3 hafta sonra
Shevrus kalbimdeki boşluğu kapatmaya çalışıyordu.
Sevgiyle değil, aç olduklarımla.
Lanet olsun, ona teşekkür etmek istemiyordum çünkü beni eğitmesi kendi işine yarıyordu ama gözlerinin içine bakarak gülümsemiştim, bunun kısmi teşekkür olduğunu anlamıştı.
Zade'in cesaret bile edemeyeceği biçimde beni yüreklendiriyordu. Kalbini güçlendirelim, seni bu kırılgan bedenden çıkaralım ve yarı tanrı olduğunu hatırlatalım diyordu. Beceriyorduk da.
Tıpkı en başta draak'lara karşı nasıl kapışacağımı öğrettikleri gibiydi. Zade ve Shade çevremde dumanlardan çıkarken onlara nasıl karşı koyacağımı bilemiyordum, bir zaman sonra reflekslerim beynimden önce çalışmaya başlamıştı.
Şimdi de o gücü her gün bana kullandırtıyordu. Yarı tanrıların yapabileceklerini yaptırıyordu, tanrılar kadar güçlü değildim, orası kesindi.
Kalbimi, bedenimi eğitmiyorduk.
Ben çabaladıkça ve kendimi yordukça onlar güçlü durmayı öğreniyorlardı.
Doğduğumda aldığım unvanı çağırıyordum. Kader'in çığlığını içimde hissediyordum ve tıpkı Fia ve Mikas'ı uyandırdığımdaki gibi içimdeki sese -bu kez bilinçlice- seslenmemi istiyordu.
Düşünmeden edemedim; acaba Eldora'yı yaşama döndürmemi, eskiden onunla yan yana duranları uyandırmamı ister miydi?
Yapabilir miydim ki?
Daha o sormadan söylemiştim çünkü aramızda sır yoktu.
Eldora'yı canlandırmamı istemeyi aklından bile geçirme diyerek uyarmıştım. Shevrus kahkaha atmıştı ve düşüncelerimi hemen söylememe bayılmıştı. Bunu yapmayacağımı tahmin etmişti çünkü Eldora Zade'i kesin öldürürdü. Tanrıyı uyandırabilir miydim onu da bilmiyordu. Teklif etmeyecektim demiş, geçiştirmişti.
Shevrus oyalanmıyordu.
Benimle vakit geçiriyordu, hem de her anlamda. Akşam yemeklerinde sohbet ediyorduk ve son iki haftadır şöminenin başında şarap içerek de konuşmaya başlamıştık.
Vakit su gibi akıp geçiyordu.
Bir ara kendimi kaledeki hayatımdan bahsederken bulmuştum.
"Mira," Bana seslenince kulenin hemen altındaki lale bahçesinden gözlerimi ayırdım. Aşağıya ondan önce inmiştim, kuleden kaybolmuştu. O Döngü'ydü ve her zaman buralarda değildi.
Shevrus, koyu gri bir pelerinle kapıda dikiliyordu. Haberciler arkasını düzeltiyordu.
Kolunu uzattı. "Gidelim mi?"
Yeni elbisemi düzelttim ve hemen yanına gittim. Koluna naif bir şekilde girdim. Biz yürürken çoktan geçit oluşmaya başlamıştı.
Yine sokaklara gidiyorduk. Dün gece sıkıldığımı fark etmiş ve şarap stoğunu yenilemek istemişti ama benim her şaraba iştahla yaklaşmadığımı da görmüştü. Birlikte yaşadığımız için bazı şeyleri ben söylemeden fark ediyordu.
Yalancı bir pislikti.
Ama bana karşı değildi.
O pisliklerin hepsini görmeme izin veriyordu. Önemli olan buydu.
Yüceltiyordu, güçlendiriyordu ve minnettar olursam beş yüz tane çocuk doğurmamı bekliyordu. Sayılar tabii değişebilirdi. Sonsuz yaşamda kim bilir kaç çocuk doğurabilirdim.
Ama hâlâ zorlamıyordu ve bu konuyu beni korkutmamak için bir daha açmazdı.
Leratria'nın tanıdık gelmeye başlayan sokağına indiğimizde tüm suratlar buraya döndü. Shevrus'la kaldığım dillerden dillere çoktan dolaşmıştı, artık kimsenin eşi olmadığım biliniyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖTEKİ
FantasySisin kenarındaki kalede büyüyen Mira, herkesin aksine karanlıkta onu yutmayı bekleyen canavarlardan korkmuyordu çünkü asıl canavarlar kalenin içinde yaşıyordu. Ruh emici insanları öldürüyordu, çocukların korunmaya ihtiyacı vardı. Fakat Mira'nın ası...