat atardım. Hem de üst üste, onlarca kez ona tokat atardım ve rahatlamam yıllar sürerdi. Beni kandırdığı her gün için bir tokat. Bunu hak ediyordu.
"Ne zamandır tanışıyorsunuz?"
Soru sormamı yadırgadı ama eline bir fırsat geçtiği için beni bekletmedi. "Çok uzun zamandır."
"İkisini de kardeş gibi görüyorsun."
"Evet, öyleler. Shade ve Zade ile aynı anda tanıştım ve..." Hesaplamaya çalıştı. "birkaç asır oluyor."
Günlerdir söylemek istediğimi söyledim. "Shade o gün fırtınanın çıkacağını söyledi, beni fırtınada kaçırmak için Zade beni ormana götürdü." Parmakları önümde kasıldı. "Ruhumdan bir parça çekeceğini biliyordun. O sırada kaledeydin, eşyaları topluyordun ve yanına bir matarayı da bu yüzden almıştın."
"Ruhu ne kadar çektiği önemli değil, her şekilde berbat bir karardı." İnkar etmedi, sesini yatıştırdı ve yaklaştı. "Özür dilerim Mira, bunu yapmaması için çok uğraştım ama seni bayıltmadığı müddetçe oradan çıkaramayacağını söyledi. Haklıydı da. Çığlığını kaleden duyardım. Zade'i gardiyanın olarak bilsen bile kalenin kapısının dışına çıkmaya cesaretin olmazdı çünkü bu sana yasakmış gibi hissettirdiler. Bilinçaltında bir şey uyanacaktı, dışarıya adım atmanı engelleyecekti. Tek yolu buydu. Fakat Zade söylediğini yapmadı. Oradan direkt olarak gitmemiz gerekiyordu, kaleye geri döndü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantastikSisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...