18. Bölüm

1.9K 291 68
                                    

Üzüm bağlarının uzayıp çevremizi sardığı geçidin tam önünde tanrılar beni beş kere tokatlamış gibi görünüyordum. Shade arkamdan gülerken önümdeki kadın gözlerimin içine bakıyordu. Korkutucu derecede samimi ve içten görünen gülümsemesini kıyafetlerime indirdi.

Yutkundum.

Shade omzumun üstünden eğildi. "Mira, şarap içeceğini sana kimse söylemedi mi?"

"Bu kadın gibi mi görüneceğim?"

"Hayır, o muhtemelen testilerin içinde banyo yapmıştır." Kadına bir daha baktım. Ama Shade de gözünü kaldırdı ve gülümsemesi değişti. Tam Çukur'un tepesine dikilecek bir tanrıyı andırıyordu. "Güzelmiş."

"Ah, Matta... kör et beni."

Shade kıkırdadı. "Ne dilediğine dikkat et. Bir bakarsın Ul'na pençesini gözünden içeri sokuverir."

"Tanrı Diethar için ne getirdiniz?" diye sordu kadın.

Shade hemen başını sallamaya başladı ve yaklaşık yarım saattir elinde taşıdığı çantayı önüne çekti. Ne olduğunu bana söylememişlerdi. Düğmesini çözdü, içine uzandı ve bir tavşanı kulaklarından tutup çıkardı. Gözlerim kocaman oldu.

Can çekişen tavşan çantanın otuz dakikadır bir oraya bir buraya savrulma sebebiydi.

"İşte!" dedi kulağından tutup yüzüne kaldırarak. "Afiyet olsun." Elindeki bıçakla tavşanın boğazını kestiğinde midem takla attı.

"Ah, Tanrılar..."

"Evet, bu tanrıların için." diyerek yanıtladı Shade. Önümüzdeki kadın memnun görünüyordu. Başını eğdiğinde hemen arkasında dikilen kişi öne çıktı, Shade'in elinden tavşanı alıp arka tarafa götürdü.

Akşam yemek yemeyecektim.

Zade en önde duruyordu, iç geçirdiğini duydum. Kadının uzattığı kaseyi beklemeden aldı ve bir yudum içerken en umursamaz sesle, bahçelere bakarken konuştu. "Eşitliği bozmayacağıma, şarabın döngüsüne uyacağıma söz veriyorum. İsteyerek ve istek dışında zarar verirsem, gözlerimin gördüğü dudaklarımdan dökülürse, Diethar ölümlü bedenimi lime lime etsin."

Kaseyi kadına uzattı, içeriye bir adım attı. Kadın ona tebessümle başını eğip bir an dizini kırdı ve sonra bana döndü. "Midem bulandı." Shade beni sırtımdan ittirdi, Jeffrey gözünü kırpmıyordu.

Kadına muhteşem bir yapaylıkla gülümsedim, gözlerindeki o boş bakışa aldırmamaya çalıştım. Zade'in az önce içtiği kaseyi bana uzattığında çekinerek avuçlarıma aldım. Bir adım ötemde bekliyor, benden gözünü çekmiyordu.

Koca bir nefes aldım ve onun demin dediklerini tekrar ettim. Kaseyi dudaklarıma götürüp sadece ağzıma tadının yayılacağı bir yudum aldım.

Tanrılar!

Kadın kaseyi benden aldı, Shade'e uzattı. O sözleri söyleyip bir yudum alırken hâlâ yerimde duruyordum. Gözlerim kocaman olmuştu, yemyeşil çimenlere bakıyor ve kıpırdayamıyordum. Kokladığımda kafama doğru çıkan bu uyuşturucu tat damağıma dokunduğu an kalbime ve rahmime yayılan bir sıcaklıktan başka bir şey değildi. Bacaklarımın arası Çukur'un ateşinin içine bastırılmış gibi hissettim ve sonra kayboldu lakin aklıma oturan bu ölümcül şaşkınlık kaybolmadı.

Zihnime yerleşti. Başım döndü, bir an kusacağım sandım. Geriye doğru sendelememek için zor duruyordum, kafama birisi kılıcın kabzasıyla vurmuş gibi hissediyordum.

"Zhaur bacaklarımı kemirsin... Tanrının şarabı kesinlikle bacağımın koptuğunu hissettirmeyecek bir uyuşturucu." Shade başını geriye atıp aldığı ikinci yudumu da yuttuğunda kadın içtenlikle sırıtmaya başladı ve Jeff'e döndü.

ÖTEKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin